Son Dakika Haberler
“width=“1293

Gökhan Zeybek 2009’da Uyardı. İstanbul Su Havzalarını Yok Ediyorsunuz

Gökhan Zeybek 2009’da Uyardı. İstanbul Su Havzalarını Yok Ediyorsunuz
Okunma : 1.053 views Yorum Yap


gokan_kemalBarajlarda Su Havzaları boşalmış ve İstanbul halkına uyarı yapılıyor, Mevsim normallerinin dışında seyreden havalar tüm hesapları altüst ediyor.

Askeri alanların imara açılması, İstanbul barajlarının ve göllerinin çevresinde betonlaşmanın ilerki zamanda büyük sıkıntılar yaratacağı, Toki’nin ısrarla yapılaşmada, büyük kentsek projeler ile şehirleşmeye gitmesi, İstanbul’un büyüdükçe nüfusunu kaldıramaması tehlike çanlarının bugünler için habercisi oldu.

2009 yılı mayıs ayında gerçekleştirilen İBB meclisi İSKİ Genel Kurul toplantısında CHP Meclis Üyesi Gökan Zeybek tarihi konuşma yaparak yetkilileri uyarmış, analizinde bugün su havzalarının neden boşalacağını, İstanbul Kentinin bu yükü kaldıramayacağını belirtmiştir.

 

2009 YILINDA BUGÜNÜ ANLATAN,TEHLİKEYİ UYARAN GÖKHAN ZEYBEK’İN KONUŞMASI.

 

 

Gökhan ZEYBEK –2008 Yılı İSKİ Faaliyet Raporu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin Grup görüşlerini açıklamak için buradayım.

Bilim adamları ve Devlet Yöneticileri geleceğin en önemli stratejik maddesinin su olduğunu ortak bir biçimde açıklamışlardır. 2009 yılında ülkemizde yapılan ve biraz önce Sayın Genel Müdürün belirttiği gibi Dünya Su Formundan hemen önce 2008 yılında Haziran Ay’ı içinde Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı olarak 3 gün süre içinde 450’den fazla Bilim Adamının katıldığı ve yüzlerce görüş ve makalenin paylaşıldığı bir Su Sempozyumu da düzenlemiş ve bu konuda hazırlıkları olan Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini burada sizlerle paylaşacağız.

Ülkemiz dünya kriterlerine göre su  kaynakları ve kişi başına düşen su miktarı açısından su zengini ülke konumunda değildir. Bu hususun toplumun her kesimince iyi bilinmesi ve su kullanımında da gerekli özenin gösterilmesi mutlak gerekmektedir.

Su yönetimi konusunda ise, Dünyada yeni bir kavram “bütüncül havza” kavramının da ülkemizde ve İstanbul’umuzda da artık etkin ve yaygın biçimde kullanılması gerekmektedir.

Ülkemizde “bütüncül havza” yönetimine ilişkin bir hukuki düzenleme yapılırken ulusal yararlar, bölgesel yararlar ve o kentte yaşayan insanların gelecekte onlarca yıl içinde yaşayacakları sorunlara da temel çözüm önerilerinin mutlak getirilmesi gerekmektedir.

 

BARAJLAR TEHLİKE ALTINDA

 

Bilimsel olarak havza dediğimiz ayrım çizgileriyle sınırlanmış, üzerine düşen yağış sularının yer altı ve yerüstü olarak tek bir çıkış noktasına ulaştığı bir topografya parçasının bütünü anlamına gelir. Niye bunu söylüyoruz? Bugün nüfusu resmi kayıtlara göre 12 milyon – 13 milyon ama barındırdığı nüfus itibariyle 20 milyonlar, 2025 yılında da bir hesaplamaya göre 23 milyon insanın yaşayacağı bu kentte artık Trakya’nın bütün su toplama havzalarından Düzce ve Bolu bölgesindeki, biraz önce açıklandığı gibi Melen bölgesindeki tüm havzaların suyunu bu kent için alıyoruz ve İstanbul’a aktarıyoruz.

Havzaları mevlederken İstanbul’un en temel su toplama alanları olan, bunların başında Terkos bölgesi, bunların başında Anadolu Yakasındaki Ömerli ve Darlık bölgesi gibi büyük su toplama havzalarının ise ciddi biçimiyle kendi elimizle bu Meclislerde almış olduğumuz Kararlarla büyük bir risk altına attığımızı da belirtmek gerekir.

İstanbul’da yaklaşık olarak çağdaş dünyada kişi başına günlük su tüketimini, kişi başına 250 lt. gibi kabul ederseniz 20 milyonluk bir kentte yaklaşık 5 milyon metreküp suya ihtiyacınız vardır. Ve bugün hepimiz biliyoruz ki Sayın Genel Müdür burada sunum yaptı, kendisine ve çalışma arkadaşlarına yaptıklarıyla ilgili tabi ki teşekkür ediyoruz ama bu Meclis, özellikle İstanbul Büyükşehir Meclisi bu kentin geleceğiyle ilgili kararlar verirken Bürokratların içinde bulundukları sorunların daha da çıkmaz hale gelmesi konusunda engelleyici çözüm önerileri ortaya koymaları gerekir. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü bütün bu havzalarda ortalama yağış sistemleri ve ortalama yağış rejimlerini izlediğimizde incelediğimizde 60 yıllık periyotta 1925’ten 2009’a, 1951’den 2009’a, 1965’ten 2009’a farklı argümanlarla ortalama yağış rejimlerini incelediğimizde her biriminde ortaya çıkan temel bir sonuç vardır.

Yıllar arasındaki yağış rejimlerindeki mesafede daraldığında İstanbul’a düşen ortalama yağış miktarı azalmaktadır. Yani 80 yıllık periyotta ortalama yağış miktarımız son 30 yıllık periyota geldiğinde %10’lar mertebesinde düşmüştür. Niye düşüyor? Başından beri söylediğimiz bir temel olay var. Dünya ve ülkemiz ciddi bir kuraklık tehlikesi altında.

         Kurumlar ve Yönetimler nasıl bir yönetim uygulamaktadır? Son 15 yılında, ya da 2008 yılının Faaliyet Raporunun bütününe baktığımızda izlenmiş olan temel anlayış nedir? Biz de sorun ortaya çıktığında o sorunu çözme konusunda bir temel anlayış ortaya çıkar ve kriz yönetimleri oluşur. İstanbul’un barajlarında şu kadar metreküp su kalmıştır, 90 gün yetecek su kalmıştır, 60 gün yetecek su kalmıştır. Bu suyu çözme konusunda su ihtiyacını karşılama konusunda tedbirler ortaya konması gerekir.

 

KUZEY ORMANLARI, AVM YAPILACAKMIŞ

 

Oysa hepimiz, bugün buradaki İSKİ Yöneticileri ama daha da önemlisi Siyasi Kurumu yöneten her birimizin artık kriz yönetiminden risk analiz yöntemine bu kenti geçirmemiz gerekir. O nedenle de özellikle Su Toplama Havzalarımızı ilgilendiren, tarım alanlarımızı ilgilendiren, İstanbul’un kuzeyindeki ormanları ilgilendiren önemli plan kararları buraya geldiğinde, dün burada Cumhuriyet Halk Partisinin Grubuyla Ret oy’u verdiğimiz, bir Arkadaşımız dedi ki, “Samandıra’ya ciddi bir transfer Merkezi, Alışveriş merkezi kazandıracağız” dedi. Siz İstanbul’un bütün su toplama havzalarını birer cazibe merkezi, kimi alanlarını birer sanayi merkezi, kimi alanlarını kaçak yapılaşmalarla ki seçim döneminde ciddi biçimde göz yumduğunuz ve binlerce yapılmış olan kaçak inşaatlardan birkaç tanesini de seçimlerden sonra yıkma işlemini yapıyorsunuz.

Şimdi burada Yasa İSKİ’ye diyor ki, “Havzaları koruyacaksınız” Şimdi İSKİ Genel Müdürlüğünün havzaları korumakla ilgili caydırıcı gücü olabilir. Ama havzaları korumak başlı başına Zabıta kuvvetiyle olacak bir olay mıdır? Yani siz İstanbul’un 1/100.000’lik planını, geçtiğimiz gün arkadaşımız dedi Faaliyet Raporuyla 100.000’lik planın ne ilgisi var. Ama siz bu İstanbul’un 100.000’lik planında İstanbul’un genişleme alanlarını su toplama havzalarına tarım alanlarına kaydırırsanız, İstanbul’un orman alanlarındaki kaçak yapılaşmayı engelleyecek tedbirleri almazsanız, bir; İstanbul’un yağış rejimi yıllar içinde azalır, İstanbul’un bütün havzalarına düşen su miktarında ciddi bir daralma yaşanır. Bu nedenle de sizin toplam rezervlerinize düşen su miktarı da beklentilerinizin altında olur.

Şimdi Trakya’nın bütün havzalarındaki suyu İstanbul’a getiriyoruz. Anadolu Yakasında da getiriyoruz. Ama bakın bir gün karşımıza Trakya köylülerinin, Ergene Vadisinde yaşayan Köylülerin, Istıranca Derelerinde yaşayan Köylülerin, oradaki balık üreticilerinin, Sakarya’da yaşayanların, Kocaeli’de yaşayanların, Bolu’da yaşayanların İstanbul Belediyesini ve İSKİ’yi mahkemeye götürdüğü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürüp tarım alanlarımız elimizden alınıyor. Tarımda kullanacağımız suyu alamıyoruz. Bu bölgelerdeki ciddi biçimiyle ekolojik denge bozulmuştur. Bozulma sonucunda tarımdaki verimlilik düşmüştür. Bitki türleri azalmıştır. Bu nedenle bu bölgede yaşayan köylülerin, orman köylülerinin, tarımla geçinen köylülerin yakın gelecekte İstanbul’un uygulamaları ile ilgili bir dava sürecini de hepimiz açılacağını beklememiz gerekir.

Bunları niye söylüyoruz Sevgili Dostlar, Sevgili Meclis Üyesi Arkadaşlarım, Sayın Başkan. Bu kenti yönetmeye talip olanlar kentin sorunlarına bütüncül çözüm önerilerini baştan koyacaklar. İstanbul’da, biraz önce geçti bir Otel Plan tadilatı Oyçokluğu ile geçti.

 

ORGANİK TARIM DESTEKLENMELİDİR

 

Evet, İstanbul’a önümüzdeki süreçte toplam beklediğimiz turist sayısının 20-25 milyonlar mertebesine geçeceğini düşünüyoruz. Turizm, Üniversiteler, Hizmet Sektörleri ciddi biçimiyle su tüketimini arttıran unsurlardır. Bu su tüketimini de karşılayacak olan alanlarımız yani havzalarımızla ilgili birkaç öneriyi burada belirtmek istiyorum. Nedir o; bir tanesi eski Bütçemizi gördük, Katrilyonlarca liralık bir Bütçemiz var. Özellikle su toplama havzalarındaki köylerde yaşayan yurttaşlarımızın bu bölgede kullandıkları, tarımı geliştirmek için kullandıkları ilaç türlerinin mutlaka engellenmesi gerekir. Burada her türlü kimyasal ya da zararlı gübrelerin havzalar eliyle barajlarımıza ve su toplama merkezine aktarılmasının engellenmesi gerekir. Ama köylü zaten uygulanan ekonomik politikalarla ciddi biçimiyle sıkıntı içindedir. O zaman organik tarımın, belki başlamış bazı örneklerde gördük, mutlak suretle desteklenmesi gerekir. Bu bölgede yaşayan köylülerimizin tarımda organik tarımı kullanması ve zararlı gübrelerin, biliyorsunuz bir hafta on gün içinde yağan yağmurlarla birlikte bu gübreler doğrudan doğruya toprağa ve topraktan da doğrudan havza yoluyla barajlarımıza gitmektedir. Engellenmesi, bu manada da köylülerimizin ekonomik desteklerle ürettikleri ürünün piyasada kendilerini koruyacak bir biçimiyle satılmasının sağlanması gerekir.

Ama aynı zamanda bu bölgelerle ilgili mutlak suretle, gerek koruma amaçlı imar planlarında olsun gerek su toplama havzalarının yakın-orta-uzun mesafe ölçeklerinde olsun, bir plan bütünlüğü içinde yeni bir çalışmanın getirilmemesi gerekir.

 

3.KÖPRÜ İSTANBUL İÇİN TEHLİKE YARATACAK

 

3.Boğaz Köprüsüyle ilgili, İstanbul’un kuzeyinden geçecek olan bir Boğaz Köprüsünün, burada Sayın Genel Müdürümüz ve İSKİ çalışanının tümü mutlak buna katılacaklardır. İstanbul’un 2.Köprü geçtiğinde nasıl ki Anadolu Yakasında ve Avrupa Yakasındaki ormanlarımızın çok önemli bir kısmı, 1980 sonrası dönemde kimi Orman alanlarının 2B statüsüyle orman dışı vasfına da kazanılmış olduğu düşünülürse İstanbul’un kuzeyinden geçecek olan yeni bir Çevre yolu ve Boğaz Köprüsünün İstanbul’daki toplam su rezervini ciddi biçimiyle azaltacağını belirtmek gerekir.

Bir başka önemli konumuzda biliyorsunuz burada Büyük Melen ile ilgili bir çalışma yapıldı. Biz 2003 yılından itibaren Cumhuriyet Halk Partisi olarak Büyük Melen ve bu bölgedeki su toplama merkezleriyle ilgili bir çalışmayı da Parti olarak yapmıştık. Sayın İl Başkanımız burada yoklar ama 2007 ve 2008 yıllarında Büyük Melen Çayı’nın ve su toplama merkezlerine doğrudan doğruya giderek oralarda incelemeler yaptık.

 

İSTANBUL’UN %60 İSKİ SUYU KULLANMIYOR

 

İstanbul’da halkın tükettiği suyun önemli bir miktarı da yurttaşlar tarafından kullanılmamaktadır. İSKİ’nin ya da Üniversitelerin yaptığı araştırmalara göre halkın %60’ından fazlası içme suyu olarak İSKİ suyunu kullanmamaktadır.

1980’li yıllarda halkımızın %95’i doğrudan doğruya Şehir Şebeke suyunu kullanmakta idi. Bugün İSKİ’nin toplam satış gelirleriyle İstanbul’da halkın perakende suretle para ödeyerek, damacana ya da şişe yoluyla satın aldığı toplam su miktarlarını kıyasladığı zaman insanlarımızın İSKİ’ye ödedikleri su miktarından çok daha fazlasını günlük su tüketimi için Şirketlere ödediğini ortaya çıkarmaktadır.

O nedenle İstanbul’daki risk analizini yaptığımızda bu kente ilişkin bu kenti yönetenlerin halkın musluktan içme suyuna hangi yıl ne zaman kavuşacakları konusunda bir vizyonu, bir projeyi de bu kente ve bu insanlara sunması gerekir.

 İstanbul’un bu önümüzdeki 2040 yılına kadar olan yeni yapılanması içinde görünen o ki, Büyük Melen’den gelecek olan ya da o bölgeden gelecek olan toplam su rezervleriyle ilgili 1 milyar 250 milyon m3’ler seviyesindeki bir rezervin İstanbul’a Ömerli’ye, Darlık’a oradan da Boğaz geçişiyle Avrupa Yakasına aktarılması düşünülüyor.

 

İSTANBUL’A İHANET EDİLİYOR

 

Eğer İstanbul’u yönetenler, Sayın Başkan Değerli Meclis Üyeleri. Büyük Melen ve civarındaki su kaynaklarıyla gelecekte İstanbul’un su problemini çözmeyi ve İstanbul’un şu anda hali hazırdaki büyük su toplama havzaları dediğimiz Çatalca, Silivri sınırlarımızda, şimdi Arnavutköy ve yine Anadolu Yakasında Ömerli Darlık bölgesindeki büyük su toplama havzalarımızla ilgili yeni İmar çalışmaları ve plan önerileri getirirlerse bu ciddi biçimde İstanbul’a ihanet etmek anlamına gelir.

Burada çağdaş anlamda havzayı nasıl yönetmek gerekir? Yani gerek İstanbul’un içindeki sınırlarımız içinde gerekse İSKİ’nin yeni Yönetmelikle bütün bölgedeki havzalarla ilgili de denetim yetkisi var. Bir; su toplama havzalarının daha başlangıçta kaynaklarının güvenilir ve su kalitesini bozacak unsurlardan arındırılması gerekir. Özellikle Büyük Melen suyunun başlangıcında Düzce civarındaki sanayi atıklarının bu Büyük Melen Çayı’na akıtılmasının mutlak engellenmesi gerekir.

Yine bu bölgedeki Zirai tarım ilaçlarının bu nehir sularına katılmasının, Büyük Melen  Çayı’na katılmasının mutlak suretle engellenmesi gerekir. Bu manada da o yörede yaşayan köylülerin uğrayacakları kayıpların da bir biçimiyle finansmanının sağlanması gerekir. Yani biz sadece İstanbul’da yaşayan yurttaşlarımızın hak ve çıkarlarını korurken aynı zamanda ürünlerini ya da sularını aldığımız bu toplum kesimlerinin, burada yaşayan yurttaşlarımızın da sıkıntıya düşmemesini ve İstanbul’a olası göçlerin önündeki tedbirleri de almamız gerekir.

Burada bir başka önemli noktada şudur; özellikle biliyorsunuz İstanbul’da zemin emniyet gerilmesi düşük olan yerlerimizin başında Silivri Büyükçekmece arasındaki akiferler ve bu bölgedeki yer altı zonları oluşturmaktadır. Tarihin bütün dönemlerinde buralarda ciddi su depoları bulunmaktadır, akiferler bulunmaktadır. Ama on yıllarca yanlış uygulamalar yüzünden buralardaki çekilen sularla ciddi akifer boşlukları ortaya çıkmıştır.

 

MARMARA DEPREMİ SONUÇLARI DAHA VAHİM OLACAKTIR

 

 İstanbul’un sularıyla ilgili bir arıtma projesi yani bu suların arıtılması konusunda yeni bir çalışmanın başladığını görüyoruz. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz. Kullanılmakta olan suların arıtılarak yeniden kullanılması konusunda getirilecek olan Teklif ve önerileri de desteklediğimizi buradan belirtmek istiyorum.  

Bunu niye söylüyoruz? Çünkü bu akiferler doğrudan doğruya arıtılmış sular ile doldurulmazlar ise yüzeylerde bulunan kirlenmiş biyolojik ve kimyasal atıklarla yoğunlaşmış olan sularla doldurulduğunda bir müddet sonra bu sular kullanımda ciddi biçimiyle sağlık problemleri ortaya çıkaracaktır. Akiferlerdeki suların yani yer altı boşluklarındaki suların doldurulması aynı zamanda boşluklu zeminleri de ortadan kaldıracağından bir büyük Marmara depreminde İstanbul’un karşılaşacağı risklerin azaltılmasında önemli sonuçlar doğuracaktır.

Yine bu bölgede yer altı sularıyla ilgili bizim yaptığımız bir tespitte Silivri – Büyükçekmece bölgesinde yaptığımız analizlerde yüksek miktarda Klor-Sodyum ve Potasyum konsantrasyonunun ve deniz suyu geçişlerinin de olduğunu tespit ettik. Yani siz bir zemin suyunu yer altı sularını çektiğinizde bu aynı zamanda Anadolu Yakasında Tuzla bölgesinde de çok yaygın biçimde karşınıza çıkıyor. Bu bölgelerde de ciddi biçimiyle denizden karaya doğru bir tuzlanma ve buradaki bitki örtüsünü, tarımsal üretimi etkileyecek, uzun vadede etkileyecek ciddi risklerinde ortada olduğunu görmek gerekir.

Burada konuşmamıza geçerken Tuzla’daki arkadaşlarımızın o bölgedeki arıtma tesisiyle ilgili bazı şikayetlerini de belirtmek istiyorum. Özellikle yaz aylarında Tuzla Bölgemizdeki kullanılan arıtmanın kimi zaman çalışmadığı, bu biçimiyle de Tuzla Bölgesinde hem yer altı sularının tuzlanması dışında hem de arıtma tesisi olmaması nedeniyle yaz aylarında ciddi sıkıntı yaşadıklarını belirtiyoruz.

 

SARIYER VE İSTANBUL BOĞAZI TEHLİKE ALTINDA

 

Yine buradan Sayın İSKİ Genel Müdürümüze ve çalışanlarına iletmek istediğim bir başka temel sorun da özellikle Boğazda yapılmış olan arıtmanın Sarıyer’den sonraki kısmının yapılmaması dolayısıyla İstanbul’un turistik merkezi olan Rumeli Kavağında ki önemli miktardaki İstanbullumuz yaz aylarında denize buradaki plajlardan girmektedir. Bu bölgede yapılmış olan özellikle Koç Üniversitesi ve civarındaki sitelerden gelen kanal atıklarının doğrudan doğruya, hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan Boğaza aktarılması bu bölgemizdeki hem turizm faaliyetlerini ciddi biçimde daraltmakta hem de o bölgede yaz aylarında koku ile çok ciddi bir sorun oluşturmaktadır.

İSKİ Bütçesi üzerinde konuşurken İstanbul’un yarımadanın kuzey ve orta kesimlerindeki gecekondulaşma sürecinde bizim Sarıyer’imiz, Beykoz, Çavuşbaşı, Ümraniye, Sultanbeyli ile ikinci konutlar edinme sürecinde yerleşimler yoğunlaşmıştır. Şimdi buralarda belki düşük yoğunluklu yapılaşmalara izin verilerek bir imar çalışması yapılmaktadır ama havzaların geleceği açısından buralarda da yine bir risk oluşturmaktadır.

Sözlerimi tamamlarken yaşadığımız kentte sürdürülebilir su politikalarının sürdürülebilir kalkınma yerine, sürdürülebilir yaşam esaslı olacak şekilde tespit edilmesi gerekir. Suyun bedelinin tüketim esaslı arttırılması ve ticari gelir elde eden kesimlerden masrafların bir miktar daha alınması yoluna gidilmesi gerekir.

Suyun mutlak suretle tasarruf edilmesi ve tasarrufu teşvik edici eğitim çalışmalarının mutlaka yapılması gerekir. Suyun geri kazanılması kazanılmış olan suların belki özellikle TOKİ’nin yaptığı büyük ve yüksek ölçekli proje gruplarında yeni tesisat projeleriyle arıtılmış olan suların doğrudan doğruya pis su ve kanalizasyon rezervuarlar yoluyla kullanılması yönünde yeni bir çalışmanın mutlaka İstanbul halkına ve teknik olarak da Meslek mensuplarına, onların da görüşlerini alarak yeni bir bakış açısının getirilmesi gerekir. Çünkü biz bu arıttığımız suları yalnızca park bahçe düzenlemelerinde, yalnızca akiferlerin doldurulmasında değil gelecekte binalarımızdaki tuvalet ihtiyaçlarının karşılanmasında da ayrı bir tesisat sistemini oluşturarak yüksek su tüketimi yerlerde bunu bir öneri olarak da sunuyorum.

Bilinçli su tüketiminin mutlak suretle başta ilkokullardan başlamak üzere yaygınlaştırılması konusunda bir eğitim çalışmasının mutlaka yaygınlaştırılması gerekir.

Sayın Başkan, Değerli Meclis Üyeleri.

2008 Faaliyet Raporunun bir başka önemli noktası da şudur;  2007 yılında toplam su satışlarından elde edilen gelirler 1 katrilyon 54 trilyon mertebesinde iken 2008 yılında bu 1 katrilyon 678 trilyon mertebesine ulaşmıştır.

Şimdi 2007 yılı sonu ve 2008yılının bütüncül baktığımızda Türkiye’de ve dünyada yaygın bir ekonomik sorunların yaşandığı, Türkiye’de işsizliğin %20’lerden %27’ler seviyesine çıktığı, varolan istihdam hacmi çok ciddi daraldı, Büyük işletmelerin önemli bir kısmının üretimlerine ara verdiği bir dönemde suya 2007 yılının sonunda yapılmış olan zammın İstanbul halkının sırtından nasıl bir sonuç ortaya çıkardığını doğrudan doğruya burada görmekteyiz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak barajlarımızdaki doluluk oranını memnuniyetle görüyoruz ki %90’lar %95’ler seviyesinde. Ülkemizdeki krizin en ağır yaşandığı günlerde olduğumuz bu dönemde gelin bu Meclis kendisine yakışanı yapsın ve İstanbul’da halkın konutlarda tükettiği su miktarını ve küçük orta boy işletmelerin tükettiği su miktarını insafsızca yaptığınız geçen dönemde bu Mecliste geçmiş olan zam oranının düşürülmesi konusunda gelin bir öneri yapalım. Ve buradan su fiyatını aşağı çekerek İstanbul halkına bir müjde verelim.

Bir başka noktamız da şudur; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımız ve Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU’nun adaylık kampanyası döneminde belirttiği gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ve İSKİ hesaplarının 2007 Yılı Sayıştay Denetimlerinde Denetçilerin bulduğu 1 milyar lirayı aşkın bir kamu zararı mevzu bahistir.

Şimdi bunların burada ayrıntıları var. Kamu zararının hangi Şirkette, İSKİ ile ilgili olan kısmı önemli bir kısmı burada var. Nereden kaynaklandığı, hangi Şirketlere yapılan ödemelerle yine Sayıştay’ın fazla ödeme yaptığı noktasındaki tespit tutanakları elimizde var. Ama sadece şunu belirtmek istiyorum ki; eğer bu büyüklükteki bir kamu zararı bu kurumlar eliyle yapılmamış olsaydı İstanbul’umuzda 125 bin yoksul aileye ayda 600 TL ücret ödenebilecekti. 90 binden fazla insana istihdam sağlanabilecekti. 33 binden fazla konut üretimi yapılabilecekti. 90 tane Kültür Sanat Merkezi yapılabilecekti. 90 tane meydan yapılabilecekti. Ve İstanbul halkına su %50 ucuza verilebilecekti. İETT’de bilet ücretlerine %50 indirim yapılabilecekti.

Bütün bu değerlendirmelerle yapılmış olan çalışmalardan özellikle İSKİ’nin ruhsatla ilgili Ruhsat hizmetlerini tek bir merkezden giderek Şubeler yoluyla yaygınlaştırmasını olumlu bulduğumu buradan belirtmek istiyorum. Ruhsat alacak yurttaşlarımızın kanal ya da iskana ilişkin müracaatlarında Şubelerin yetkilendirilmesi doğru olmuştur. Bunu yapan Arkadaşlarımıza buradan teşekkür ediyorum. Ama bütünüyle İSKİ’nin genel faaliyetlerine ve su zammıyla elde edilmiş olan bu yüksek orandaki gelirlere rağmen yapılmış olan hizmetlerin yeterli olduğunu söylememiz mümkün değildir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak İSKİ’nin 2008 Yılı Faaliyet Raporuna ret oy’u vereceğimizi belirtir Yüce Meclisi sevgiyle selamlarım, dedi.

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)