Son Dakika Haberler
“width=“1293

ABD TÜRKİYE’DE SOLUMSULARI NEDEN İSTEDİ! Ahmet Nesin

ABD TÜRKİYE’DE SOLUMSULARI NEDEN İSTEDİ! Ahmet Nesin
Okunma : 722 views Yorum Yap

Yaşadığımız yada yaşatıldığımız darbelerde ABD’nin parmağı olduğuna göre darbe dışı dönemlerde de bizi yönetenin ABD olduğunu söyleyebiliriz. Zaten bunu söylemek için çok şey de bilmeye gerek yok, bir ülke olarak Dünya Bankası ve IMF’ye borçluysan doğal olarak da borcunun karşılığını almak isteyen kurumlar yada ülkeler senin ekonomini yönlendirir.

1960 darbesinden sonra yapılan anayasayla beraber sosyalist yayınlar çoğaldı, sosyalist partiler kuruldu. 141 ve 142. yasalara karşın Türkiye İşçi Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 15 milletvekiliyle girdi. 68 kuşağıyla beraber sosyalist gençlik hem kendi haklarını istemeye başladı hem de ülkenin sorunlarıyla içli dışlı oldu. Sarı sendika Türk-İş’e karşı DİSK kuruldu.

Derken 12 Mart 1971 darbesi yapıldı, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edildi, Sinan Cemgil, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi onlarca genç öldürüldü. Bu ABD’nin bir taktiğiydi, o kadar kişiyi idam edemezlerdi, o yüzden onları cezaevi dışında öldürttü.

Darbeden sonra sosyalist partiler ciddi darbe yediler ama bu kez de CHP kendisine göre değişmeye başladı, İsmet İnönü’nün yerine Bülent Ecevit geldi. Bize göre Bülent Ecevit hiçbir zaman sol olmasa da sosyalizmi çok fazla bilmeyen halka sol olarak tanıtıldı. DİSK oldukça güçlendi, Barış Derneği, Yazarlar Sendikası gibi sivil toplum örgütleri bilhassa yurt dışında ses getirmeye başladı.

ABD ve burjuvazi bunları görüyordu, bu lan bitenden Türkiye’ye yarın hemen sosyalist bir hükümetin gelmeyeceğini kendisi de biliyordu ama tohum atılmıştı ve kendisine göre tehlikeli bir şekilde gelişiyordu. Aynı zamanda kendi kendine yetmeyen, üretemeyen her ülke gibi hem borç batağına sürükleniyor hem de enflasyon akıl almaz bir şekilde artıyordu.

Bunun çözümü 24 Ocak kararlarıydı ama dikta yada asker olmadan bu kararların uygulanması olanaksızdı ve zaten alt yapısı Kenan Evren tarafından pişirilen 12 Eylül darbesi yapıldı. Ne ilginçtir ki hem 12 Mart hem de 12 Eylül darbesini hava kuvvetleri komutanları ABD’de karşılamıştır.

12 Eylül neredeyse tüm solu ezdi geçti. Kimse bana o dönemde MHP, MSP ve ülkücülerin de hapsedildiğinden bahsetmesin. Bu bir uydurmacaydı. Türkeş’in dediği gibi fikirleri iktidarda ama kendileri hapisteydi. Yani faşizmi uygulamak için MHP’ye dini uygulamak için de MSP’ye gerek kalmamıştı. Evren hepsini yapıyordu zaten. Bütün konuşmalarında Kur’an’dan bir ayet okumaya başladı. MHP ve MSP onca cinayete karşın beraat etti. Evren hiçbir zaman “Bir ondan bir ondan asalım…” demedi. Evren “Arada 3-4 tane de ülkücü asalım ki Avrupa bizi sadece sola karşı zannetmesin…” dedi. Zaten ülkücülerin bir kısmına da damadıyla bir olup yeşil pasaport vererek kurtardı.

ABD’nin yeni bir siyasete gereksinimi vardı. Tam anlamıyla kapitalist bir ülke olamadığımızdan ülkeyi kapitalizmi savunduğunu söyleyen partiler yönetemedi ve sonunda yönlendirecek lider bulundu: Turgut Özal. Turgut Özal hem liberal olduğunu söyleyecek, hem tarikat mensubu nevi şahsına münhasır biriydi.

ABD’nin din dışında ikinci bir kuvvete gereksinimi vardı, o da sol. İyi de bu nasıl bir sol olmalıydı ki Özal gibi 12 Eylül faşizminin başbakan yardımcısı olmuş ve 2 idama onay vermiş bir adamı desteklesin. Bu da zor olmadı, belki de yaşamının hiçbir döneminde Marksist olmamış Çetin Atan bulundu, o da hemen Özal’ı desteklediğini açıkladı. Daha sonra ikinci cumhuriyet düşüncesini ortaya atan Mehmet Altan ve Ahmet Altan. Onunla beraber şeriatla yönetilmeye başlanan İran’daki Humeyni hareketine “Devrim” diyen Cengiz Çandar ve bikaç arkadaşı.

ABD bununla yetinemezdi, halka din ve solun beraber gideceğini anlatması için daha fazla solcu bulması gerekiyordu. Bunu yapması için esasında bulunmaz bir Hint kumaşı vardı, o da ABD’li spekülatör Soros’tu. Soros TÜSİAD’tan da destek alarak önce Açık Toplum Vakfı’nı kurdurdu. Aranan kan hemen faaliyete geçti ve sol içinde ciddi isim yapmış Murat Belge ve arkadaşlarını buldu. Atatürkçüleri de kırmak gerekiyordu, bunun için de oldum olası tek başına en doğru Atatürkçü olan Toktamış Ateş bulundu. Ulusalcılar yükseliyordu, bunun için de aynı partiden gelen Oral Çalışlar, Gülay Göktürk, Şahin Alpay vardı. Saysam daha çok isim yazarım ama sanırım bu kadarı yeter.

Bununla beraber “Ilımlı İslam” diye bişey icat edildi ve Fethullah Gülen bir anlamda bunun temsilcisi yapıldı. Bundan sonrası artık Türkiye’deki solumsulara ve dincilere kalıyordu. Dincilerin işi zaten kolaydı, solumsuların ki zor gibi görünüyordu. Oysa onlrın da işi çok zor değildi çünkü bu halk gerçek solun ne olduğunu tam olarak bilemedi.

28 Şubat bir darbeydi ama ondan sonra da darbe girişimleri oldu. Adına ister “Balyoz” ister “Çekiç” deyin bunlar ciddi girişimlerdi ama ABD izin vermedi çünkü ABD sivil darbeye öncelik vermişti.

Anlayacağınız bu kendine hâlâ sosyalist yada demokrat diyen bu kişileri ABD istedi, onlar da görevlerini hiç eksiksiz yerine getiriyorlar. Sadece bugünlerde biraz şaşkınlar, bu şaşkınlıkları da dini yeterince öğrenmemiş olmalarından kaynaklanıyor. Ne diyeyim “Allah kurtarsın…

Ahmet Nesin Blog’s

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)