Son Dakika Haberler

Sarıyer’e Gelirken

Sarıyer’e Gelirken
Okunma : 4.303 views Yorum Yap

Sarıyer’e Gelirken. Otobüs ya da bir başka araçla Sarıyer’e gidiyorsanız
dördüncü Leventte hava değişikliği olduğunu, Maslağa gelindiğinde
havanın serinlediğini hissedersin. Hacıosman’a vardığında ise iyot
kokusu burun deliklerini hareketlendirmeye başlar. İşte bu Sarıyer’e
yaklaştığınızın işaretidir.

Kefeliköy Sarıyer’e varış yerinin sağ taraftaki ilk sınırıdır. Burada iyot kokusunu ciğerlerinizin en
derinlerine kadar çeker ve doya doya o güzelim havaya teneffüs
ederseniz. Sola sapar ve Sarıyer’e yol alırken, bahçe içindeki iki
katlı bina Son Padişah Vahdettin’e gençliğinde avlanmak için yapılan
(1902) av köşküdür. Cumhuriyetin ilk yıllarında burası Türkiye’nin
insan taşımacılığı yapan ilk hava alanı idi ve İtalya Express şirketi
tarafından 10 yıldan fazla işletildi sonra da Atatürk tarafından
millileştirildi. O dönemde hava taşımacılığı deniz uçakları ile
yapılıyordu bunu kayda geçmek çok önemli…

Çayırbaşı İstanbul romanlarının yoğun bulunduğu bir yer.
Hata affetmezler, ihaneti hiç sevmezler. Ne iş bulurlarsa yaparlar,
yadırgamazlar. Kazanırlar ve günübirlik yaşarlar. Yerler, içerler,
eğlenirler. Yarın ola Allah Kerim derler günlerine gün katarlar. Tuğla
fabrikaları, çömlek atölyeleri ve Tekel Kibrit Fabrikası kapandıktan
sonra çok mağdur oldular. Ama yapacakları fazla bir şey yoktu. Onlar
sadece seçim zamanlarında akla gelir, ziyaret edilirlerdi, bunu
bildikleri için çokta umurlarında olmazdı dünya”. Hatırlatmakta yarar
var günümüzde azınlık duruma geldiklerini belirtmek gerekir, zira
Çayırbaşı hayli kalabalıklaştı.

Büyükdere çarşısı deyip geçmemek lazım. Çayırbaşı’ndan
İspanyol sefaretine kadar uzanan büyük bir çarşı. Sahil yolu
yapıldıktan sonra, Boğaziçi’nin en canlı çarşısı birden bire
hayatiyetini kaybetti. Pek çok işyeri kapandı. Ama başka bir cadde
yoktu ki! Böyle olunca toplum beş on yıl içinde duruma alıştı ve çarşı
eksi canlılığına kavuştu… Artık hareketlilik var, canlılık var…

Büyükdere Boğaziçi’nin kültür zenginliğinin en önemli
merkezi idi. Kolay değil Büyükdere uzun yıllar Rumu, Ermeni, Almanı,
Rusu, Latinleri bağrında sakladı. Tek camisi vardı ve bir de hamamı.
Hamam kayıplar listesinde, cami yerli yerinde. Dört kilise karşımıza
çıkar dikkat ettiğimizde. İkisi Ermeni kilisesi, bir Rum ve bir diğeri
de Latin kilisesi… Tarihi vapur iskelesi uzun yıllar kaderine terk
edildi ise de sonuçta elden çıkarıldı ve işyeri olarak özel kişiler
tarafından hizmete açıldı. Sahil olunda yeni bir vapur iskelesi var.

Ne kadar acele etsek Sarıyer’e kolay varamıyoruz. Zira
unutulmazlar karşımıza çıkıyor. İşte Sadberg Hanım Müzesi. Meşhur
Azeryan yalısı. Bir ismi de “Kavelalı Yalı”. Hiç çivi yok. Çivi yerine
ağaç kavela kullanmış Romen ustalar. Yalıyı Koç ailesi satın almış ve
anneleri Sadberg Hanım ad na müze yapmışlar. Gezip dolaştık. Hayli
renkli bir müze! Değişik reyonları var. Çeyizler bölümü tamamen
Selçuklu, Osmanlı ve Anadolu motifli giysi ve eşyalarla dolu.
Rahmetli milyonlar ödemiş olmalı bu muhteşem müzeyi meydana getirmek
için. Girişte soldaki bina tarihin derinliklerine götürüyor insanı.
Antik çağdan günümüze kadar tarihi eserler sergileniyor. Hepsi de
kayıtlı eserler, örnek eserler, paha biçilmez eserler. Müze de bir de
mükemmel bir kütüphane var.

Sarıyer’e doğru gideriz solumuzda Liseliler Parkı.
Fiyatlar biraz uçuk da olsa da denizi doyasıya seyredersiniz buradan.
Martılarla kol kola gezilir deniz üzerinde. Hele Sarıyer Lisesinde
okumuşsanız, hiç beklenmedik onda yirmi otuz yıl önce kaybettiğiniz
arkadaşınızla burun buruna gelmeniz olasıdır. Malum burası eskiden
İstanbul hatta Türkiye’nin en büyük müzik holü idi. Bilhassa cumartesi
ve Pazar geceleri Münir Nurettin, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla,
Müzeyyen Senar, Adnan Pek Ak, Zeki Müren, Sabite Güler gibi usta
sanatçıları sahne alırlardı. Hele denizdekiler? Yani sandalla Beyaz
Park önüne gelip demir atanlar ve sanatçıları dinleyenler! Onlar
başlı başına alemdi. Zira kurarlardı çilingir sofrasını hem Hamiyeti,
Müzeyyen’i, Safiye Aylayı, Zeki Müren’i dinlerler hem de vururlardı
şişenin dibine. Gelir mi o günler geri?

Beyaz parkın karşısında iki önemli yalı! İkisi de şaheser.
Hele bir var ki yalı kadar görkemli bir adamdı. Ord. Prof. Dr. İsmail
Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı tarihine imza atan bir büyük tarihçi devdi.
Hemen ilerisinde Rusya Büyükelçiliği yazlığı ve cümle kapısı
karşısında bir polis noktası! 1940’ların ve sonraki yılların
ağırlığını üzerinde taşıyan bu polis noktası hüzün içinde. Ne arayanı,
ne soranı ve ne de noktada nöbet tutanı var!

Piyasa Caddesini bitirmek üzereyiz. Zira Bülbül Sokağı
solumuzda kaldı. Bu sokak ismini hemen önündeki Bülbül Dalyanından
alır denilse de aslında öyle değil. Bu sokak ismini “Bülbül” den alır.
Sokağın ismi “Bülbül sokağı”. Bu sokakta eskiden iki ev vardı. İleri
gi ildikçe ormana girilirdi. Yavuklular, sevdalılar dalarlardı sokağa
otururlardı bir ağaç altına saatlerce, şakır şakır öten bülbülleri
dinlerlerdi (!).

Ferah Park sinemasını ve bahçesini hatırlayan yoktur her
halde. Benim yaşta olanlar bilir de kırklı yaşlarda olanlar zor
hatırlarlar. Burası da unutulmaz yerlerdi. Kocataş suyu, Kocataş Gazoz
ve Kocataş Kola fabrikası vardı. Yeterli suyu bulamadığından ve
işletmecilikte yeteri başarı gösterilemediğinden kapatıldı. Tabii
halka açık olan ve duvar çeşmesi ile memba tarihine iz bırakan Kocataş
Suyu da unutulmamalı. Önce yalağını ve sonra da ayna taşını çaldılar.
Süslemeli ayna taşının üzerindeki kitabesinde şöyle yazıyordu:

“Böyle bir ab-ı hayatın koşar insan sesine
Nice malule şifa sundu bu
mermer sine
Suya tarihi düşürdüm getirip bin dereden

Nuş eden Hayri dua eyleyen Necmeddine” (Yazan; Yusuf Mardin)

Tabii bu su da kayboldu gitti. Suyun yanında görkemli Kocataş Yalısı.
Necmeddin Molla öldükten sonra ihmal edilen yalı yıllar yılı boş
kaldıktan sonra Katarlılara satıldı. Katar’lı Attar Ailesi büyük
masraflar yaparak yalıyı eskisine sadık olarak yenilediler. Hem de
1900 yılında yanan (gazoz fabrikasının olduğu yer) yalının yerine de o
yalının aynını yaparak Sarıyer’e önemli eser kazandırdılar… Neyse
geçelim. Zira Necmeddin Molla’ya tahsis edilen Kocataş şehit hatları
gemisi de rıhtıma bağlı değil, Sarıyer yolcu gemisi de ikisi de jilete
gitmiş olmalı.

Gülağa Balaban Yalısı Sarıyer’in bir başka güzelliği,
ilerisinde Eseyan Yalısı, film platosu olarak kullanılıyor çoğu kez. …
Bu sırada Kaptanyan Yalısı “Ben Sarıyer’im” diye bağırır. 1943 de Orta
okul olarak kullanılmaya başlanan yalı sonraları Sarıyer Lisesi, daha
Sonra Sarıyer Vehbi Koç Vakfı Lisesi daha Sonrada Sarıyer Koç Vakfı
Meslek lisesi oldu. Olsun, Türk eğitimine büyük hizmet veren bir ocak.
Buradan mezun olanların bu tarihi eseri unutmaları imkânsız! Ama
dikkat ederlerse binanın yavaş yavaş yıkılışa gittiğini de görürler.
Cebi sıcak, kasası tıka basa dolu olan, bu okuldan mezun olanlar varsa
onarımı için el atsalar müthiş bir şey olur.

Bülbül sokağı geçtikten sonra Piyasa Caddesi sona erer, o
nedenle Mesarburnu caddesini geçtiğimizi, Kumsal meydanına
yürüdüğümüzü hatırlatmak isterdim. Aslında Simasburnu’dur Orduevi ve
vapur iskelesinin olduğu yer. Ama nasıl olmuşsa ismini Mezarburnu
koymuşlar. Sevilmeyen ve ölümü çağrıştıran bir isim olduğu için
Sarıyer’e ilgi olmuyormuş. Şehit Hatları Genel Müdürlerinden Giritli
Hüseyin Haki Bey’in bastırması ile Mezarburnu ismi değiştirilerek
Meserburnu yapmışlar. Neden Meserburnu? Bu önemli. Efendim Sarıyer
mesireleri bol bir yer. Örneğin; Şifa Suyu, Çırçır, Hünkar,
Fındıksuyu, Fıstıksuyu, Kestane Suyu ve Çırçır mesireleri… Bütün bu
mesire yerleri Sarıyer’in şanına şan katan yerlerdi. O nedenle
Mezarburnu Caddesinin ismi mesireleri çağrıştırır diye Meserburnu
olarak değiştirildi. Günümüzde bu mesirelerden sadece Çırçırsuyu
mesiresi faal…

Hani biraz da Sarıyer’i tanıyayım derim. İki orduevi yan
yana. Biri 1911 de Sultan Mehmet Reşat döneminde yapılmış
“Karakolhane-i Bala” diğeri de 1980 sonrası yapılmış denizcilere ait
ordu evi. Bu Orduevi Canlı Balık Gazinosu üzerinde yapıldığını
hatırlmatmak gerekir. Çünkü Sarıyer’in unutulmaz mekânlarından
biriydi. Birinci ordu evi işgal zamanında İngilizlerin Rumeli Yakası
istihbarat merkezi idi!

Meserburnu üzerindedir vapur iskelesi. Sol taraftaki Sarı Yalı dikkat
çeker. Bu yalı Mm. Elmasyan yalısıdır. Mm Elmasyan, İstanbul’un işgali
sırasında İngilizlerden yana tavır almış, İngiliz Ajan ve Rumeli
Yakası İstihbarat Kumandanı olan J. Benett’in muhbir olarak kullandığı
bir kadındır. Yaşlı kuyumcu kocası ile mutlu bir yaşamı vardı. Kocası
öldükten sonra rahat bırakılmadı. Yalısına hırsızlar dadandı.
1944/1945 de evinde ölü bulundu. Önce milliciler yaptı denildi ise de
gerçekleşmedi. İki kez evine hırsız girmiş, birinde hırsız yakalanmış
ikincisinde ise Mm. Elmasyan öldürülmüş ve hırsız evi soyarak
kayıplara karışmış. Hırsız bugüne kadar katili bulunamadığı için faili
meçhul kaldı.

Vapur iskelesinin sol tarafı yamaçtır. Kocataş dağ silsilesi buradan
başlar Kılıçpınar’a kadar uzar. Antik çağda Meserburnu’nun tepe
kısmında Venüs tapınağı bulunuyordu. Denizciler sefere çıkarlarken
işlerinin rast gitmesi için tapınağa çıkıp adakta bulunurlarmış, böyle
yazıyor kitaplar hata varsa onlara aittir).

Sarıyer küçük bir koydu. Meserburnu dönüldüğünde kayıklar alabildiğine
ileri gidebiliyormuş. Hünkar Suyu mesiresi önüne kadar saltanat
kayıklarının gittiği ve Sarıyer deresi kenarındaki mapalara
bağlandığı, padişahin buradan avlanmaya gittiği bilgisi yaygındır.

Sarıyer deresinin antik çağdaki ismi Skletrinas, sonrasında coğrafi
ismi Mercimek deresi oldu. Bekârdere olarak da bilinir. Sarıyer deresi
Kılıçpınar ve Arap öldüren Derelerinden beslenir. İlerledikçe Teknecik
deresi, Fincancık Deresinden de akış alır ve denize ulaşır.

Sarıyer biraz da Mezarlıklar semtidir. Böyle diyenler de çoktur ve
haklı da olabilirler. Zira Çarşı içindeki ilk mezarlık 1930 lu
yıllarda terk edildi. Burada Sarıyer İsmail Akgün Hastanesi yapıldı.
İç kısımlara doğru ise üç eksi mezarlık yetmeyince bu kez altmışlı
yılların başında yeni bir mezarlık daha yapıldı… Ölen o kadar çok ki
doluluk oranı yüzde yüz.

Sarıyer sakin, sessiz ve huzurlu bir yerleşim bölgesiydi. Zamanla
genişledi nüfus artışı ile beraber yerleşim bölgesi de büyüdü. Semtin
çok önemli birkaç yerleşim yeri var! Örneğin Eski Yeni Sular Caddesi
şimdi ise Şehit Mithat Caddesinin sol tarafı Arap Mahallesi idi.
Sultan/Padişah, Ağa ve Paşa saraylarından çıkarılan Arapların (Zenci
deriz) yerleştirildikleri bölge idi. İki yüz, üç yüz belki biraz daha
fazla barakan meydana geliyordu., Bir yangın sonucu koca yerleşim
bölgesi yanıp kül oldu. Yoğun kalabalık Arap nüfus değişik yerlere göç
ettiler, Sar ıyer’de az sayıda kaldı. Bu Araplar Sudan kökenliydi… Bir
diğer yerleşim bölgesi ise Muhacir Mahallesiydi. 1877/78 Rus harbi (93
harbi) nedeni göçenlerin oluşturdukları bir mahalle idi. Bir diğer
mahalle ise Koru Mahallesidir. Burada Tatar Yakup Sokak adı üzerine
Tatar göçmenlerden oluşuyordu. Kırım Savaşı (1856) sırasında göçen
Tatar Müslüman göçmenlerin iskân edildikleri bir yerleşim bölgesiydi.

Sarıyer’in esas yerleşim yerleri Dursun Fakih Sokak ile Ortaçeşme
Caddesi Yenimahalle caddesi ve yakın çevreleriydi. Dursun Fakih Sokak
Sarıyerli ekabiran ve zenginlerin, ağaların yoğun bulunduğu bir yerdi.
Ortaçeşme caddesi daha çok memur ve işçilerin, ticaret erbabının
bulunduğu mahaldi. Yenimahalle Caddesi ise yazlıkçıların ilgi
gösterdikleri yerdi.

Tabii merkez Sarıyer’in sahil boyuna inmeden tanımak olası değil.
Taşiskele ve rıhtıma inilecek ki Sarıyer’in o güzelim havasını
teneffüs edelim.

Bugün bu kadar diyelim ve gelin Sarıyer’in içine bir süre sonra
birlikte dolaşalım…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)