Son Dakika Haberler

Geri Bildirim

Geri Bildirim
Okunma : 7.974 views Yorum Yap

Paris düşmüş, Fransa tümüyle işgal edilmiştir. Düşmanlardan kaçmak için çeşitli çarelere başvuran Fransızlardan biri saklandığı çalılıklar arasında çevredeki düşman devriyelerinden nasıl kurtulacağını düşünüp dururken bir de bakar ki hemen önündeki yoldan seyyar sirk geçmektedir.

Derhal çalılıklardan fırlar, sirkin sahibini bulur ve ondan kendisine bir iş vermesini rica eder. Eğer sirkte çalışan bir işçi olursa devriyelerin kendisinden şüphe etmeyeceklerini düşünmektedir. Sirkin sahibi adama acır, ancak ona verilecek işi yoktur. Kaldı ki düşman devriyeleri tarafından adamın tanınıp bulunması onu da büyük tehlikeye sokacaktır. Ama genç yurttaşına gerçekten acımıştır ve bir şeyler yapması gerektiğine inanır. Biraz düşündükten sonra gence şöyle bir teklifte bulunur: “Bizim sirkin maymunu birkaç ay önce öldü. İlerde lazım olur diye derisini yüzdük ve sakladık… Senin için yapabileceğim tek şey, deriye bürünüp maymun kılığına girmendir. Böylece seni kimse tanımaz. Ama mecburen maymun kafesine girmen ve ara sıra maymun rolü yapman gerekecek.” Genç Fransız buna çoktan razıdır. Derhal maymun derisine bürünür, girer maymunun kafesine bir köşeye oturur. Sirkin gösteriler yaptığı köy ve kasabalarda yapabildiğince maymun rolü yaparak sirk sahibine olan vicdan borcunu ödemeye çalışır. Gene bir gün sirk, bir kasabadan diğerine gitmek için yola koyulur. Maymun kafesinin bulunduğu arabaya aslanın da kafesi konmuştur. Bir müddet sonra sirkin arabaları bozuk bir yola girer, bir o yana bir bu yana yalpalayarak, çatırtı çuturtuyla ilerlemeye çalışır. Bu sallantı ve sarsıntıdan olacak aslan ile maymunun kafeslerini birleştiren kapı kendiliğinden açılıverir. Korkudan ne yapacağını şaşıran maymun avazı çıktığı kadar “imdat, imdat” diye bağırırken aslandan bir ses yükselir: “Bağırıp durmasana be aptal adam, bu sirkteki tek kaçak sen misin yani?”

Nietzsche, “müziği duymayanlar dans edenleri deli sanırlar” demiş, şimdilerde yolda yürürken kendi kendine konuşanların hepsinin cep telefonuyla konuştuğu sanılıyor.

***
Geri bildirim önemli konu, bazen geri bildirim kaynak kıtlığının olmadığı cennette bile işe yarar!

İkinci Dünya savaşı sıralarında kulaktan kulağa fısıldanan bir anlatı varmış: Mussolini her fani gibi bir gün ölür ve her nasılsa da cennete gider. Orada kendisini Napolyon karşılar, bir köşeye oturtur ve Napolyon kuralları anlatmaya başlar. “Biraz sonra Tanrı buraya gelecek. Onun gelişinde derhal ayağa kalk ve saygını göster.” Der.
Mussolini derhal hiddetlenir. “Ayağa kalkmak mı? O da neden? Unutma ki ben Duçe’yim.”
İlerden bir ses duyulur bu sırada: “Ben de Sezar’ım ama ayağa kalkacak kadar terbiyem var.”
Mussolini’nin “Hayır, hayır.” Diye direttiği ve konuşmanın kızgın bir söz düellosuna dönüştüğü bir sırada Makyavel çıkıverir ortaya.
“Lütfen dostlar, lütfen” diye söze başlar. “Sakin olun ve her şeyi bana bırakın.”
Bu sırada cennetin teşrifatçısının üç kez yere vuran asasını sesi tüm tartışmayı keser. Bu, Tanrının girişinin işaretidir.
Sessizlik içinde Makyavel’in sesi duyulur birden “Dikkat fotoğrafçı geliyor.”
Fotoğrafçı lafını duyan Mussolini derhal ayağa kalkar, göğsünü kabartıp, başını yukarı kaldırarak geleneksel pozunu verir.
***
Geri bildirim demişken;
Birinci Dünya savaşında Alman orduları Belçika’ya girmişti. Ufak bir kasabayı işgal eden birliklerin başındaki Alman subayı, kasaba halkını istediği gibi denetimi altında tutabilmek için kendince bir formül bulmuş ve herkesi Alman İmparatorluğuna bağlılık yemini etmeye zorlamıştı. Kasabanın meydanına toplanan halk teker teker geliyor ve subayın karşısında ıkıla sıkıla bağlılık yemini ediyordu.
Sıra, saçları dökülmüş orta yaşlı bir vatandaşa gelmişti. Adam, karşısında bacaklarını gererek açmış olan Alman subayının gözlerinin içine baka baka, ufak Belçika ordusunun dev Alman ordusuna karşı kahramanca bir savaş verdiğini anlatmaya başladı. Subay şaşırmıştı. Evvela adamın deli olmadığını anlamak ister gibi dikkatle yüzüne baktı. Bir an için duraklamadan sonra, tabancasına sarılıp, namluyu adamın şakağına dayadı. “Ya yemin edersin, ya da geberip gidersin.” Dedi. İşin şaka tarafının kalmadığını anlayan adam ezile büzüle istenilen yemini etti. Alman subayı da rahatlamıştı. Gereksiz kan dökmeden sorunu çözmenin kolaylığı içinde adama: “Hah işte şöyle… Artık sen de bizden sayılırsın; kasabada istediğin gibi gez dolaş.” Dedi. “Sağ ol” oldu adamın cevabı. “Şu Belçikalılar da bize karşı gerçekten kahramanca savaştı, değil mi?”
***
*Unutkan insanın pantolonu donsuz gezerse büyük olasılıkla o insanın adı teşhirciye çıkar.
*En iyi aktör bile sürekli aynı rolde gösteriye çıkarsa temcit pilavına döner, hayranlarını baydırır.
*Sahnede sarılanları bir de kuliste görün, rolün ne demek olduğunu en iyi o zaman anlarsınız! Kulisten gelen tüyoların cazibesi yanında sahnelenen oyun gölgede kalır.
*İnsanın kendinden gizlenmiş olanları duyduğunda verdiği tepki, kaynar suya atılan kurbağanın verdiği tepkiye benzer; sıçrar.
*Tavan önemlidir, taban önemlidir ne var ki ne onda ne bunda yaşarız, yaşam alanımız ikisinin arasında bir yerdedir.
*Güç müptelası istisnasız herkesin başına bela olur.
*Seçmen, kaynakların nasıl ve kimler için kullanılacağına bakmadan davranıyorsa bunun geri bildirimi yıldırıma benzer. Dayılar paratoner olur.
*Eskiden çocuktan al haberi derlerdi, şimdi ne diyorlar bilen var mı?
*Yağmurun varlığına duyduğum saygının geri bildirimi, her yağışında dışarıya şemsiyemle çıkmamdır.
*Aslan postuna bürünmüş insandan maymun postuna bürünmüş insan ne zaman korkar? Onun da insan olduğunu bilmediği zaman. Firavun tanrılara selam olsun, selam olsun tanrı krallara ve para postuna bürünmüş olanlara…
***
Kara balçığa insansız uzay aracı yolladı NASA! Bir şey anlamadınız değil mi? Geri bildirim dedik ya… Hani güneş kara bir balçıkta batardı? NASA, kara balçığa insansız uzay aracı yolladı dediğimde niye bir şey anlamadınız? Belki yazımı da niye böyle bitirdiğimi anlamadınız. Boş verin be, yalandan kimse ölmedi.

İrfan Kaban

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)