Son Dakika Haberler
“width=“1293

ŞİKAYET. Burak Özbakır

ŞİKAYET. Burak Özbakır
Okunma : 821 views Yorum Yap



Burak Özbakır
Burak Özbakır

Patronun çok  sıkıntılı bir adam olduğu aşikar. Ne istediğini, ne istemediğini bilmediğini, siz dahil ofisinizdeki herkes biliyor. Bazen o kadar anlamsız isteklerde bulunuyor ki hatta, bu tür şeyleri istemesinin nedeni sadece egosundan kaynaklanmakta diye düşünmekte çok haklısınız.

O nasıl bir gülüştür, öncelikle? Yapmacık olduğunu farketmemesi mümkün mü? Yapıyor ama yine de. Herşeyi görmek istediği şekilde gördüğü gibi, çevresindekileri de bir şekilde suratına asmış olduğu o ifadeyle kandırmak istiyor, çoğu zamanda sadece kandırabildiğini sanıyor.

Bir insanın herşeyden ama herşeyden anlıyor olması nasıl mümkün olabilir ki bu arada? Her konu da kesin bir fikri var ve bazen yanılmış olabileceğini kabullenmesi neredeyse imkansız değil mi? Bırakın fikrinizi kabullenmeyi, bazen öyle nobran oluyor ki, bırakın fikrinize katılmayı, ben ne diyorsam öyle olacak deyip konuyu kesip atıyor, değil mi?

Sizden birşey isterken olabildiğine geniş düşünen, herhangi bir isteğiniz, talebiniz var mı gözetmeyen, mesai dışı çalışmanız gerekiyorsa, o saatler de herhangi bir işiniz var mı sorgulayamayabilen ama buna karşında hiçbir zaman hakkınızı vermeyen bir adamdan söz ediyoruz sonuçta.

Yine de koyvermiyorsunuz kendinizi diye düşünüyorum. Sizin hantal olduğunuzu, yeteri kadar çalışkan olmadığınızı, dikkatinizi bir türlü toplayamadığınızı, çok sorumsuz olduğunuzu söyleyen, yıllardır yerinizde saydığınızı savunan patronunuza karşı ses çıkarmasanız dahi, yine de bir plan dahilinde, kendinizi bu sarmaldan çıkarmak adına, sosyal hayatınızı, iş hayatınızı geliştirecek aktivitelere katılıp, kendinizi yeteri kadar geliştiriyorsunuz diye umuyorum. Siz güçlü bir eleman oldukça, siz firmanızın işine yarayan, patronunuz için vazgeçilmez bir insan oldukça, patronunuz çok adi bir insan olsa bile, size karşı efendi davranılacağını bildiğinizi tahmin ediyorum.

Peki sen patron? Bu kadar çok çalışanla, insanla, firmalarla, devletle … vs uğraşmak ne kadar zor. İstediğin sadece sana destek olacak, elini kuvvetlendirecek çalışanlar. Herşeyle sen uğraşamazsın sonunda. Yardım alman gerekli.

İş dediğin olayın en ağır haliyle sen yüzleşiyorsun sonuçta. Herkes mesai dahilinde çalışıyor ama sen 24 saat bu yükün altına giriyorsun. 24 saat aklında iş olmak zorunda. Hata yapma lüksün yok, zira yaptığın her hata sana çok daha büyük bir maliyetle dönüyor.

Herkesin gözünde kalan, istediğin saatte işe gidip gelmen, istediğin zaman tatile çıkman, herkesten fazla para harcaman ama kimse bunun için ne kadar çalıştığını, ne kadar risk aldığını anlamak istemiyor değil mi?

Fakat sende geçmişte o yollardan geçtiğini, düzenin sana miras kalmışsa bile, mirası bırakan annenin, babanın, eski patronunun bunları sana anlattığını, kulağına küpe olsun diye uyardıklarını tahmin ediyorum. Bir insana bağırarak, çağırarak hiçbirşeyi kabul ettiremeyeceğini, tatlı dilin yılanı deliğinden çıkardığını bildiğini umuyorum. İş dediğin olayın kısa süreli olmadığını, seninle yola çıkanları gerçekten umursaman gerektiğini, dinlemen gerektiğini, söylediklerini mantıklı bulmasan dahi verdiğin emirleri efendi bir şekilde ve mantığını anlatarak dile getirdiğini düşünüyorum. Yanılmıyorum di mi?

O meşhur fıkradaki gibidir bu olaylar: İki komutan aralarında sohbet ediyorlarmış. Sohbet dönmüş dolaşmış ve en aptal askerin kimin komutası altında olduğu konusuna gelmiş. İkisi de en aptalı bende diyerek iddialaşmışlar ve bunu kanıtlamak için ikisi de birer askeri çağırmışlar. İlk komutan “ Oğlum al şu 500 lirayı ve git bana bir mercedes al gel” demiş. Asker “ Emredersiniz komutanım” demiş ve odadan çıkmış. İkinci komutan da “ Oğlum git bizim eve bak bakayım! Ben oradamıyım yoksa değilmiyim?” demiş. Aynı şekilde emre uymuş ikinci askerde ve odayı terk etmiş. Daha sonra iki asker yolda karşılaşmışlar ve sohbet etmeye başlamışlar. Birinci asker demiş ki: “ Benim komutanım kadar salağı yok bu piyasa da. Ulan verdi 500 lirayı git mercedes al diyor! Allahın Pazar günü, ben nereden açık galeri bulacam da araba alıcam?” . buna dayanamayan ikinci asker hemen dalmış sohbete: “ Senin ki mi benim ki mi salak? Herifin yanında telefon var, beni hala eve yolluyor!”

İş hayatı da böyledir maalesef. Bir yerde birbirini anlamamak için uğraşan, birbirlerini yıpratan, görece olarak başarılı olsalar dahi potansiyellerinin çok çok altında kalan çalışanlar ve patronları, bir tarafta da birbirlerini anlayan, yardımlaşan, yapılacak işi planlayan ve görevi her ne ise, elini taşın altına koyan, görece olarak başarısız olsalar dahi, akşam evlerinde huzurla uyuyan patron ve çalışanları.

Siz hangi gruptansınız peki?  

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)