Son Dakika Haberler

BAŞLIK YOK…

BAŞLIK YOK…
Okunma : 1.186 views Yorum Yap

SİZ OKUMAYIN, FACEBOOKUNUZDA PAYLAŞMAYIN.

BEN KENDİ SİTEMDE ARKADAŞIMI YAZDIM..

Bir dostumu, abimi, arkadaşımı en iyi, en güzel tanıyanlardan biri olarak ve biraz yazma yeteneğin varsa, üstüne üstlük elinde bir site varsa, tuşlara biraz farklı dokunabiliyorsan eğer, bin bir gecenin hatırı üzerine, bütün sırlarını paylaştığın bir dostunu en zor gününde en iyi ancak klavyenin tuşları kadar anlatabilirsiniz.“Ey balcı, konuşacağına yaz. senin suyunda var. biz konuşalım sen yaz..diyen bir dostuma yazıyorum size ne…

Bu satırları yazan ben Mustafa Balcı, kendime has tarzımla bir mezenin son çatalanı, kızarmış ekmeğin yarısını, son erik tanesinden bir diş aldığım, dublenin, tekin, hatta hiç ilgisiz yoldan geçerken sormadan aldığım ve içtiğim bir kadeh varsa. Bana kalmış yazmak, size ne.
Size ne kardeşim..

Nasıl anlarsanız anlayın, nasıl yorularsanız yorumlayın, sizi Facebook sayfalarında tanıdığım dostlarım sadece başlık okuduğunuzu, yazı okumadığınızı, hatta bugün yaşadığımız 6. Sarıyer Edebiyat Günlerinde kitap alırken inanıyorum ki ispatı belli oldu, yazarı için, resim çektirmek için, kitabın ismi için aldığınızı, kitabın içeriğini hiç merak etmediğinizi biliyorum…

SİZ OKUMAYIN…BEN BU SATIRLARI ARKADAŞIMA YAZIYORUM…

Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş.

Derine hep derine kazıyoruz. Nerde çağımız o altın kalbi, Çağımızın altın kalbini arıyoruz. Üzerimiz de ağır bir yeryüzü, gök yüzünde uzakta çok uzakta hep derine kazıyoruz. Nerde çağımızın o kalbi, çağımızın o altın kalbini arıyoruz.

Madencileriz biz. Devrimcileriz biz, patlarız volkan gibi, çağ yenmeyecek bizi.
Yorgun değiliz…

İŞTE BEYAZ SAKALLI ADAM ORADAYDI

 

Adına kitaplar yazabileceğimiz, malzemenin sınırsız olduğu, Anarşist bir dostumun ve bedenini kadavra olarak bağışlayan bir aydın insanın, Eylem kavramının hangi düşüncede olursa olsun. Bir gün Beyoğlu’nda İlhan Eliaçık ile yer iftarında, o zamanlar millet vekili olmayan Eren Erdem ile Gezi çadırlarında yapmış olduğu mücadele, yazarak siyasetin içinde kendine yeni yer bulmaya çalışan Barış Yarkadaş’ın yanında  ilk Gezi Direnişinde canlı yayındaki dik duruşunu anlayamazsınız..

Gezi’de Sicilyalı Piyanist Davide Martello Fuat abinin yanında şarkılarını çalarken sen yoktun..
Onun için….

BU SATIRLARI OKUMA ANLAMAZSIN

Sen facebook’a takıl, başlıkları oku. İnstergram’a bak, bol beğen al ,beğenmeyenleri sorgula, ama bu satırları okuma canım kardeşim…

ÖZGÜRLÜĞÜ VE DEMOKRASİYİ SAVUNURMUYDU

“Yaşamı sadece insanları mutlu etmek için çaba harcayan ve havlayan bir köpeğinde özgürlük hakkı var mesele onu anlayabiliyormusun. Yaşamı, özgürlüğü, Demokrasiyi savunmak senin hakkın olabilir, sen diğer canlılarında özgürlük haklarını olduğunu kabul ediyorsan işte o zaman sen devrimcisin.”

Hiç Unutmadığım bir dersti..

“Şayet bir sokak kedisine tekme atıyorsan. Gecenin bir karanlığında bir köpeğin havlamasından korkuyor ve tepki veriyorsan içinde faşist duygular besliyorsunun demektir ve ben işte o zamana senin devrimciliğinden şüphe ederim…” Demokrasi ve Özgürlüğü Savunmak sadece kendin için değildir sayın Balcı..”

DÜN YAYINDAN KALDIRDIĞIM YAZIYI DOKUNMADAN YAYINLIYORUM..

BİZE ÖZEL SİZ OKUMAYIN…

Ardından kelimeler dökecek kadar onurlu bir yaşam içinde mücadale veren. Onurlu ve dik duran, kendine münhasır muhalefetini yapan, analizleri ve siyasi geçmişi “ eh işte “ diyebileceğimiz beceride, hiç kimsenin, hatta sevenlerinin dahi acaba dediği bir yaşam sarmalına girişinin önemli günlerinden birini yaşıyoruz.

Üç kuruşluk yaşamın içinde meteliğin en değerli insanıydı.

Yaşam felsefesini ve önceliklerini, Tıbbın gelişmesine faydası olması için bedenini kadavra olarak bağışlamıştı.

Önemliydi!

“ Tıp fakültesinde gerçek insan kalbi, akciğeri, midesi, böbreğini görmeyen bir kişinin doktor olması ve yurttaşlarımıza tedavi veya müdahale etmesi doğru değildi. Kadavra anatomi, dolayısıyla tıp eğitiminde çok önemli ” , böylece yüzlerce öğrenci eğitimini en üst noktada tamamlayacak ve gerçek eğitim ile karşılaşarak doktor olması sağlanmış oluyordu.

Gençlerin geleceği için kendini kadavra olarak kayıt ettirmişti.

Antalya’da Taşıdığı pankart hükmet tarafından tespit edildiğinden uzun süredir RTÜK tarafından sponsorluğu yasaklanmıştır.

Pek sevilmeyen bir Anarşist’ti.

Şunu hatırlıyorum.
Hani bir romana başlamak için gerçekten ilk cümleler önemlidir ve bulamazsanız bu sizin yaşamınız da en büyük ezikliğiniz olur, yetenekleriniz dahi olsa, o ilk cümle yoksa, yaşamınızın bir kenarında bekleyen ve ilerde karşılaşacak olduğunuz intihar sebebidir.

Bir milyon’dan az kişi severdi, Müthiş bi reyting düşüşleri yaşamıştı, RTÜK devre dışı bırakmış, artık Hükümetin içki politikasından dolayı Tekel reklamları dahi verilmiyordu, Sponsor olmadığından zor yaşam şartlarında mücadele ediyordu.

Yoldaşlara Mektub

Yerinde 15 dakika duramayan bir adamın, yağmurlu bir günde, martılar Sarıyer limanında cirit atıyorken, şiddetli poyraz esintileri ve dalgaları iskeleye çarpıyor, kulübün lokalinde zorla çay içiyorken, ( F. Denizli fazla çay içmez) muhabbetin en derin yerinde siyasi tartışmalar ve analizler, aykırı düşünceler beynimizi ayıklıyorken, düşünce ve yorumlarını istediğimizde “ Şimdi düşüncelerden bahsetme vakti değil, şimdi eylem zamanı” sözlerini işittiğimiz de. Mikhail Bakunin’in bir kitapta 1873 tarihindeki “yoldaşlara mektubunu” hatırlıyorum.

Aykırı yaşam ve düşüncesi etkilerinde “ Juan Garcia Oliver, Buenaventura Durrutti’lerin etkisi Francesc Ferrer’in özgürlükçü modelleri, Mykhailo Drahomanov ve Proudhon’un yaşama geçirdiği fikirler ve Nestor Makhno’nun devrimci isyanı ne kadar önemli ise bu topraklarda Mustafa Kemal Atatürk’ü birleştirerek bir isyan, devrim ve özgürlükleri savunan bir yaşam insanı olarak ilkelerini benimsemişti.

****

Antalya’da Eylemde

Müthiş Devrimciydi.

Gecenin bir karanlığında saattin pek ilerlemediği, zamanın durduğu dakikalarda birlikteydik. dakikalarına kilovat saat üzerinden yüzlerce lira ödediğimiz yüce devletimizin her dirhem enerji sömürme dakikalarında, normal insanların uyuduğu saatlerde, Çocukların annelerine sarıldığı, yarin sevgiliye yumak olduğu ve işe geç kalma korkusu yüzünden yarım kalan sevişmelerin tam arifesinde şansına düşen elektriklerin kesilmesi ile bir hüsran çöker üzerine “ ceyran kesilmiş banane, sevişenler düşünsün, “ deyişinde nağmeler dökülür, içince gözlerinin  arkasında bir akıl, bir düşünce, bir aşk yatardı.

“Ben özele girmem, özel hayatlar insanların kendi yaşamıdır, kutsaldır, kimi ne ilgilendirir” derken masada her kesin aklı karışırdı. Kimi eşini düşünür kimi sevgilisini, eski defterler açılır yaş 18’e kadar geriler ve herkesin bir ah diyesi gelirdi ki, F. Denizli ortaya çıkar ve “hepiniz ah dendiniz mi? Çekeceğiniz her ahta ben varım derdi” ve ilave ederdi,

“vergilerini verdiğimiz yaşamın sürecinde sevişmelerimiz bile yarım kalıyorsa eğer, mücadele etmemiz gereken büyük sebepler oluşmuştur.”

Bizler gece en karanlık zaman dolmadan. Kafamız biraz çakır keyif, bir merhaba dediğimiz çocuğumuz, oğlumuz, kızımız torunumuz ve ölümsüz sevgilimiz yani eşimiz işte yaşam damarımız bizleri kapıda karşılarken duyduğumuz mutluluğu kim , nasıl satın alabilirdi ki, “Tüm suçumuz yarın kalmış hesap değil, gecenin bir yarısında kapımızı bize açan ulu sevgiliye bir öpücüğü esirgemek değil mi?”

Masalarda mumlar, Dükkanda pencere yarım açık, sırtımızda sevmediğimiz renklerde şallar, hafif rüzgar çıkıyorken poyraz esintisinde denizde ay ışığı altında yakamoz yapıyor, liman da tekneler birbirlerine çarpıyorken reisleri uykudan uyandıracak kadar dalga fırtınası limanı doldurmuştu ki, Uykuda kalan kaptanları uyandıracak kadar fedakardı…

Sabırsız ve Çok Kıskançtı.

Yemek masasında, carı yek durumdayız, dördü gelmiş bir rezerve bekliyoruz.
Gelen kim belli değil.

Kadehler masalara konmuş, Ütülü siyah pantolonu üzerinde yağ lekeleri yeleğinde, hafif ter kokusu mutfaktan gelen yağ kokusuna karışmış, beyaz gömleği gri olmuş garson sipariş alıyor, tabaklar servis düzenine girmiş, siparişler veriliyor, önce su konuyor, surat kırmızı ve mor denecek kadar yakın, garsona sert bakış sallıyor, “( önce rakı konmadığı için uyuz oluyordu) masanın en büyüğü ağzını açıyor ve o muhteşem ses kulaklarda çınlıyordu, lıkır lıkır….

Çok Sabırsızdı…

Cam kenarında daimi gedikli martı yanına kimseyi yaklaştırmıyor, kendi mekanına kimseyi almıyordu, restaurantta seri halinde masalar . cam kenarında, martı bir sağa bir sola bakıyor nevaleyi kolluyordu, tabaklarda ordövr hazırlanmış, süre içine arasıcaklar gelmiş, ahali martıları besliyor, o martı sadece bekliyordu. Sessizce, ısrarla, beyaz sakallı bir adamın camdan bir şeyler uzatmasını diliyordu, ana yemek olarak küçük balıklar geldi, üç, beş, on balığın yenilebilecek her şeyini yiyordu, sadece kılçıklar kalmıştı, kılçıkları röntgen çekseniz sıyrılmamış bir tek et bulamazsınız, Fuat abi cam kenarında, Martıya ekmek atıyor olmuyor, meze atıyor yemiyor, en sonunda isyan ediyor.
al be, bir şey yiyeceğiz onda bile gözünüz var diyordu,
Paylaşmayı seviyor ama belkide rakı masında kıskanıyordu..

****
Çekme be abi..

Hangi ortamda olursa olsun, resim çekerdi, Ahmet, Mehmet, Hasan , Ayşe, Fatma hiç önemli değildi, üç kişi bir kalabalık oluşturduysanız mutlaka bir resim karesi için imkan doğmuş sayılırdı.

Ağaç, Heykel, Kale veya bilimum tarihsel seçenekler, bir dalga, bir fırtına, bir kaban, bir lale heleki bir pankart aman yarabbim hemen deklanşöre basıldırdı. Hiç önemli değil, malzeme her zaman kulanılabilirdi.

Hele ki. bir masada, sahilde, barda, bahçede elde rakı varsa yandınız. Kaçma imkanınız sıfır, mutlaka bir fırsatını bulur rakı kadehini kaldırırdı. sen siyaset yapmışsın, eve yalan söylemişsin, kaçamak yapmışsın hiç problem değil. sadece kendini düşünür ve pozunu verirdi. Çekme be abi hikaye kalırdı.

****
Biraz iyi adamdı.

“Hiç kimse dört dörtlük değildir” derdi.
Yaşam felsefesi gereği kendini kadavra olarak kaydettirmişti. Önce Şişli Etfal, ardından Esenler Reyap, ardından Pendik Bölge hastanesine ancak gidebilmişti. Küçük bir sancının yarattığı şüphe ve ölüm korkusu dört damar baypas ile kurtulmuştu.

Ahali ilk haberi aldığında tüm organcılar peşine düşmüştü,

Kaçıyordu,

“Tıp Öğrencileri kesmek için sıra bekliyor uygulamalı olarak mezuniyetini tamamlamak istiyordu, Onlar için Fuat Denizli bir ödüldü, Bir yanda organ  bağışı bekleyenler, Tıp Öğrencileri, Eğitimini tamamlayacak olan genç doktor adayları, bin pişmandı.”

Ya Zincirlikuyu’da mevtayı bekleyen hoca,

Pamuğu tıkayacak yardımcı, Hüsran ve derin bir acı içinde kıvranıyorlardı.

“Korkuyordu”

Her eyleme giderken önünden geçtiği Zincirlikuyu mezarlığındaki girişte yazan büyük sütundaki yazı aklına geliyordu. “ Herkesin Kıçına Bir Gün Pamuğu Tıkayacağız”…

O direndi. Mücadelenden vaz geçmedi, Korkusu ona mücadele ve muhalefet azmini güçlendirmiş ve bu defa yenilmemişti.

Atatürkçüydü.

Tüm hakları savunurken dirençli, Özgürlük ve Demokrasi hayranı, Atatürkçü, Mücadeleci bir adamdı.

Lakin.
Artık masalardan uzak, normal yürümenin alt seviyelerinde, Etin sebzeye dönüştüğü, ekmeğin zaten olmadığı, şekerin hiç olmayacağı, yeni dostları Ecopirin, Crestor, Nowaks, sol cepte heran tetikte İsordil ile yaşayacaksan eğer..

Gelsin çaylar…
Neymiş! Çayı Sevmezmiş….

Masalar büyük yerine küçük dostlar ile şenlenecek, geceler yarım kalacaksa eğer,

Asıl Şimdi Sen öldün be usta…

Mustafa Balcı

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)