Son Dakika Haberler

Gelecek Sivildir

Gelecek Sivildir
Okunma : 2.801 views Yorum Yap

Gelecek Sivildir. İkinci nesil internet hizmetleriyle tanıştığımızdan bu yana dünyanın güneşin etrafında kaç kere döndüğünü anımsamıyorum. On beş? Yirmi?

O günden buyana, bilincimizde hep varmış hissiyle yeni ve farklı o olguyla içli-dışlı oluyoruz. Günlük yaşantımızın içinde şekillendiği zamanın küçümsenmeyecek bölümünü internet bağlantısı olan alanlarda geçirmek gereksinimi duyuyoruz. Uzunca süre gönüllü esiri olduğumuz geleneksel medyanın pabucunun dama atıldığı, yerini sosyal medyanın aldığı bir süreçten bahsediyorum. Yazılı, sözel ve görsel, ancak tek yönlü bilgi aktarımından, eş zamanlı ve çift taraflı bilgi paylaşımında bulunabildiğimiz aşamaya geçiştir sosyal medya…

Geleneksel medya olarak aşinası olduğumuz, bir yayıncı kuruluşun belli zaman diliminde ilettiklerini tüketmekle yetinme durumuna sıkışıp kalmak artık alternatifi olduğundan tercih edilmeyebilirdi. Üstelik o geleneksel medya, ya özel şirketlerin ya da hükümetlerin sahipliğindeydi. Reklam veren çevrenin baskısı, özel kuruluş sahibinin diğer şirketleri vasıtasıyla gerçekleştirdiği işlerin hükümetle olan ilişkileri yayın politikalarını etkiliyor, yayın özgürlüğünün yerini çoğu kere tek yanlı olarak izleyiciyi ya da okuru yönlendirme, kısıtlama girişimleri alıyordu.

Sosyal Medya, eş zamanlı olarak karşılıklı bilgi paylaşımı getirmişti. Kişinin merak ederek ilgilendiği, aradığı içeriklere kolaylıkla ulaşabilmesini sağlıyordu. Diyaloglar gerçekleştirmesine, paylaşımlar kurmasına vesile oluyordu. Kendi yetenek, beceri, bilgi ve birikimlerinden oluşan çalışmalarını değere dönüştürmek olanağını sunuyordu. Üstelik kullanıcı tüm bunları haz duyarak yaparken parasal yükü onu ürkütecek rakamlara ulaşmıyordu.

Bireysel yaratıcılığın beğeni toplaması sosyal medyayı cazip hale getirmişti. Bu egoyla ilgiliydi. Kullanıcıların hevesleri artmış, artan bu hevesin sonucu kullanıcı sayısındaki artışa yansımıştı. Ortak ilgi alanları, bu alanların çeşitliliği, her yaştan insanın çalışmalarını gölgelerde kaybolmaktan kurtarıp gün yüzüne çıkartıyordu. Gün yüzüne çıkan bu çalışmalar dünyanın dört bir yanında yağmur bulutu benzeri dolaşıyordu, üstelik oluşmaları da benzer şekildeydi. Dünya haritasında yerini bulmanın olası olmadığı coğrafyaların içinde yaşayan insanlar eş zamanlı kurulan bağlantılarla birbirlerine ulaşmanın heyecanını yaşıyordu.

Bir olgu olarak ortaya çıkan bu yeni nitelik albenisi nedeniyle nicel patlama yaratmıştı. Birey için, onun benliği için iyi olan, dolayısıyla hoşnut kaldığı bu gelişme öteden beri onu kontrol altına alma ayrıcalığına sahip siyasi toplum için ne anlam taşıyordu? Pekiyi hissettiği söylenemezdi, durumdan hoşnut olması söz konusu değildi. Sanayi toplumunun klasik altyapısı ve onun yansıması olan üstyapısı için sakıncalı bir gelişmeydi bu. Dünyanın kimi ülkeleri kısıtlama ve kullanım izni vermemek konusunda birbirleriyle yarış ettiler. Gelişkin teknolojik ürünleriyle dünya piyasalarında büyük pay sahibi olan ülkeler bile kendi insanlarının çağı yaşamasına gönülsüz kaldılar. Uluslararası bilgi geçirgenliğinin bu düzeyde, eş zamanlı ve karşılıklı iletişimle sağlandığı durumdan ürkmelerinin elbette nedenleri vardır. Bu nedenlerin ne düzeyde iyi niyetli olduğu ise tartışmalıdır.

Geniş insan toplulukları tarafından onay görmüş, bilinçsel ürünler alanına ait bir olgu, siyasi gücü elinde bulunduranlar tarafından ne ölçüde hazmedilebilir sorusunun yanıtı son derece karmaşıktır. Bu karmaşıklık, devletlerin ekonomik (öncül) altyapısı ile siyasi (sonuç) üstyapısı arasındaki karmaşık ve doğrudan olmayan ilişkisinden, geçişler ağı üzerinden sağlanan bağlantısından kaynaklanır. Bir yanda zorunluluk vardır, diğer yandan onu kontrol altında tutacak güç eskiden olduğu kadar etkin değildir. Gelişimin yönü, daha çok insanı, hatta yeryüzünün bütün insanlarını yapay üretimin tüketicisi durumuna getirmeyi zorunlu kılarken, ekonomik büyümenin koşulu buyken, diğer yandan ister istemez tüketici bilinci de körüklenmek zorundadır. Bilinçlenen tüketici ise iktidarlar için arzu edilmezdir. Dünyanın en çok üretim peşinde koşan ülkesinin kendi ülkesindeki insanların tüketimini bırakın teşvik etmeyi, tersine sınırlandırması, gerektiğinde bunun için güç kullanması boşuna değildir. Bir yanda ürettiklerinin tüketilmesi için küreselleşmenin en büyük savunucusu olacaksın diğer yanda en ulusçu devlet yapısının sende olmasını talep edeceksin…

Sivil toplum, devletten ayrı, ondan bağımsız, günlük koşullara göre ve gönüllülük esasına dayalı hareket ederek toplum yararına çalışmalar yürütür. Maske takmamış benin ön plana çıkıp diğer maskesiz benlerle birlikte buluştuğu alandır. Siyasi toplum ile sivil toplum yeryüzü internet ağı üzerinde de varlık gösterir. Aynı alanı paylaşmak zorundadırlar, dolayısıyla birinin alanı genişledikçe diğerinin alanı daralır. Görülmekte olan şey, sivil alanın sürekli genişlemesidir. Uluslararası geçirgenliğin geniş insan topluluklarının birinci elden farkında oldukları yerdir internet. Pasaportsuz dolaşacağınız ve vizeye tabi olmadan yaşayacağınız ve bunu gerçekleştirmek için bireysel gelişiminizi, tıpkı yürümeyi öğrenirken, konuşmayı öğrenirken gösterdiğiniz gibi bir gayretle gerçekleştireceğiniz yerdir internet.

İnsan üç yüz bin yıl önce Afrika’da ortaya çıkmış bilgisine sahibiz, elli bin yıl önce modern davranışlarına kavuşmuştur diye düşünüyoruz. Soyut düşünme ve konuşabilme yeteneğine sahip olduğu konusunda kendimizden sabit olduğu üzere kuşku duymuyoruz. Rasyonelliğinden ve zekasından söz ediyoruz. Tabi kullanış erekli araç gereçler yapması konusunda da kuşkumuz yok. O insan şimdi internette sörf yapıyor, yazıp, konuşup, görüntü yollayıp anlatıyor ve binlerce kilometre ötedeki anlattıkları üzerinde düşünüp, anlayıp, katılıp katılmadığı yönleri geri iletimle ona bildiriyor. Hiç gitmediği, belki ömrünün kalan kısmında da gitmeyeceği ülkede yaşayan insanla eş zamanlı olarak sohbet yapıyor, bilgi alış-verişinde bulunuyor. Sallanıyoruz diyor binlerce kilometre ötedeki arkadaşı, galiba deprem oluyor. Beriki, ekranından onun yüzündeki telaşla birlikte bir anda kaybolduğunu görüyor. Meraklanıyor, üzülüyor, bir şeyler yapmak ona yardımcı olmak istiyor. Oysa daha bir saat önce tanışıp sohbete başlamışlardı…

Dünya gerçekten küçülmeye başladı, bu küçülme daha çok şeyi bilmemize yarıyor, birbirimiz için kaygı duymamıza vesile oluyor, yaşam adına daha bir hassaslaşıyoruz. Sivil toplum, ancak bir devletin sınırları içine hapsolmamış, dünya ölçeğinde, belki muhatabı Birleşmiş Milletler olacak bir sivil toplum… 21. Yüzyıl Afrika’dan dünyaya yayılmış insanın dünyaya yeniden yayılmasına sahne oluyor. Bu yayılış, tası tarağı toplayarak bir ayrılışı gerçekleştirmenin hikayesi değil, bu yayılış, yerinden ayrılmadan gerçekleştirilen, eş zamanlı olarak ve karşılıklı yayılıştır. Dünyayı yeniden keşfetmenin yayılışıdır ve melezdir.

Özgür insandan korkan yönetici aynaya bakmalıdır, oradaki görüntü korktuğu şeydir.

İrfan Kaban
irfankab@gmail.com

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)