Son Dakika Haberler

Sizler Veya Bizler. Davut Altınbaşak

Sizler Veya Bizler. Davut Altınbaşak
Okunma : 1.074 views Yorum Yap

davut1993 yılında Meclis kürsüsünden hiç bir şeyden haberi olmadan “Sizler Orta Asya’dan geldiğinizde, biz binlerce yıldır burada oturuyorduk,” diyen Kürt asıllı milletvekili Nurettin Yılmaz ve TBMM Genel kurulunda “ Kafkaslardan, Boşnaklardan gelenler, dağdan gelip bağcıyı kovmazsınız ” diyen Sırrı Sakık’ın “siz” dediği TÜRKLER ile “biz” dediği “Kürtler” hakkında öğrenmesi gereken pek çok şey var.
Önce Kürt milliyetçiliğinin dayandırılmaya çalışıldığı Kawa efsanesine bir göz atalım;
Kürt milliyetçileri tarafından yaratılmaya çalışılan Kürt tarihi Milat’tan öncelere götürülmeye Kawa efsanesi ile de bir temele oturtulmaya çalışılıyor. Aslında biri İsfahanlı, iki ayrı demirci ile ilgili iki ayrı olay birbiriyle karıştırılıyor. Demirci Kabi’nin kralla görüşmesi ve oğlunu kurtarması Milat’tan öncedir. Öteki 1400’lü yıllardadır. Demirci Kabi, krala oğlunu bağışlaması için yalvarmaktan başka bir şey yapmamıştır. (Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, MEB, Ankara, 1991, cilt 1, sf. 238) Bu olayı bilmeyen ayırımcılar, “Demirci Kawa’nın isyanda zalim Dehhak’ın sarayını yaktığını, Nevruz ateşinin de oradan kaynaklandığını” iddia ederler. İsyan olayı ise, çok yenidir. 1387 yılında Isfahan’da Timur’a karşı ayaklanan bir demirci, sonradan efsaneleşmiştir. Tıpkı 1600’lerde Bolu Beyi’ne karşı ayaklanan Köroğlu gibi. Bu demircinin etrafında toplanan halk Timur’un 3000 askerini öldürünce, Timur çok sinirlenir ve 70.000 kişiyi idam ettirerek Isfahan’ı yaktırır !
İşte Kürt bölücüler bu ikinci olayı birinciye yamayarak bir “Kawa Efsanesi” uydurmuşlar Aslında iki demirci de Kürt değildir, şehirlidir. Cemşid Bender adlı sözde tarihçi, bir başka Kürt ayırımcısı Gürdal Aksoy adlı kişiyi “Demirci Kawa’yı Pers kralı Sirus yaptı” diyerek eleştirir. SİRUS’un Anadolu’yu fethi M.Ö.534’de olduğu için bu yakıştırmayı yetersiz bulur. Bender’in savunduğu efsaneye göre, o tarihten 100 yıl daha önce MEZOPOTAMYA’da ASUR kralı DEHHAK’ın omuzunda iki yara çıkar. Doktor kılığına giren ŞEYTAN, DEHHAK’a her gün iki KÜRT gencinin beynini çıkartıp yaralara sürmesini söyler!.. Bunun üzerine bütün gençler DAĞLAR’a kaçar!Sıra Ninovalı Demirci Kawa oğullarına gelince, Kawa kapar balyozu, çıkar DEHHAK’ın huzuruna, beynini dağıtır. Halk ta isyan edip DEHHAK’ın sarayını yakar, KÜRTLER özgürlüğe kavuşur! Nevruz ateşi de o günden kalır ! Gerçekten de ASURLULAR’ın M.Ö.2480 – 609 tarihleri arasında sürmüş olan MEZOPOTAMYA hakimiyeti o günlerde son buluyor. Ama NİNOVA’daki son kral ASURBANİPAL’in oğlu SİNŞAR – İŞKUN 612’de ölüyor İsim tutmuyor. Ondan sonra yine ASURBANİPAL’in oğlu 2. AŞUR -UBALLİT HARRAN’a çekiliyor, 3 yıl hüküm sürüyor. ASUR krallığını Demirci Kawa değil; MEDLER yıkıyor. Medler de Kawa gibi Ninova’da yaşıyan halk değil; dışardan gelip şehri istila eden bir kavim. MEDLER, daha sonraki PARTLAR gibi TÜRK kökenlidir.
“Kürt milliyetçiliğinin dayandırılmaya çalışıldığı bu Kawa efsanesi gibi benzer binlerce efsane dilden dile dolaşıyor. TUFAN EFSANESİ ile ERGENEKON EFSANESİ ne bakıp; NUH’un gemisinin CUDİ dağına oturduğu, ve Türklerin Nuh’un oğlu YAFES’ten geldiği efsanelerini birleştirdiğimizde, TÜRKLERİN TUFAN’dan sonraki İLK YURDU’nun GÜNEYDOĞU ANADOLU olduğu iddaa edildiği gibi.. Bu efsaneleri doğrular biçimde CUDİ dağı eteklerinde Hz. NUH makamı, URFA’da Hz. İBRAHİM makamı, ERGANİ’de ZÜLKARNEYN makamı vardır. Ayrıca Hz. İDRİS, Hz. ŞİT, Hz. ELYASA da DİYARBAKIR ŞAM arasındaki bölgelerde yaşamışlardır. Hz. YUNUS; NİNOVA’da, Hz. DANYAL ile Hz. LOKMAN; ÇUKUROVA bölgesinde yaşamışlardır. Diğer peygamberler ise MEZOPOTAMYA bölgesinden aşağıya ARABİSTAN’a inmişler; MEKKE, MEDİNE, KUDÜS civarlarında yaşamışlardır.
Hz. İBRAHİM’in babasının adının AZER olması, onun HAZAR Türkleri diye bilinen boydan geldiğinin ve HAZAR DENİZİ civarında, yani TÜRK DİYARI’nda yaşıyan biri olduğunun delilidir. Hz. LOKMAN ile ölümsüzlük peşinde koşan SÜMER efsane kahramanı GILGAMIŞ arasındaki paralellik ise gözardı edilemez.
Hz. ZÜLKARNEYN’in demir kütükleri eritme kıssası,Türklerin ERGENEKON’dan çıkmaları efsanesine son derece benzemektedir. Demirden dağın bulunduğu yer olan ERGENEKON ile ERGANİ kelimesi arasındaki benzerlik sadece bir tesadüf müdür?.. Yoksa eritilipte yol açılan bu “yekpare maden” dağ, demir ve bakırın son derece bol olduğu Güneydoğu Anadolu’daki MADEN DAĞI mıdır?
İlk demir cevherinin ANADOLU’da işlenmiş olduğu, TUNÇ ÇAĞI’nın da ANADOLU’da başladığı unutulmamalıdır. Şu halde ERGENEKON DESTANI’nı alıp götürüp ALTAY Dağlarında bilinmeye bir yere atmak doğru olur mu?
Öyleyse Ortaasya’da, Anadolu’da, Kafkasya’da, ve tabii Mezopotamya bölgesinde yaşayıp da, Berthold’un dediği gibi, “ârî Avrupalılara medeniyeti öğreten”in kimler olduğunu tesbit etmek, artık zor değildir!.
Batılılara göre en eski medeniyet MEZOPOTAMYA’dadır. O bölgede Ârîler’den başka geriye Samîler ile Turanîler kaldığına göre, Ârîler’e de medeniyeti onlardan biri öğrettiğine göre, Mezopotamya’daki halkların hangisi Samî, hangisi Turanî imiş, onu tesbit etmek yeterli olacaktır.
8. Asırda Abbasi döneminde ilk müslüman Türkler kendilerini “Atamız İbrahim, amcamız İsmail” diye tanıtırlardı. Bir rivayet te Kantura kelimesinin Han-ı Turan kelimesinden geldiğidir. Hz. Nuh devri M.Ö. 4000 yılları olarak kabul edilir. Hz. İbrahim devri ise M.Ö. 1800’lerdir. Bu tarihte Hazar, İran ve Zağros dağları çevresinde ELAMLAR bulunuyordu. Elamlar akrabamızdır. Başkentleri Susa idi. Halen Azerbeycan – Karabağ’da Suşa adlı bir şehir bulunmaktadır. Pek çok hadiste Türkler’den KANTURA OĞULLARI diye söz edilmektedir. Bir rivayete göre Kantura, Hz. İbrahim’in Hacer ve Sara’dan sonraki üçüncü eşidir. Bilindiği gibi Hacer Peygamberimizin dedesi Hz. İsmail’in; Sara İsraillilerin atası Hz. İshak’ın anasıdır. Kantura’nın da altı oğlu olmuştur.
Anadolu, jeopolitik konumu yönünden, tarihin her safhasında çok güçlü medeniyetlere sahip olmuş ve kültür varlığını her zaman hissettirmiş, dünya tarihinin anahtar bölgesidir. Bugün, Anadolu’nun sırlarla örtülü kültür mirası, hayret edilecek bir zenginlikte ve el değmemişliktedir. Birbirinden zengin uygarlık izlerinin bulunduğu Anadolu’nun her köşesi, gizlerle doludur.
Doğu Anadolu’nun da, Anadolu tarihinde önemli bir yeri vardır. Hemen hemen 20 nci yüzyılın ortalarına kadar Doğu Anadolu’daki tarih öncesi yerleşim bölgeleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değildik. Geçtiğimiz yıllarda Doğu Anadolu’da keşfedilen sayısız kaya kabartmaları büyük heyecan yarattı. Bunlar, bu bölgenin tarih öncesi gelişimini birden bambaşka bir bakış açısıyla görmemizi sağladı. Doğu Anadolu’da kaya kabartmaları esas olarak dört bölgede rastlanmıştır;
Malatya Adıyaman çevresi, Kars, Van ve yöresi, Hakkari Dağları.
Türk Tarih Kurumu üyesi Dr. Oktay Belli, İÖ. 15 000 – 7 000 arasına ait Van yöresi kaya kabartmalarını gün ışığına çıkartmıştır. Hakkâri dağlarındaki Yedisalkım yöresinde, nehir yataklarının üstünde rastlanan mağaralarda tarih öncesine ait tanrı resimleri bulunmuştur. Bu sanat eserlerini yaratan insanlar hakkında bugün kesin bilgilere sahibiz. Çünkü benzer kabartmalara Doğu Azerbaycan’da, Kohistan’da, Altay bölgesinde ve Sibirya’da rastlanmıştır. Bu kabartmaların ortaya çıkış sıklığı, bunların kesinlikle ilk Türkler dönemine ait olduğunu kanıtlamaktadır. Bu resimleri yapan insanlar, en eski Türk göçebe ya da yarı göçebe aşiret topluluklarına bağlıydılar. Gevaruk Ovası’nda (Hakkâri) ve Tirşin Yaylası’nda bulunan stilize kabartmalar için de aynı şey söylenebilir. Gevaruh ve Tir-i-şin kabartmaları, Erzurum’daki Cunni Mağarası ve Ayzani’de ( Çavdarhisar – Kütahya ) bulunan Zeus Tapınağı’nın taşlarıyla büyük benzerlikler göstermesi açısından son derece önemlidir ; o yörenin eski Türk aşiretlerine ait olduğu anlaşılmaktadır. Bütün bu buluntular, tarih öncesi dönemde Doğu Anadolu ile Azerbaycan ve Sibirya bozkırlarının, ayrıca Türk boylarının anayurdu Altay yöresinin sanatsal ve kültürel merkezleri arasında yakın bir ilişkinin varolduğunu göstermektedir. Tarih öncesi dönemden günümüze, Orta Asya’dan Anadolu’ya bütün gezginci, yarı göçebe ilk Türk ve Türk boyları arasında canlı bir ilişki süregelmiştir. Buluntular, genel anlamda: kaya üstü ve mağara resimleri, yazı elemanlarını içeren kaya resimleri ( petroglifler), yazıya geçişi gösteren kaya resimleri ve nihayet yazıtlar şeklindedir.
Bunlardan :
Van- Hakkari, Tir-i-şin Yaylası’ndaki buluntular İÖ. 15 000,
Gevaruh Vadisi’ndeki buluntular İÖ. 10- 8 000,
Hırkanis Suyu, Mazur Vadisi buluntuları İÖ. 8 000’e tarihlenmektedir.
Ünlü tarihçi Kâzım Mirşan, Anadolu’nun tamamındaki bilinen buluntuların hemen hemen tamamını okumuş ve kayda almıştır.
ANADOLU KAYA RESİMLERİ VE YAZITLAR
Bazı batılı ülkeler, Türkler’i Anadolu’dan kovmak, ya da en aşağı Anadolu’da Türkler’i etkisiz hale getirmek ve her şeyin üstünde Doğu Anadolu’da çıkarlarına en uygun yapay devletler oluşturmak için büyük çaba içindedir. Oysa, aksi tüm iddialara rağmen Anadolu, tarih boyunca bir Türk vatanıydı. Anadolu’nun her yerinde, özellikle Doğu Anadolu’da bulunan kaya üstü ve mağara resimleri, yazı elemanlarını içeren kaya resimleri ( petroglifler), yazıya geçişi gösteren kaya resimleri ve nihayet yazıtlar bu fikri doğrulamaktadır. Araştırmacı Tarihçi Kâzım Mirşan’ın, okuyup kayda aldığı bazı buluntular şunlardır:
ÇİLGİRİ YAZITI:
Doğu Anadolu’da, Ön Türk dil ve düşüncesi hakkında geniş bilgi veren, ilk Ön Türk yazıtıdır. İlk ve en eski olması nedeniyle bütün Anadolu uygarlık tarihinin en eski yazıtı dememiz mümkündür. 45 santimetre çapında, mermer bir silindirdir. Ortasındaki haç ve kenarındaki çok sonraları kazınmış olan Ermenice yazı nedeniyle Ermeni Mezar Taşı sanılmıştır. Kâzım Mirşan, Ermenice yazıların sonradan kazınmış olduğunu belirlemiş, Ön Türkler’e ait damga ve yazıları çözmüştür. İçeriği tam olarak anlaşılamadan, sadece üzerindeki yazılar sebebiyle Van Müzesi’nin bahçesinde açık havada tutulurken, önemi kavrandıktan sonra, kapalı alana alınmıştır.
TİR-İ-ŞİN YAZITI:
Tir-i-şin Yaylası’nın 8 km. kuzey doğusundaki Tahtı Melik Zirvesi’nde ele geçen petroglif (yazı elemanı içeren kaya resmi) , İÖ. 6 000’lere tarihlenmektedir. Kazım Mirşan’ın açıklamasına göre, petroglifin içeriği, (Mukaddesata erişen, ölen kişinin GÖKTE ASILI KALMASI…), yani tekrar doğmak üzere cennette yer alması, demektir. Bu da, İÖ. 6 000’lerde, Ön Türkler’in tek tanrı inancına sahip olduklarının ifadesidir.
BAŞET PETROGLİFİ:
3720 metre yükseklikteki Başet Dağı’nda bulunmuştur. İÖ. 4 000’lere tarihlenmektedir. Bu petroglifle, damgaların, satır, dizi halinde sıralandığı, düşüncenin düzen kavramına vardığı seçici olduğu bir döneme girilmiştir. Kâzım Mirşan, petroglifin içeriğini şöyle açıklamaktadır : ( Kutsal majestelerinin günahsız ruhlarının toplandığı yere uçuşu) Burada, ruhların toplandığı yer, ileriki yıllarda, cennet kavramına dönüşmüştür.
CUNNİ MAĞARASI YAZITLARI:
Erzurum Karayazı İlçesi Salyamaç Köyü yakınlarındadır.
Mağara duvarlarına işlenmiş olan yazılar, Ön- Türkler’in Doğu Anadolu yaylasından Anadolu içlerine doğru ilerlemiş olduklarını göstermektedir. Bu mağara yazıtlarını Prof. Dr. Hâmit Zübeyir Koşay bulmuş, yazıtların tamamını Kâzım Mirşan okumuştur. Mirşan’a göre, İÖ. 3 000’lere tarihlenen Cunni Mağarası, bir ATEŞ EVİ’dir. Yazıtlardan Cunni Mağarası’nda Kral ISUB-ÖG’ün gömülü olduğu anlaşılmaktadır. Tabii, gömülü olan kralın külleridir. Yine Mirşan’a göre, buradaki bazı yazıtlar, hiyerogliften önce hiç sözü edilmeyen Mısır yazısına aittir. Ve bu yazı, Orta Asya’dan Mısır’a gitmiş olan Ön- Türkler’e ait damgalardan oluşmaktadır.
TRABZON YAZITLARI:
Kâzım Mirşan, Trabzon’daki bir mağarada bulduğu Ön- Türkler’e ait bir yazıdan, kentin eski adının OY-ONUL olduğunu, bu ismin (Başarı inancı) anlamına geldiğini ileri sürmektedir. Mirşan, aynı yerde bulunan ikinci bir yazıyı da UW-ON ONULUS UQUS olarak okumuştur. Ona göre bu yazının anlamı da, ( Tanrıyla özdeşleşme) demektir.
Hakkari’de bulunan 3200 yıllık mezar taşları ana vatanımızın Anadolu olduğunu gösterdi.Hakkari’de yapılan bir kazıda bulunan mezar taşları, Türkler’in ana vatanının “ Orta Asya değil, Anadolu olduğunu” ortaya çıkardı. Prof. Dr. Veli Sevin önderliğinde yapılan kazıda, İÖ. 1200 yıllarına ait BALBAL adı verilen Türkler’in kullandığı mezar taşları bulundu. Böylece, Türkler’in Orta Asya’dan dünyaya yayılışı inancı da büyük darbe yedi. Tarih kitaplarında Türkler’in Anadolu’ya geliş tarihi olarak 1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı gösteriliyordu. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türkler’in İÖ. 1200’lü yıllarda bu bölgede yaşadıklarını kanıtlayan mezar taşlarını Prof. Dr. Veli Sevin’in önderliğindeki kazıda bulunduğu bilgisini verdi.
Prof. Dr. Halaçoğlu, şunları söyledi :
” Balballar, üzerinde Türk motifleri bulunan , Orta Asya Türk dünyasında sıkça rastlanan Göktürk öncesine ait mezar taşlarıdır. Anadolu’da ilk defa bu tür bir figüre rastlandı. Arkadaşlarımız Orta Asya’ya giderek Hakkari’de çıkan balbalların oradakilerle karşılaştırmasını yaptılar. Bunlar tamamen Türk figürlü mezar taşları. Buluntular, Türkler’in İÖ. 1200’lerde Hakkari’de yaşadıklarını kanıtlıyor, bunun ikinci bir izah yolu yoktur.”
Tahir Türkkan Tarih notlarından ve Ahmet Akyol’un Anadolu’da Proto Türk İzleri eserlerinden derlenmiştir
Davut Altınbaşak

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)