Son Dakika Haberler

HAYAL DEĞİL- XXXIV

HAYAL DEĞİL- XXXIV
Okunma : 1.035 views Yorum Yap

Nerede ise koronavirüsü unutacak hale geldik. 65 üstü
bizler evde hapis kaldık diye bağırıp duruyoruz. Ama haberlerde
verilen istatistiklere baktığımızda da hastalığın seyrinde lehte
gelişme olduğunu, tetkik sasının fazlalaştığını vaka sayısının biraz
daha azaldığını yoğun bakımdaki hasta sayısının azaldığını ölümlerin
de yavaş yavaş düştüğünü görüyoruz. Az bir gelişme değil. O halde
bıktık, bezdik, öleceğiz evde dura dura diyecek yerde biraz dana
direnmeliyiz. Direnelim, başarırız diyerek anılarımı yazmaya başlarım.

İnsan psikolojisinden çok iyi anlayan insanlar vardır. Mesleği değilse
de engin deneyimleri ile bunu becerirler. Hele sporun hangi dalında
olunsa olsun teknik direktör ve antrenörler sporcu psikolojisinden çok
iyi anlarlar. Bazıları ise ileri düzeyde anlar. Bunlardan biri de
rahmetli Candan Tarhan’dı. Yeni sezon çalışmaları için hazırlık
yapılıyor, gerekli olan malzemelerin alınması ve uygulanacak çalışma
programı hazırlanıyor. Bşk. Erdal Aksoy, Gen. Kap. Eyüp Odabaşı ve
Candan Tarhan saatlerce bir aradalar konuşuyorlar. Alınacak malzemeler
(Eşortman, anorag, forma, ayakkabı, top, yağmurluk vesaire), kamp yeri
ve süresi, ödenecek prim miktarı falan. Candan malzemenin en
kalitesini istiyor. Erdal Bey ise biraz daha uygun fiyatla malzeme
alınması yolunda. Burada Candan Tarhan”ın konuşmasına şahit oldum.
Şöyle diyordu: “Erdal Bey, müthiş bir takım kurduk, o kadar para
masraf edildi. Bu takım ligin üst sıralarını rahatlıkla zorlar benim
bundan şüphem yok. Ancak bir eksiğimiz var. O da şu: F. Bahçe, G.S,
BJK ve TS sporlu futbolcular hangi formayı giyerse bizimkilerde aynı
markayı ya da daha iyisini giymek zorunda. Hangi otelde kalıyorsa
bizim takımda orada veya daha iyi bir yerde kalmak zorunda, rakip
takım sporcularının arabaları hangi marka ise bizimkiler de ya
aynısına sahip olacak ya da daha iyisini alacaklar ki komplekse
girmesinler ve aramızda hiçbir fark yok desinler ve istediği gibi
çıkıp oynasınlar.Candan Hoca’nın bu görüşü kabul edildi ve seyircisi
çok az olan Sarıyer takımı dev gibi rakipleri ile başa baş mücadele
etti.

Bir maç öncesinde son idman yapılıyor YZÖ de. Çift kale maç onanıyor.
Candan hoca saha kenarına geldi ve Eyüp Odabaşına, hemen bir on bir
yapalım. Yönetici, teknik direktör, antrenör, futbolcu, seyirci,
malzemeci, kulüp müdürü falan. Bir takım oluşturalım, gazeteciler
çeksin fotoğraf işte SARIYER BİR BÜTÜN yazsınlar hava olur. Hemen on
bir tamamlandı ve aşağıda görüldüğü gibi fotoğraf çekildi. O hafta
Sarıyer iyi bir futbol ile kazandı.

Sarıyer Fenerbahçe Stadında maça çıkıyor. Rakip Fenerbahçe. Stat ana
baba günü. Kale arkasında, Numaralı tribünün sol kenarında 1500 kadar
Sarıyer seyircisi var. Fenerbahçe çıktı, yer erinden oynadı. Taraftar
Fenerbahçeli futbolcular tek tek çağırıyor, alkışlıyor. Sarıyer
seyircisi de başladı bağırmaya “Sarıyer buraya, Sarıyer buraya” diye.
Futbolculardan biri kaptan Cem’e “Kaptan, taraftar çağırıyor gidelim”
deyince Cem “Biz onlardan kalabalığız, onlar gelsin” diyor.

1980/81 sezonunda Sarıyer YZÖ stadında bir rakiple karşılaşıyoruz. İlk
yarı 0-0 berabere bitti. Suat Mamat pür hiddet. Beraber soyunma
odasına gidiyoruz. Eski köhne soyunma odası. Ortada saç soya, tavandan
sarkan çamaşır asmaya mahsus ipler ve futbolcuların oturması için
birkaç bank var. Suat hoca koluma girdi ve “Sen benim biraz arkamdan
gel ve hemen içeri girme, kapının dışında dur” dedi. Kızmadım değil,
zira Suat Mamat, her zaman yöneticinin arkasından içeri girerdi.
Neyse, hoca içeri girer girmez, hemen önünde duran antrenman topuna
Allaha sığınarak bir vurdu top sobayı darmadağın etti, soyunma odası
berbat oldu. Sonra da “Oynadığınız futbol mu? Utanmıyor musunuz be!”
dedi başka bir şey demedi. İkinci yarıda Sarıyer nefis bir futbol
oynadı ve maçı kazandık. Bana da “Futbolcuları tahrik etmek için
yaptım” dedi.

Detlef Müller Almanya’dan transfer edildi. Çok çabuk ve rahat ısındı
ülkemize ve ülkemiz insanlarına. Sarıyer’de ikinci yılı idi Müslüman
olmak istediğini söyledi. Eyüp Odabaşı ve Başkan İhsan yalçın’dan rica
etti. Onlarda gereken işlemi yapıp Müller’i Müftülüğe götürerek
Müslümanlığını tescil ettirdiler. İsmi de Metin Mert oldu. Metin, “O h
be, kendime geldim” dedi. Sonra da dalgasını geçti “Şimdi Türk
olabildim mi? Diye…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)