Son Dakika Haberler

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI İSTİFA ETMELİDİR.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI İSTİFA ETMELİDİR.
Okunma : 955 views Yorum Yap

diyanetistifa

Siyasiler zaman zaman taraftarlarını memnun etmek için olduğundan fazla abartı yapar… Olayları, söylemleri ters yüz eder ve taraftarlarını memnun etmeye çalışır. Hatta siyasi parti liderleri aynı yöntemi uygular. Bunu gördük, görmekte devam etmekteyiz.

Her siyasi devlet adamı özelliklerine sahip değildir. Her milletvekili de devlet adamı özellerine sahip olamaz. Hatta her siyasi ve milletvekili diplomat değildir. Siyasetçi, milletvekili ve diplomatlar birbirlerini tamamlar…

Üst düzeyde devlet görevlileri ise, hükümetlerin politikalarını uygular, kurumunun ve yasaların verdiği görevleri yerine getirir. Bunları yapmakla görevli ve sorumludur.

Üst düzeydeki bürokratlar hata yaptıklarında önce kurumunu güç durumda bırakır sonra da hükümetin saygınlığını tartışmaya açar. İşte böyle bir olayla baş başayız.

Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ile Türkiye’de Genel Kurmay Başkanlığından sonra kurulan ilk devlet kurumu Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmakla, ülke; tarikatların, tekkelerin, dergâhların mensupları olan, din bilgileri ve eğitimleri belirsiz şeyh, hacı, hoca, imam, kadı gibilerin tasallutundan kurtuldu. Bu kurum kurulmakla, diyanette görevli din adamları, vatandaşın vereceği üç beş ianeden yararlanmak için, yalan dolan sözler etmekten kurtuldular. Diyanet İşleri Başkanlığı kurularak imamlar, müezzinler kayıt altına alındı, bir süre sonra kadrolar açılarak devlet memuru statüsüne alındılar. Böylece, zenginin, güçlünün, etkili insanın kulu olmaktan kurtuldular, devletin saygın din adamı hüviyetine sahip oldular.

Diyanet İşleri Başkanlığına o kadar büyük önem verildi ki, kurulduğu yıllardan bu yana her zaman en büyük bütçeler bu kuruma verildi. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi sekiz bakanlığın bütçesinden daha fazladır.

Diyanet İşleri başkanlığına bağlı 120 binden fazla cami ve 200 binden fazla da müftü, vaiz, imam, müezzin ve memur var…  Yani Diyanet İşleri Başkanlığı başlı başına bir güç! İyi kullanıldığı anda mükemmel, kötü kullanıldığında ise ülkeyi berbat hale getirebilir.

Diyanet İşleri Başkanlığına Prof. Dr. Mehmet Görmez getirildiğinden beri, Diyanet İşleri Başkanlığının çalışmaları da değişiklik arz etmeye başladı. Sanki Türkiye halkının değil de iktidarın Diyanet İşleri Başkanlığı… Tarikatların cirit attığı bir kurum haline getirildiği malum. Her tarikattan, her meşrepten görevlisi var. Camileri, hocaları, müezzinleri, vaizleri istedikleri gibi kullanmaktan çekinmiyorlar.  Cuma hutbeleri iktidar partilerinin propaganda aracı oluyor. Çanakkele Zaferi haftasına rastlayan Cuma günü hutbesinde, Çanakkale Zaferinden bir kaç söz edilse de o büyük zaferi sağlayan Mustafa Kemal’den tek söz edilmiyor. Milli mücadele ve kurtuluş savaşından bahsedildiğinde bile (30 Ağustos nedeni) ile Atatürk’ten tek kelime edilmedi.  Bütün bunlar Prof. Dr. Mehmet Görmez’in göreve gelmesi ile başladı. Neden?

Mehmet Görmez’i Türk hükümeti değil de ABD mi bu göreve atadı? Yoksa Avrupa Birliği mi?

Eğer Türk hükümeti kendisini bu göreve atamışsa, Türkiye’nin değerlerini bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerekir.  Bunları yapmıyor, yerine getirmiyorsa o halde kendisi Cumhuriyet’in ilkelerine hatta Cumhuriyete karşıdır. Biraz daha ileri giderek deriz ki Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez CUMHURİYET ve ATATÜRK düşmanıdır.

Hac mevsimindeyiz. Türk haç kafileleri şu anda kutsal topraklarda! Kurban Bayramı sabahı hacı olacaklar. Allah Hacı adaylarımıza kolaylıklar versin, ibadetlerini kabul etsin.

Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Mehmet Görmez, fırsat bu fırsat deyip bir basın toplantısı yapmış ve toplantıda Güneydoğu Anadolu Bölgesinden 500 bilginle dört günlük bir toplantı yapıldığını hatırlatarak şöyle demiş:

“Onlarla yaptığımız müzakerede bölgede başlayan terör hadisesinin sadece bir terör hadisesi olmadığı aynı zamanda tarih boyunca İslam’a olan sadakati tartışılmaz olan, bizim ayrılmaz parçamız olan Kürt kardeşlerimizi sadece Türklerden ayırma ameliyesi ve teşebbüsü değil, aynı zamanda İslam’dan koparma teşebbüsü olarak okunması gerekiyor…… Türk milliyetçiliği cereyanına kapılan İslamcı arkadaşlar şimdi, ne alakası var diyeceklerdir ama alakanın en önde gidenidir bu. Kemalizm yahut Atatürkçülük de her şeyden evvel Türk’ü –ve Türk adı altında mütalaa edilen herkesi- İslâm’dan uzaklaştırma projesidir……. ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene! Lafı da zaten “Elhamdülillah Müslüman’ım” a alternatif olarak üretilmiştir… PKK cılık kadim CHP ciliğin Kürtçesinden başka bir şey değildir.”

Behey, sağını solunu GÖRMEZ adam! Sen hem de yurt dışında Türkleri, düşman istilasından kurtaran, sana oturduğun koltuğu bahşeden, seni üniversite hocası olarak yetişmeni sağlayan adama iftira nasıl atarsın. Sen de hiç haya yok mu? Sen de hiç ileri görüş, hakka hak demek anlayışı yok mu?

Be hey GÖRMEZ, Mustafa Kemal Atatürk “Hak olan Kur’an haksızlığa vasıta yapıldı” diyor. İşte bunu Kur’an’ı bilen biri olarak sen yaptın. Kur’an ehli diye seni dinleyenler, kustuğun zırvalara acaba inandı mı?

Mustafa Kemal “Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur…” diyor, siz bu söyleme mi karşısınız? “O (Hz. Muhammet) Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim senin adın silinir, fakat sonsuza kadar o ölümsüzdür” diyen Mustafa Kemal’e ihanet ediyorsunuz… Siz “Eğer bir gün benim sözlerim bilim ile çatışırsa siz bilimi seçiniz” diyen Büyük Atatürk’ü yeriyorsunuz, hem de sıkılmadan.

ATATÜRK şöyle diyor “Bizim dinimiz, en makul ve en tabii bir dindir. Ancak bundan dolayı son din olmuştur. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum…” Bu mudur herkesi İslam’dan uzaklaştırmak?

Siz GÖRMEZ, Üniversite hocasısınız? Profesörsünüz, Diyanet İşleri Başkanısınız. Soruyorum Rahmetli Mehmet Akif Ersoy’dan daha çok mu, dinini diyanetini biliyorsunuz?

Ne diyor Mehmet Akif Ersoy?

Okumadınızsa okuyun: “Mısır’da on yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye’de, Müslümanlık’da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de. Eğer arsa, Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin!”  İşte böyle… Siz Atatürkçülüğü ayrımcılık olarak yorumluyorsunuz ve ayrıca “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” veciz sözünü hiç sıkılmadan, utanmadan “Elhamdülillah Müslüman’ım” söylemine karşı söylenmiş bir söz olarak yorumluyorsunuz. Ne ilgisi var… İçinizdeki kini, zehri kusmaya daha ne kadar devam edeceksiniz?

Sizin gibi bir Diyanet İşleri Başkanına sahip olan ülkem adına utanç duyuyorum ve size Cem Kazmaz’ın sözlerini hatırlatmayı görev biliyorum: “Maalesef kahramanı kadar haini de olan bir milletiz”…

Bu kadar toplumdan kopuk ve iktidarın emrine olmanız utanç verici. Bu utançtan kurtulmanız için yapacağınız şey: Diyanet İşleri Başkanlığından istifa etmektir. Bekliyoruz

Allah sizi, sizin gibi düşünenleri islâh etsin.

İbrahim BALCI

 

Kaynakça

1)Diriliş Postası

2)Allah ile Aldatmak (Prof.Dr. Y.Nuri Öztürk)

3)Orta Doğu Gazetesi, Cem Kazmaz

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)