Son Dakika Haberler

Ne Anladın Sokrates? “Baldıran otu içmek!”

Ne Anladın Sokrates? “Baldıran otu içmek!”
Okunma : 3.604 views Yorum Yap

Ne Anladın Sokrates? “Baldıran otu içmek!” Bir düşüncesi vardı, düşüncesinin doğruluğuna inanıyordu ve düşüncesinin doğrultu tutarlılığını korumalıydı. Bu konuda karşılaştığı sınav onu baldıran otu içerek ölmeye kadar götürdü. Bahsettiğim kişi arkadaşlarının kaçmayı önermesine rağmen onların görüşünü benimsemeyip ölmeyi tercih eden Sokrates, (MÖ 470-399) hani şu, düşüncesinin doğru olup olmadığının önemi olmaksızın istifasından çark edenin örnek olarak gösterdiği kişi. Bir yanda istifadan kurtulmayı iyi bir şey saymak diğer yanda baldıran otu içerek ölmeye razı olmak… Ne ironi değil mi?

Sokrates yargılandı. Sokrates ölüme mahkum edildi. İstifasından cayanın sözünü ettiği bir hakim tarafından değil, kura ile seçilen 500 bilgisiz üyesi olan “heliast” denilen mahkemenin oylama sonucunda verdiği kararla… Sokrates savunmasında şöyle seslendi:

“Ben de ey Atina erleri, Meletos’un ordu bozanlık yaptığını söylüyorum. Çünkü ciddi konuları alay konusu yapıyor, insanları kolayca mahkemeye vermeye kalkışıyor, aslında hiç ilgilenmediği konularda kendini gayretli ve endişeli gösteriyor.” Sokrates’in Meletos için söyledikleri hiç yabancı gelmiyor değil mi? Yüzyıllar sonra, tamı tamına 2419 yıl sonra benzeş ortam ve benzeş yakınmaların olduğu şekliyle tıpkı bugün… Platon’un (MÖ 427-347) yazdığı Kriton’nun da Sokrates’ e söylettiği şekliyle, “Çoğunluğun görüşü değil, yalnızca otoritesi kabul edilebilir.” Sözüyle anlatmaya çalıştığı şeydir bu. Ve Nazım Hikmet’in Bedrettin destanında zirveye taşıdığı gibidir: “Mademki bu defa da mağlubuz, ne etsek ne eylesek zaid (gereksiz). Gayri uzatman sözü… Mademki fetva bize ait, Verin ki basak bağrına mührümüzü.”

İstifası kabul edilmemesi üzerine, hele şükür bunu da atlattık diyerek o istifasından cayanın sözünü ettiği Sokrates hangi suçla ve niye suçlanmıştı?

Sokrates’i bir suçlu durumuna düşüren şey neydi?

Chaereohon Sokrates’in arkadaşıdır, onun bilgeliğine inancı vardır. Yine de zamanın evrenin merkezi sayılan Delphoi’a gider. Dünyada Sokrates’ten daha bilge kişi olup olmadığını sorar. Aldığı yanıt, ondan daha bilge birisinin olmadığı şeklindedir. Sokrates, kendinden daha bilge olabileceğini düşündüğü devlet adamları, ozanlar, zanaatkarlarla konuşmak böylece kehaneti çürütmek için yola koyulur. Sokrates, bilge olduğunu sandığı ya da kendini bilge sanan bu insanların aslında bilge olmadıklarını anladıktan sonra, onlara bilge olmadıklarını ispatlamaya başlar. Böylelikle kendine çokça düşman edinir. (Mahkemede kendini en çok suçlayanlar arasındaki Melitus bir ozan, Lycon iyi bir hatip, Anytus zengin bir dericiydi) Hiçbir şey bilmediği halde kendini bilge sanan bu insanlardan tek farkının “Hiçbir şey bilmediğini bilmesi” olduğunu söyler. Kendinin gerçek bilgeliğinin bu bilinç olduğu kanaatini edinir. Yine de bu tutum bilgeliklerini çürüttüğü insanlar tarafından bir bilge sanılmasına yol açar. Edindiği düşmanlıkların nedeni de budur. Tanrılara karşı çıkmakla ve yeni nesilleri ayartmakla suçlanır. Yani aslında bildiğini sananların ve bildikleri için başına buyruk davranma hakkını kendinde görenlerin bu maskesini çıkardığı için suçlu bulunur.

Sokrates “bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir” demiştir. Şimdilerde “bir şey bilmiyorsam o da her şeyi bildiğimdir gibi bir kavram ortaya çıktı. Cümlemize geçmiş olsun.

Bir de AYM meselesi var. AYM’ kurucuları Menderes’i asanlardır (!) iddiası… Unutmamalı ki, yüksek adalet divanını ve yüksek soruşturma kurulunu, bir darbe komitesi ve onun darbeci kanunu tayin etmiştir. Ölüm cezalarını tayin ve infaz yetkisi, darbe komitesine aittir. Anayasa mahkemesi ise halkoyu ile benimsenen anayasanın içerdiği bir kurumdur. Sapla samanı birbirine karıştırırsanız ve buna siyaset derseniz Sokrates’in savunmasından kendinize pay çıkaramazsınız.

Siyaset alanında bugünlerde oldukça fazla alıntı kullanılıyor, alıntı kullanılıyor da “altı kaval üstü şiş(şeş)hane”… Deyimin nerden geldiğini biliyorsunuzdur. Deyim, çifte denilen bir tüfek cinsinden kaynaklanmış. Şeş, tavla oynayanlarımızın bildiği gibi altı anlamına gelir, buradaki şeş, tüfeğin yiv sayısını belirtir. Önceleri tüfeklerde yiv yokmuş, dolayısıyla etkili mesafe kısa kalıyormuş oysa yiv sayesinde etki mesafesi artmış. Yivsiz tüfeklerde ise kavala benzeyen içi boş boru vardır. Hane bildiğimiz şey, kahvehane, yemekhane cinsinden… Çifte denilen tüfeğin bir borusunun içine yiv yapıp diğerini boş olarak imal etme işine girişince, bu garipliği görenler bir işe yaramayacağı kanaatinde bildiğimiz sözü etmişler. Üstü siyaset altı ticaret gibi bir şey işte…

İrfan Kaban

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)