Son Dakika Haberler
“width=“1293

CUMHURİYETİN HEYECAN VE COŞKUSU. Dr.Ahmet Bekaroğlu

CUMHURİYETİN HEYECAN VE COŞKUSU. Dr.Ahmet Bekaroğlu
Okunma : 986 views Yorum Yap

Cumhuriet Cumhuriyet Bayramında televizyondan da yayınlanan Ankara Hipodrum’daki törenleri seyretmek çok hoşuma gidiyor. Bazen de törenleri Sarıyer Şehit Mithat Yılmaz Caddesinde yerinde seyrettim şimdiye kadar. Bu yıl da tören yerine giderek halkın arasına katıldım ve programları takip ettim. Hepsi güzeldi ancak, Vehbi Koç Vakfı Lisesinin –şimdi OtelcilikTurizm ve Meslek Lisesi oldu- bando takımı her zaman olduğu gibi yine bir numara idi. Müdür Bey’i, şimdiye kadar emeği geçen herkesi ve bando takımını oluşturan öğrencilerimizi kutluyorum. Öğrencilik yıllarımıza döndürdüler bizi.
Çok sevdiğim matematik öğretmeni Suat Öztürk, yine matematikçi hemşehrim Yavuz Bey, Oğuz Bey, çok iyi bir idareci olan müdürümüz Maksut Balmuk Bey’le sarıldık,  biraz da sohbet ettik.  Epeyce dostla karşılaştım törenlerde. Hüseyin Kalkavan Anadolu Sağlık Meslek Lisesinin emekli müdürü –bir dönem beraber çalışmıştık- Servet Aksoy gibi. Yani anlayacağınız eğişik duygulara kapıldım. Bu yüzden tören sonrası hiç biri ile bir çay sohbeti yapmadan, soluğu evde bilgisayarın başında aldım. Çünkü yıllar önce 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili okuduğumuz bir hutbenin ilk cümlesi aklıma geldi. Söz konusu cümle,‘tarihi zaferlerle dolu Müslüman Türk milleti Otuz Ağustos Zafer Bayramının heyecan ve coşkunluğunu yeniden yaşıyor’ şeklinde idi. Bu cümleyi hiç unutmadım ve çokta hoşuma gitmişti. Zaten bu yüzden de onu hemen ezberlemiştim. Bendeniz de burada onu uyarlayarak diyorum ki; -her ne kadar İbrahim Balcı Bey, -ilgiyi eksik etmeyelim diye olacak- heyecanı kalmadı eleştirisinde bulunsa da- tarihi zaferlerle dolu Müslüman Türk Milleti olarakCumhuriyet Bayramının heyecan ve coşkusunu yeniden yaşıyoruz.
Konuya giriş yapmak için yukarıdaki ifadeleri kullandım, zira burada asıl yapacak olduğum; ‘Cumhuriyet’ kavramını irdelemek ve İslam İlahiyatı açısından konuya bakmak olacak. ‘Cumhur’ kavramı; ekser/çoğul, halkın çoğunluğu vb. anlamlardadır. Mesela klasik fıkıh kitaplarında şu ifadeleri bulmak mümkündür. Oluşan yeni sorunlara çözüm bulmak bağlamında konu dönemin ilim adamlarına sorulur ve onlar da, Kur’an ve Sünnetten esinlenip, akıllarını işlevsel kılıp görüşlerini belirtirler. Bu sırada aynı zamanda ortak aklın çalıştırmasına örnek olacak şekilde, farklı görüşler verildikten sonra, müfta bih/istenen fetva;çoğunluğun görüşü baz alınarak verilir ve şu ifade kullanılır; cumhurun/ulemanın çoğunluğunun/alimlerin ekserisinin görüşü de; şudur. Dikkat edersek, burada bir zorlama asla söz konusu değildir ve kişi görüşler karşısında hür bırakılmıştır. Daha yazımın başında konunun muamelat ve ibadet ile ilgili yönünü ele almayacaktım ama hal böyle gelişti. Şimdi de ‘Cumhur’ kavramına; biraz da idare ve yönetim  açısından bakalım.
‘Cumhur’ kavramının idare ve yönetim  açısından kullanım şekli; bildiğimiz gibi; çoğulun isteğine göre idare tarzı anlamında, ‘Cumhuriyet’ tir. Devlet modeli açısında Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda bize önerilen açıkça bir yöntemin olmadığını rahatlıkla görürüz. Çünkü halife olarak görevlendirilen insandan Kur’andaki kuralları işletmek için devleti kurma görevi bizatihi insanın kendisine yüklenmiştir. Hal böyle iken kalkıp da bir devlet modelini Kur’anda aramak; konuyu anlamamak, ve bizee verilen devleti kurup yürütme görevini ihmalden öte,bunu yapması için Allah’a geri göndermek olur. Bu bağlamda Halife İnsana sadece; devletinikurup yönetim şeklini belirlerken, baz alınacağı bazı ip uçları verilmiştir. Kur’anda, ‘Onların işleri aralarında Şura iledir’ (Şura, 42/38) buyruğu ve bu ayetin yer aldığı Şura Suresi, devletin yönetiminde halkın iradesinin yansıyacağı, adeta onların temsilcisi olacağı bir idare heyeti/meclis aracılığı ile olacağını bize gösteriyor. Yine Hz. Peygamber’in uygulamasına baktığımızda, O’nuın  –bu konuda herkesçe malum bazı itirazlar var- kendisinden sonra yönetimi şu kişi devam ettirsin’ diye açık bir vasiyetinin olmaması bize; yönetimin çoğulun istedikleri aracılığı ile gerçekleştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Hz. Peygamberden sonra, -anlaşmazlıklar olmasına rağmen-  dört halifenin seçimi de, hemen hemen demokratik yöntemlerledir. Buradan anlıyoruz ki; Emevilerden itibaren ta Osmanlıların sonuna kadar babadan oğla ya da yakınlara devredilen saltanat dediğimiz yönetim şekli, İslam’ın bize önerdiği yönetim biçimi değildir. İşte Otuz Ağustos 1922’de sona eren Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Atatürk, arkadaşları, din adamları ve meclisi oluşturan yüce şahsiyetler; 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisini açmış ve 29 Ekim 1923’de de yönetim şeklinin Cumhuriyet olması kararını almışlardır. İşte alınan bu karardan beri doksan yıl geçti. Ve biz büyük bir coşku ile Cumhuriyeti kutluyoruz ve kutlamaya devam etmeliyiz. Çünkü bir cihan devlet adamı olan Kanuni Sultan Süleyman’ın dilinden dökülen,
‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’
dizeleri bize, bir devlete sahip olmak ya da bir devletin bireyleri olmanın; Yüce Yaratıcının bize verdiği sağlık nimeti ile eş değer olduğunu öğretiyor. Halkın yönetime katılmada temsilcilerini yani meclisini oluşturmadaki özgür katılımı diyeceğimiz ve cumhuriyetin ayaklarından birisi olan demokrasiyi de, Kur’anda ki, ‘onlarla iş konusunda görüş alışverişinde bulun’ (Al-i İmran, 3/159) emrinde rahatlıkla görebildiğimiz gibi Hz. Peygamber’in uygulamalarında da, bu konuya sıkça rastlamamız mümkündür. Hendek Muharebesinde belirlenecek yöntemde, peygamberimiz farklı görüşte olmasına rağmen Selman-ı Farisinin, ‘hendek kazılması’ fikrinin ağırlıkta olması üzerine uygulanması, sabah ezanlarına, ‘namaz uykudan daha değerlidir’ anlamındaki, ‘essalatu hayruminennevm’cümlelerini Bilal-i habeşi’nin eklemesinin, Hz. Peygamber’in onayından geçmesi de, buna örnektir. Cumhuriyetin diğer önemli ayaklarından olan herkesin inanç, ibadet, hak ve özgürlükleri olan Laiklik ise; ‘Dinde zorlama yoktur’ (Bakara, 2/256), ve ‘Sizin dininiz/görüşün size, benim ki de bana’ (Kafirun, 109/6) öğretileri ile uyuşur haldedir.
İşte atalarımız bunun için tarih boyunca on altı devlet kurarak ne bedeller ödedi. Burada bize düşen; anlı şanlı devletimizi bu kutsal topraklar üzerinde ilelebet yaşatmak, cumhuriyeti korumak ve kollamaktır. Bunun için de, ‘Cumhuriyetin heyecan ve coşkusunu’; bir an olsun kaybetmemek gerekiyor. Şimdiye kadar hizmeti geçmiş Gazi Mustafa Kemal/Atatürk başta olmak üzere tüm yöneticilerimizden vefat edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlık diliyorum. Uğurlarında yiyip-içip nefes aldığımız ve peygamberimizin yanında olan şehitlerimize  de saygılarımızı iletiyor, fedakar anne – baba, eş ve yakınlarının önünde de; saygı ile eğiliyorum.. Son söz; Türkiye Cumhuriyeti ilelebet var olması dileği ile herkesin  Cumhuriyet Bayramını kutlu olsun diyorum..
 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)