Son Dakika Haberler

Helal Olsun!

Helal Olsun!
Okunma : 2.984 views Yorum Yap

Yargı benim değil, John Stuart Mill’e ait. Şöyle diyor: “Kendi elinde daha zayıf bir hale gelmeleri için, insanları cüceleştiren bir devlet, sonunda anlayacaktır ki, küçük insanlarla gerçekten büyük işler başarmaya olanak yoktur.”
Yargı tamam da benim takıntım oradaki “gerçekten” sözcüğüne; “gerçekten büyük işler başarmaya olanak yoktur” diyor. Yani, yalan söylemeyi meşrulaştırmak anlamına gelen “yalandan kim ölmüş” sözünü ihya etmek adına yalandan büyük işler gerçekleştirdiğini söylemekle alakalı değil. Şimdilerde hiç kimsenin aklının almadığı inanılmaz şeyleri yaptıklarını söyleyenler oluyor, (arada sırada benim de dünyanın güzel kızlarıyla hayalimde gezip tozmak eyleminde bulunduğum olmuştur. Ben de çevreme bunun gerçek olduğunu anlatmaya kalkışsam sanırım onların da aklı almayacaktır.) Akılların almadığı suçlamasını yapmaları yalanlarını böyle bir saldırının arkasına gizleme gereksinimleri olsa gerek…

Gerçekle yüzleşmek duygu işi değildir, hayal işi hiç değildir. Gerçekle yüzleşmek pratiğe aittir, insanın pratik dünyasına aittir. Duygu ile akıl ilişkisi genellikle duygunun aklı baştan çıkarmasıyla sonuçlanır. Sanırım Mill’in yargısı “aklı bir karış havada olmak” sözünün yanına uğramayan bir yargıdır. Artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin, Halil İbrahim’in sofrasının bereketi olsun diye bir dua anımsarım çocukluk yıllarımda babaannemin söylediği… Artmadı eksildi, taşmak mı? Güldürmeyin beni… Bet bereket kalmadı. Geçtik küçük insanlarla büyük işler başarmaktan, küçük insanlarla Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk.

Helal olsun sözü iki anlama gelir; bu anlamlardan biri pozitif diğeri ise negatiftir. Örneğin, uyarılara rağmen inatlaşarak hoplayıp zıplamaları sonucu çarptığı vazoyu devirerek kıran çocuğa annesi şöyle diyebilir: “Helal olsun oğlum, sonunda vazoyu hallettin.” Veya zor bir matematik problemini çözmeyi beceren çocuğa annesi yine “helal olsun benim oğluma” diyebilir. İkisi de “helal olsun” sözcüğü, aynı iki kelimeyle aynı dizilişte oluşturulmuş olsalar da söylendikleri pratik onları farklılaştırıyor.

Peki, “helalleşmek” sözcüğüne her helal olsun diyenin “helal olsun” sözcüğü aynı anlamı mı ifade ediyor? Yani, bir yanda “helal olsun, senden de böyle bir çıkış beklerdim, iyiydi” denirken diğer yanda, “helal olsun bunu da yaptın ya, bunu yapacağını hiç ummazdım diyen de var mı? Var. Hem de vazoyu kıran çocuğun annesi kadar yakın olmasa da aynı ittifakın paydaşları… Ah o Dimyat’ın pirinci yok mu? O Dimyat’ın pirinci…

“Adam gibi adam” sözü toplumumuzda sık kullanılan bir acayip iltifattır. Bir de “adamın dibi” sözü peydahlandı. Umarım mucidi bir laborant değildir. Niye mi? Santrifüj aletine konan kan, merkezkaç kuvvetinin etkisiyle tüpün içinde şöyle sıralanır da ondan; en üst kısımda serum, orta kısımda yağ, alt kısımda ise pıhtı. Bu sıralanışta “adamın dibi” denilen posa gibi bir şey olup çıkar da pek şık anlam içermez.
Gibi bir ilgeçtir (edat) , TDK anlamlarından hangisi olursa olsun adam sözcüğü insana özgüdür. Kedi gibi çevik denince, kedi ve onun öyle kabul edilen bir özelliği alınır. Bir insan çevik olabilir ancak kedi olamaz. Balık gibi yüzüyor dendiğinde de aynı şey geçerlidir, insan balık olamaz. Adam gibi adam dediğinizde insan, hangi anlamda olursa olsun adam olabilir. İnsan gibi insan dediğinizde de aynı şey geçerlidir. Yani, adam gibi adam ya da insan gibi insan dediğinizde karşınızdakini yüceltmiyor tersine küçümsüyorsunuz. Adam değil ama adama benziyor, insan değil ama insana benziyor… Ne var ki, ben şimdiye değin, bana adam gibi adam dedi diye hır çıkarıldığını gözlemlemiş değilim.
Cinsi ne olursa olsun, azman veya minik bir şey, bir köpek diğer köpeğin köpek olduğunu bilir, galiba sorun insanın soyutlama yeteneğinin devrelerindeki problemden kaynaklanıyor.

Eczanenin camına iliştirilmiş bir yazı görünce kahkahayı bastığımı anımsıyorum. Şöyle yazıyordu: “Ağrısız kulak delinir.” Dişçiye gittiğinizi düşünün, duvarda bir yazı: “Ağrısız diş çekilir” Ulan dişçinin zoruna bak, ağrıyan dişim için geldim, herif ağrısızları çekiyor demez misiniz? Dilimizi kullanmamızda belli ki bir sorunumuz var. Ama anlıyorsun diyorlar! Anlıyorum da, anlamlandırmam, mademki yarı cahildir, ne söylediğini anlamaya o da dahildir misali oluyor. Muhterem, memleket meselelerindeki başarıları çözümleri sıralayıp övdükten sonra cümlesini şöyle tamamlamış: “Bunları duyun-u umumiye duydu” Bu muhterem aklı sıra bütün dünya duydu demek istemiş, istemiş de duyun-u umumiye başka bir şey, genel borçlar anlamına geliyor. Belli ki genel borçların bunlardan haberi yok, keşke olsa, olsa bayağı iyi olacak da… Neyse, şaşırıp muhtereme duyun-u umumiye başka şey diye yazma gafletinde bulundum. Ağzımın da payını aldım: “Ne demek istediğimi anlamışsın ya ne kurcalıyorsun?”
Helalleşme mi? Ne kurcalıyorsunuz? Söz gümüşse sukut altındır. Bu sıralarda da altın bayağı bir değerlendi, altına yatırım yapmakta fayda var…

Miras zadenin miras zedeye dönüştüğü en büyük eşkıya hikayesini bilirsiniz. Ya arazimdeki karlarını da alır gidersin ya da kira bedeli olarak öteki altın kesesini bana verirsin diyen ‘kadı’nın kahramanı olduğu öyküyü… İnceltme işaretleri kullanımdan kalktıktan sonra nasıl yazabilirim bilmiyorum ama, her şeyden kar etmeye alışmışların dünyasında siz, siz olun babanızın vasiyeti var diye herifçioğlunun arazisindeki karı satın almaya kalkışmayın, elinizdeki avucunuzdakini alıp üryan bırakırlar.

Çok çok eski zamanlarda nasıl olmuşsa olmuş, gençler ellerine iki fıçı şarap geçirmişler. Hangisinin daha iyi olduğuna karar verememişler. Tartışmalarının bir yerinde oradan geçmekte olan Bektaşi’yi görünce de, bu işten en iyi o anlar diye karar verip bilirkişiliğine başvurmuşlar. Birinci fıçıdan bir bardak şarap doldurup vermişler Bektaşi’ye, bir yudum alıp şarabı tükürmüş Bektaşi, öteki fıçıyı gösterip, o daha iyi demiş. Gençler, ama onu tatmadın diye tepki gösterince de, bundan kötüsü olmaz demiş…
Bundan kötüsü olmaz, bütün dünya duydu mu bilmiyorum ama duyun-u umumiye, çevirirsek, genel borçlar bile duydu.

İrfan Kaban

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)