Son Dakika Haberler
“width=“1293

Kazançların özelleştirilmesi, zararların toplumsallaştırılması…Bülent ESİNOĞLU

Kazançların özelleştirilmesi, zararların toplumsallaştırılması…Bülent ESİNOĞLU
Okunma : 756 views Yorum Yap
Bülent Esinoğlu

Köprülerin ve kara yollarının özelleştirileceğini öğrenince, sanki içimden bir parçam kopmuş gibi üzüldüm. Gene halkın malı yağmalanacak diye…

Zaten her özelleşme ihalesi açıklandığında, bu üzüntüyü duyarım.

Eskiden özelleştirmeler yapılırken, halkı ikna etmek için televizyonlarda tartışmalar olurdu.

Leş kargaları ve yamyamlar, özelleştirmenin nimetlerini anlatırlar, hiç değilse, kandırmanın bir yolunu ararlardı.

Özelleşince, ürünlerin ucuzlayacağından, verimlilikten ve sermayenin tabana yayılacağından dem vururlardı.

Diğer devletlerin ekonomi içindeki yerini anlatırken, halkı kandıracak rakamlar sırlarlardı.

İktidar tümden büyük sermayenin eline geçtiği için artık buna gerek duymuyorlar.  

Yaşayarak şunu öğrendik ki, hiçbir ürün ucuzlamadı. Verimlilik umurlarında olmadı, çünkü gelen yabancı sermayenin derdi verimlilik falan değildi. Esas olan ulusal pazarlarımızı ele geçirmekti.

Sermayenin tabana yayılması masalını da, 50 adet dolar milyarderimizle anlamış olduk.

İçerdeki yerli işbirlikçiler, kamu kuruluşlarının topraklarına el koyarken, dışarıdan gelen sermaye de, ulusal pazarlarımıza el koymuş oldu.

Teknoloji gelecek diyorlardı. Teknoloji gelmedi ama ürünleri kolay Pazar buldu.

Telefon yapamadık ama en son model telefonları bize satmanın yolunu bulmuş oldular.

Otomobil yapalım dedik ama olmaz dediler.

Dünyada yerli otosu olmayan nadir ülkelerden olduk.

Tank sattılar, PKK karşı kullanamazsın dediler. Altmış yaşında tanklara kaldık. Otuz yaşında savaş uçaklarına kaldık.

Yani yeni kazançlar elde edilmesi için, eskisinin feda edilmesi, emeğin yeniden sömürülmesinin yolunu açtı.

Yeni ürün, yeni müşteri yeni fiyat demekti.

Lüks üretim yapmak, kazancı yüksek kitleye hitap etmek, birim ürün başına karı yükseltiyordu.

Yani karlar merkezileşmiş ve belirli bir zümrenin eline geçmişti.

Bu yapılanma kaynak israfını da beraberinde getirdi.

Eski bilginin ve teknolojinin özümsenip geliştirilmesi yerine, eskiyi atıp, dışarıdan borçlanarak, yeni bilgi paketi almak, eski sermaye birikimini imha etmek demekti.

Hem sattık, hem üretimi durdurduk, hem teknoloji üretemedik, hem de borçlandık.

Zararları devlet aracılığı ile toplumun üzerine vergi olarak yıkmak, toplumu fakirleştirmek demektir.

Köprüler ve karayollarının bakım onarımını yapmaya devlet devam edecekmiş.

Ne güzel değil mi; tıpkı Deli Dumrul hikâyesi gibi, gelenden bir akçe, gidenden bir akçe alacaksın, yani senin kasan dolacak zararlar halkın sırtına yazılacak!

Tekelleşmeyi denetlemeyen, tekelleşmenin önünü kesmeyen bir ülkenin ekonomi ve siyasetini, tekeller belirler.

31.10.2012, bulentesinoglu@gmail.com

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)