Son Dakika Haberler

GÜZEL BİR SÖYLEŞİYDİ..

GÜZEL BİR SÖYLEŞİYDİ..
Okunma : 1.086 views Yorum Yap

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz geçen hafta Sarıyerde bir konferans vermişti. Bu sefer bugün Sarıyerliler Derneğinin başkan odasında daha seçkin kişilerle bir araya gelerek bir söyleşi yaptı.
Bugün saat 17:00 de başlayan program tam iki saat sürdü. Beni de Sayın Ibrahim Balcı haberdar etti bu söyleşiden. Gerçekten ikinci defa bu komutanla karşılaşıyorum. Gerçekten çok donanımlı ve iyi bir asker. Devletçi ve vatanperver. Konuşmasında, çok güzel şeyler söyledi. Bunları ‘sariyertimes’te yayımlayacağım. Çok seviyeliydi konuşma, çünkü katılımcılar çok eğitimli, hoşgörülü ve seçkin kişiliklerdi. Söyleşiye, Araştırmacı Yazar İbrahim Balcı, Teknik Direktör ve Edebiyatçı İlker Büyükdurmuş,, Teknik Direktör Osman Yıldırım. Sarıyerliler Derneği Başkanı Hayati Kaptanoğlu, Sarıyer Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Fahrettin Serdaroğlu, İrfan Kaban Nam-ı Diğer Ekin Gamsele, Hasan Basri Demirci, Hacı Mehmet Bayraktar, İbrahim Tüfekçi, Eski Türk Loydu Başkanı Şevki Bakırcı, Zeki Arışan katılımcılar arasındaydı.
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz konuşmasında, ‘askeri savunma özellikle de donanma savunma sistemimizin çok güçlü olduğunu, hiçbir ülkenin bizimle savaşı göze alamayacağını, donanmanın çok önemli olduğunu, hatta hava ve karadan bile önde geldiğini, çünkü uzaydaki en küçük bir cismin anında tespit edilebildiğini, ancak denizin yüz metre altında bir cismin henüz tespit edilemediğini ve bunun için donanmanın önemli olduğunu, artık kendi silahlarımızı, gemilerimizi ve denizaltılarımızı kendimizin yaptığını, daha önceden devletçi ve milli duygularla hareket etmeyenlerin atlantik ötesi duygularla hareket ederek askeri silahları dışarıdan ithal ettiğini, birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gerektiğini, ilk denizaltıyı Sultan Abdülhamid’in dışarıdan satın aldığını, Atatürk’ün iki tane yaptırdığını, Fırat Kalkanı Harekatı’nın çok doğru ve yerinde bir harekat olduğunu, adalar üzerinde hakkımız olduğunu -hatta bizim olduklarını ve bunun yüz bin kilometre kareden ibaret olduğunu, Lahey Adalet Divanına getirerek hakkımızı alabileceğimizi ve davayı kazanacağımızı bunu en azında Meis Adası için yapabileceğimizi, bunu bilen yunan devlet adamlarının endişelendiklerini’ söyledi.
Sayın Cem Gürdeniz, ‘batının rönesans ve reform yaparak bağnazlığın önüne geçtiğini ve bizim ise bunu yapamadığımızı’ da sözlerine ekledi. Sırası ile Sayın Osman Yıldırım, Sayın İbrahim Balcı, Şevki Bakırcı söz aldı. Paşamız da büyük bir içtenlikle sorularını cevapladı. Bendeniz de, önceden söz istememe rağmen, söz hakkını ancak dördüncü sırada elde edebildim. Kendilerine şunları söyledim.
Bendeniz sizin de söylediğiniz gibi, ‘Devletçi’yim. Bununla şunu kastettim, -Türkiye Cumhuriyeti Devletine sonuna kadar bağlıyım, kendime göre iyi bir müslümanım ve sonuna kadar Türküm. Ama bu coğrafyada yaşayan değişik etnik gurupları benim tamamen kardeşimdir ki dini anlayışım bunu bana zorunlu kılıyor-. Her neyse. İçeri girdiğimden itibaren duyduğum ilk cümleniz, ‘savunma sistemimiz çok güçlü, bizimle savaşı herkes göze alamaz, kendi silahlarımızı yapıyoruz’ dur Buna bayıldım.
Biz çocukken heybetlendiğimizde şöyle derdik, ‘Ankara’da yerin altında ne silahlarımız var onları çıkarmıyoruz, onları bir çıkarırsak var ya, ortalığı kasar kavururuz’. Gerçekten bugün çok ve çok duygulandım, sevindim ve de çok mutlu oldum, savunma sistemimizin güçlü olduğunu ve bizimle açıktan yani cephe belirleyerek -öyle terör guruplarını destekleyerek değil- savaşı kimsenin göze alamayacağını duyunca. ‘Kendi silahlarımızı, kendimiz yapmalıyız, artık gemilerimizi bile yapıyoruz, bunlar hep yerli ürünlerimiz, doksan beş yılına kadar hep ‘atlantik ötesi ne der acaba?’ diyerek yapamıyorduk silahlarımızı’ da dediniz.
Peki öyleyse, yetmişli seksenli yıllarda rahmetli Erbakan, ağır sanayi hamlesini başlatalım, kendi silahlarımızı kendimiz yapalım’ derken herkes ona gülerdi. Demek ki söyledikleri hayal değilmiş ve o tamamen haklı çıktı. O gün buna karşı çıkanlar, milli düşünmeyenler olduğunu sorulan sorulara verdiğiniz cevaplarınızdan anladım. Sözü şuraya getireceğim.
Biz ilahiyat ve Haseki Eğitim Merkezi Müftü ve Vaizler İhtisas Kursu Hazırlık döneminde pratik arapça için Suudi Arabistan liselerindeki dilbilgisi kitaplarını okuruz. Arkadaşlar olarak birbirimize şöyle derdik. Sistem bu kitaplarla burada arapça konuşmayı bize öğretirken aynı zamanda arap kültürünü de bize yüklemiş oluyor.
Kaynaklarda şu var. Robert Lisesi’nin temel atma töreninde İngiliz Büyükelçisi konuşmasında, ‘bu dağ başına neden bu okulu yaptınız? Burası hem surlar dışı, hem de orman içerisinde’ diye gelen eleştirileri şöyle cevaplamıştı; ‘Osmanlı buraya Rumelihisarı’nı yaparak buradan İstanbul’u fethetti, biz de Hisar’a nazire olsun diye koleji buraya yapıyoruz, artık kültür sömürgeliği yapacağız ve Osmanlı’yı kültür sömürgeciliği yaparak yıkacağız’ cevabını verir.
Yanlış anlaşılmak istemem, yabancı dili mutlaka öğrenmeliyiz, ama yabancı dille eğitime tamamen karşıyım. Çünkü yabancı dille eğitimde o dilin ait olduğu milletin kültürünü de istemeden de olsa kapıyoruz.
Acaba geçmişte milli davranmayanlar, kültür sömürgeciliği ürünü müdürler?. ‘Vahy ve Din’ ile ilgili söylediklerinize gelince, Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Hocamız’ın sözünü hatırlatayım. O söz; şudur: ‘Allah, önce insanı yarattı, ona önce akıl verdi, sonra ona vahy gönderdi, yani yaratılış itibarı ile akıl vahiyden öncedir: Ben de şunu söyleyeyim, Kur’an-ı Kerim akıl ve bilimin kabul etmediği hiçbir şeyi onaylamaz. Önemli olan Merhum Yaşar Nuri’nin dediği gibi ‘Yeniden Yapılanma’yı sağlamaktır. İslam Dini deforme olmadı ki onda batıda olduğu gibi reform olsun. Tek mesele Kur’an’ı güne konuşturmaktır. Kur’an-ı Kerim, ‘Oku’ emri ile bilimsel çalışmayı başlatır, sonra da istisnaları bir yana bilimin üretilerini kendi ürünü gibi görür. Sayın Cem Gürdeniz Amiralimiz, söylediklerimi onayladı. Sayın İbrahim Balcı ve Sayın İlker Büyükdurmuş’tan da eksik olmasınlar övgü dolu cümleler duydum.
Sonunda amiralimize, bir ömür boyu süren teorik ve pratik çalışmalarını iki saatte bizimle paylaştığı için teşekkür ettim. Hatıra resmi de çektirerek ayrıldık.Yaptığım bir yanlışı da söyleyeyim, özür diledim kendisinden. Samimiyete dayanarak, atıfta bulunurken, ‘İbrahim Abi’ diye hitap ettim. Oysa ki, ‘Sayın İbrahim Balcı’ demeliydim elbette..

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)