Son Dakika Haberler
“width=“1293

KEŞKE ATATÜRK 10 – 15 YIL DAHA YAŞASAYDI

KEŞKE ATATÜRK 10 – 15 YIL DAHA YAŞASAYDI
Okunma : 963 views Yorum Yap

Mahalli’nin son kitabı “Ortadoğu’da Diktatörler” okurlarla buluştu. “Bu kitabı okumadan başkanlık sistemiyle ilgili kararınızı vermeyin” dedi ve ekledi: Atatürk, laiklikle ülkenin yüzünü Batı’ya çevirdi. Keşke daha uzun yaşasaydı.

RÖPORTAJ: Yüksel ŞENGÜL / Ortadoğu ve siyaset uzmanı, akademisyen, gazeteci ve yazar Hüsnü Mahalli’nin ‘Ortadoğu’da Diktatörler’ adlı yeni kitabı Destek Yayınları’ndan çıktı. Mahalli, Cerablus’ta (Suriye-1949) dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Aynı üniversitede yüksek lisansını, Uluslararası İlişkiler dalında da doktorasını tamamladı. BBC, NBC gibi uluslararası televizyonların yanı sıra pek çok Arap ülkesindeki gazete ve ajanslarda görev aldı. En son Halk TV’de Ayşenur Arslan’ın sunuculuğunda Maniki Dünya programını hazırlayan Hüsnü Mahalli’yle önce kitabını, sonra kendi yaşadıklarıyla ülkemizde olup bitenleri konuştuk.

ANAYASA VURGUSU

– Ortadoğu’daki diktatörler, hassas olduğu kadar biraz da ürkütücü bir konu değil mi?

Kitabımdaki diktatörler konusunun ürkütücülüğü baktığınız açıya bağlı. Bu kitapta ben Arap bölgesindeki ülkeleri, onların yanı sıra İran, Pakistan, Afganistan, Azerbaycan’ın siyasal yapılarını, anayasalarını ve bu ülkelerin başındakilerin yetkilerini nasıl kullandıklarını göstermeye çalışıyorum. Mesela, Cezayir’de bir lider var, 20 yıldır iktidarda ve anayasadaki yetkilerini kullanıyor. Ancak bu yetkileri anayasaya uygun mu? Bunu araştırdım ve yazdım.

– Kitabı okuyan herkes çok şey öğrenecek…

Evet, Türkiye’de şimdi başkanlık sistemi tartışılıyor ve herkes ‘Başkanlık sistemi iyi midir kötü müdür?’ diye birbirine soruyor. Ben de bu soruya kitabımla cevap veriyorum. Alın, Ortadoğu’daki anayasalara ve diktatörlere yakından bakın, ona göre karar verin. Bu kitabı okumadan başkanlık sistemiyle ilgili kararınızı vermeyin. Türkiye nasıl bir anayasa yapmalıdır? Bu soruya da bir anlamda ışık tutuyorum.

– Türkiye laik bir ülke…

Atatürk, laikliğin önemini çok iyi bildiği için din ve devlet işlerini ayırmıştır. Biliyorsunuz Atatürk, Libya’ya gitti, Suriye’ye gitti, Filistin’e gitti ve oraları gördü, yaşadı, tanıdı. Bu coğrafyayı öğrendiği için de Türkiye Cumhuriyeti’ni laik bir devlet yapmaya, yüzünü de batıya döndürmeye, Arap ülkelerinden uzaklaşmaya karar verdi.

– Size göre Atatürk, neden Arap ülkelerinden uzaklaşmaya karar verdi?

Araplar kadercidir, her şeyi kadere bağlarlar. Dolayısıyla onlarla anlaşamayacağını anladı. Böylece Türk toplumunu Ortadoğu toplumlarından müthiş bir şekilde farklı kıldı. Keşke Büyük Atatürk, 10-15 yıl daha yaşasaydı.

– Arapların sözünde durmadığı, Türkleri de arkasından vurduğu söylenir hep…

Kabile toplumlarında her kararı kabile liderleri verirler. Türkleri arkadan vuran Arap halkı değil, o dönemin Mekke Emiri Şerif Hüseyin’dir. İngilizler satın almıştır onu. Atatürk o topraklardaki ayaklanmaları yaşadı, Halep’tekinden son anda kurtulduğu için de her şeyi net gördü. Atatürk, Arap toplumlarındaki aşiret liderlerine asla güvenmedi.

-Atatürk’ten esinlenerek yüzünü batıya dönmeye çalışan, cumhuriyeti hedefleyen Arap liderler oldu mu?

Kaddafi’den Saddam’a ve Nasır’a kadar pek çok Arap lider, Atatürk’ü örnek almaya çalıştı. Ancak başarılı olamadılar, çünkü karşılarında Müslüman Kardeşler oldu. Atatürk, 1923’te laik cumhuriyeti kurunca, ‘Laik cumhuriyetler bütün Ortadoğu’ya yayılırsa hapı yuttuk’ diyen emperyalist ülkeler Türkiye’de yenildikleri için bunun önünü kesmek zorundaydılar. Bu yüzden de Müslüman Kardeşler’i kurdular.

– Kitabın ilk adı, Dimu Karasi. ‘Sürekli koltuk’ anlamına geliyor. Bunu size söyleyen Kaddafi mi oldu?

1980’li yıllarda Kaddafi ile sık sık sohbet ediyorduk. Demokrasi üzerine konuşurken bir gün Kaddafi dedi ki ‘Demokrasi, Latin kökenli değil Arap kökenli bir kelimedir. ‘Dimu’ sürekli demektir, ‘Karasi’ ise koltuk… İşte bakın, koltuğu ele geçiren sürekli oturuyor. Ben de ‘Sayın Başkan, siz de koltuğu ele geçirmişsiniz, bırakmıyorsunuz’ dedim.

39 GÜN HAPİS YATTIM

– Bunlar diktatör Sayın Mahalli, bu tür soruları sorarken korkmadınız mı hiç?

O an korkmak aklıma gelmiyordu ama sonradan hafif ürperdiğim oluyordu.

– Kavga olunca kaos eksilmiyor galiba…

Sürekli kavga, sürekli gerginlik. Keşke, Sayın Cumhurbaşkanı artık farklı bir düşünce kalıbı koysa ortaya, Türkiye gerginliklerden bıktı. Hakaretler havada uçuşuyor. Cumhurbaşkanı çıkıyor en ağır bir üslupla Kemal Kılıçdaroğlu’na ‘Vatan haini’ diyor. Kılıçdaroğlu çıkıyor bu kez ona ‘Vatan haini’ diyor. Biri çıkıp bana ‘Vatan haini’ dese, intihar ederim yahu.

– İntihar etmenize gerek yok Hüsnü Bey, siz zaten sağlığınızı hapiste kaybettiniz…

Evet, 39 gün hapiste kaldım. MS benzeri bir hastalığım olduğu için ilaçlarım var, fizik tedavi benzeri bir cihazım var, bunları vermediler bana. Perişan bir haldeydim, buna rağmen tutuklandım. Silivri’de durumum ağırlaştı, hastalığım ilaç almadığım için büyüdü. Sonra serbest bıraktılar. Mahkemem sürüyor, 1 Mart’ta duruşmam var.

REZA ZARRAB CEZA YİYECEK AMA BABASI GİBİ HAPSE GİRMEYECEK

– FETÖ’nün niyetini anlayamadıklarını söylüyorlar…

Olur mu canım, FETÖ’nün orduda, poliste, MİT’te ne işi vardı? Niyeti belliydi işte. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar dahil herkesi dinletti, kaydetti. Feto için CIA ajanı, MOSAD ajanı, Alman ajanı denilmedi mi? Bu doğruysa Türkiye’nin bütün sırları yabancıların elinde demektir. Müthiş bir rezalet… Daha sonra rezaletler devam etti, Reza Zarrab’ı elimizden kaçırınca da bugünlere geldik. Bana göre Reza Zarrab’ın FBI’ya verdiği bilgilerin belki de yüzde ikisi mahkemede değerlendirildi.

– Peki, yüzde 98’i ne olacak?

O yüzde 98’i bilmiyoruz. Türkiye’nin başına asıl o bilgiler dert olacaktır. FBI, böyle bir malzeme kaynağı bulmuşken, sonuna kadar konuşturmadan bırakır mı! Reza, onlara bol bol siyasi malzeme vermiştir.

– Reza Zarrab’la ilgili mahkeme nasıl bir karar verir?

Reza ceza yiyecek ama hapse girmeyecek. Babası Hüseyin Zarrab da aynı şeyleri yaşadı ve kurtuldu.

– Sayın Mahalli, içinde bulunduğumuz bu coğrafyaya barış ve huzur gelmeyecek mi?

Bu coğrafya için umut yok. Umudun olması için milletin mücadele etmesi gerekiyor.

– Halkımıza düşen görev ya da görevler nedir?

Halkımız neden SÖZCÜ Gazetesi okuyor? Çünkü SÖZCÜ, her şeyi cesurca ortaya koyuyor. SÖZCÜ bir gazetedir, parti ya da örgüt değildir, kimsenin borazanı hiç değildir. Halk, kendisini temsil ettiği için SÖZCÜ’yü seviyor. Halk bilinçlenip, morallenip dik durduğu sürece, umudumuz her zaman olacaktır. Yeter ki halk istesin… Aksi haldeyi düşünmek bile istemiyorum. Kitabımın arka kapağına da aldığım George Orwell’ın şu sözünü asla unutmayın: ‘Fırsatçıları, çürümüşleri, münafıkları, hainleri, üç kağıtçıları ve hırsızları seçen bir halk, kurban değil tersine iktidarın işleyeceği tüm suçların ortağıdır.’

Sözcü

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)