Son Dakika Haberler

CUMHURİYET BAYRAMI KUTLANMALI MI? İbrahim Balcı

CUMHURİYET BAYRAMI KUTLANMALI MI? İbrahim Balcı
Okunma : 716 views Yorum Yap


          cumhuriyet_33

AŞİRETTEN doğan bir devletti!

Tam 622 yıl İmparatorluk olarak yaşam sürdü.

Her şey ve herkes gidici, dünya baki!

Nitekim 622 yıl devam eden Osmanlı İmparatorluğu gün geldi dağılıp gitti.

Hem de ne gidiş!

Osman ve Orhan Bey gibi Beylerden sonra

Birinci Murat, Yıldırım Beyazıt’ta gitti.

Aksak Timur vurdu ilk tokadı Osmanlı’ya,

Türk Türk’e vurdu acımasızca!

Susun be” dedi Timur, dört kardeşe paylaştırdı toprakları

Yıldırım’ı 7 ay esir tutup, ölmesini beklermiş gibi çekip gitti Anadolu’dan.

Çelebi Mehmet boğuşup durdu kardeşleriyle tam sekiz yıl.

Tepeleyip hepsini, yeniden toparladı devleti.

II. Murat’la güçlendi Osmanlı,

Fatih Sultan Mehmet’le dünya devleti olduğunu kanıtladı ve çağ değiştirdi.

Artık İmparatorluktur, yükseldikçe yükselecek!

II. Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleri!

İmparatorluğun altın dönemleridir, devamlı yükselişte!

II. Selim, III Murat ve III. Mehmet dönemleri hep büyümedir…

Peşi sıra gelir diğer Sultanlar:

I.Ahmet, I. Mustafa, Genç Osman ve IV. Murat,

I.İbrahim, IV. Mehmet, II. Süleyman dönemleri Duraklama Dönemidir!

Yazık mı yazık!

Artık her şey kontrolden çıkmak üzeredir.

II. Ahmet, II. Mustafa, III. Ahmet I. Mahmut zamanında

Bir arpa boyu ileri gidilemez…

Sonra gerileme dönemi başlar;  III. Osman, III. Mustafa, I. Abdülhamit’le

Devam eder toprak kayıpları…

Bu dönemin talihsiz Sultanlarıdır III. Selim, IV. Mustafa, II. Mahmut dönemleri.

Başıbozukluk şaha kalkmıştır:

I.Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat dönemleri geri dönülmezidir İmparatorluğun;

II. Abdülhamit, Mehmet Reşat ve nihayet

VI. Mehmet Vahdettin ile sona erer İmparatorluk…

Yükselme devrinde Avrupa içlerine kadar gidilmiş, aman dilenmedikçe durulmamış,

Fransızların yardımına koşulmuş ve Cihan Devleti olarak kabul görmüştür.

Asya’da topraklar işgal edilmiş, Arabistan boydan boya ve Afrika’nın kuzeyi alınmış,

Afrika içlerinde koloniler kurulmuştur.

Dünya üzerinde tek güç, tek devlettir.

Akdeniz Türk gölüdür, denizlere bir başka güzellik katar Barbaros….

Büyük devlet büyük işler yapar.

OSMANLI Devleti, devletti ama ona İmparatorluk yakıştırılmış öyle kalmıştı.

Doğrudur, Osmanlı İmparatorluğu bir büyük güç ve bir büyük dünyadır.

Yetmiş iki milletten insanı bir pota altında tutmuş, her birine ayrı statü vermiştir.

Yönetim de yerli yabancı ayırmamış, gücüne güç katmıştır.

Mezhep kavgaları, din kisvesi giyenlerin tahrikleri ile olmuş, gücüne yenik düşen

Sultanlar kıyıma kalkmışlar, fetvalar birbirini izlemiş,

Peşi sıra isyanlar ve ölümler gelmiştir.

Hanlar, saraylar, kervansaraylar, camiler ve kaleler, kuleler…

Eksiği vardı İmparatorluğun:

Ticaret ve diploması gayrimüslimlerdeydi,

Hekimlerin çoğu gayrimüslimdi,

Bağda bahçede çalışacak adam azdı, olanı harplerde talan olmuştu.

Matbaa üç yüz yıl geç getirilmiş, halk cahil bırakılmıştı.

Yabancılara ticaret hakkı verilmiş, ülkede geliştirilmemişti.

Sultanlık sıra ve yetenek yerine, düzen ve desise ile alınmak yoluna gidilmiş,

Sultan olabilmek için baba, kardeş, amca, çoluk çocuk denmemiş öldürülmüş,

Kanlı katliam yasaklandığında kafes sistemi getirilmiştir.

Bu da ayrı bir vahşet!

Kafese atılan şehzadeler sıra kendisine gelene kadar orada kalıyor,

Sıra kendisine geldiğinde ya verem, ya da mecnun oluyordu.

Sağ kalanların yakasına ise akıl noksanlığı illeti yapışıyordu…

Yeteneksiz Sultanlar güçlü sadrazam ve şeyhülislamlar elinde oyuncaktı…

Avrupa’ya ayak uydurulamamış, sanayi devrimi önemsenmemişti.

Yıkılış koşar adım geliyordu, sezinleyen yoktu!

Batı devletleri elçilikler ve Anadolu içlerinde kolejler açmış,

Devleti ele geçirme savaşı veriyordu.

Tanzimat Fermanı ile gelen yenilikler yeterli olmadı.

I.Meşrutiyet yeni bir atılımdı ama halkın nabzı tutulmadığı için işlemedi…

Arkadan II. Meşrutiyet geldi…

Olmuyor, tutmuyor. Zira geminin dibi delinmiş su alıyordu…

Yıllardan beri devam eden toprak kayıpları…

Yenilikçilerin Avrupa çıkarması ve iç müdahaleler…

Sefahat âlemleri, olmadık masraflar, düşünmeden borçlanmalar

Ekonomi berbat, gelen gideni karşılamıyor, borç alınıyor…

Ödeme yapılamayınca Avrupalı devletler tepesine biniyor İmparatorluğun…

Ekonomi artık yabancıların elinde…

Duyunu Umumiye…

Eyvah tüm gelir yabancıların…

Osmanlı Devleti “Hasta Adam”.

Küçülen, hayatiyetini kaybeden bir İmparatorluk!

İçte istikrarsızlık, dışta güvensizlik..

Siyasi partiler, çekişmeler, gruplaşmalar…

Meclisin kapatılması tekrar açılması…

İttihat Terakki’nin kanla aldığı iktidar…

II. Abdülhamit’in tahtından indirilmesi.

Yeni Sultan Mehmet Reşat!  Yine istikrarsızlık…

Ve nihayet son Padişah VI. Mehmet Vahdettin…

Türkiye paylaşılmalı batının istediği bu…

Hainler ortamı çok kısa sürede hazırladılar…

I.Balkan savaşını ikincisi takip etti.

Durup dinlenmek yok, ülke zayıf, güçsüz…

Hemen I. Dünya Savaşı başlatıldı…

Osmanlı Almanlarla birlikte,

Diğer yanda İngilizler, Fransızlar ve diğerleri..

Kanlı savaşlar olur Çanakkale’de, binlerce insan şehit olur.

Binlercesi yaralanır, binlercesi hastalıktan ölür…

Geçilmez Çanakkale, geçilemez!

Çünkü Yüce Yaratıcı her ulusun başına bir kurtarıcı verir,

İşte o görevdedir.

MUSTAFA KEMAL,

Kemal yerinden emirlerini verir askerlere..

“Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” diye…

Allah, Allah, Allah diye bağırarak çarpıştılar, şehit oldular.

Zaferle bitmeliydi bu savaş;

Kasatura belinde, süngüsü tüfeğinde, matarası susuz, midesi aç,

Tek isteği vardı Mehmetçiğin,

Mehmetçik zafere muhtaç!

Zafer zaferdi ama masa başı,

Maşa başında kaybeden taraftı Osmanlı..

Mondros Antlaşması ve İstanbul’un işgali…

Dünya Devleti Osmanlı parçalanacaktır.

Avrupalı güçler buna karar vermiştir.

İşgal yayılır, koca devlet sen ben kavgası ile tükenmiştir…

Arabistan, Irak, Suriye ve Afrika’nın kuzeyinde savaşlar devam eder.

Çare…

İşte o yok… Çünkü Sevr anlaşması yıkılıştır!

Mustafa Kemal Suriye cephesinden İstanbul’a döner.

Vahşeti, dehşeti görür. İstanbul limanı düşman gemileri ile dolu…

Söylenir: “Geldikleri gibi giderler”

Bu söylem onu yarınlara hazırlamıştır.

Bir dizi temas, uğraş ve Anadolu vizesi alır İngilizlerden.

Padişah Karadeniz bölgesindeki Türk çetelerin bastırılması

Ve asayişin sağlanması görevini verir!

Sultan haklıdır, işgalciler Türk çetecilerin susturulmasını ister!

Mustafa Kemal gidecek, Rumlarla boğuşan Türk çeteleri etkisizleştirecek!

Yetkilerini kendi yazar Mustafa Kemal,

Sadece mühür vurulur!

Görev kâğıdı elindedir Mustafa Kemal’in

Sorar komutan:

“Paşa bir şeyler mi yapacaksınız?”

“Evet, bir şeyler yapacağım” der…, Ne olduğunu söylemez.

Zaten bu söz üzeredir ki görev  kâğıdını imzalamazlar..

Bandırma Vapurunda Mustafa Kemal ve mahiyeti.

Samsun’da karaya çıkış, 19 Mayıs 1919.

Amasya’ya, Sivas’a, Erzurum’a gidiş.

Erzurum Kongresi,

Heyeti Temsiliye,

Ve Sivas Kongresi…

Manda idaresini ret,

Misak-ı Milli…

Sivas’tan yola çıkış,

Seymenler karşılar Mustafa Kemal’i!

Ankara!

Bahtı karalara kucağını acar…

İşte böyle başlar Ulusal Kurtuluş Savaşı…

Çetelerle, işgalcilere karşı duruş,

Sonra düzenli ordu!

İç isyanların bastırılması,

I.İnönü ve II. İnönü Zaferleri…

Sakarya Meydan Muharebesi

Ve Büyük Taarruz:

“İlk Hedefiniz Akdenizdir” ileri…

İşgalci Yunanlılar denize dökülürken, Yunan bayraklarının yerini Türk bayrağı alıyordu.

Zafer, Zafer benim olacak diyenlerindi…

Zafer yoktan var ettiği Türk Ordusunundu.

Başkomutan Mustafa Kemal’indi zafer…

İşi bitmemiştir, hatta yeni başlamıştır.

Bir dizi düşünceleri vardır, devrim yapacaktır.

İlk iş: İmparatorluk yerine Halkın devletini kurmaktır.

Yani Halkı, yeniden Allah’a kul yapmak, Kulun kulu olmaktan kurtarmaktır.

Öyle yapar ve halkın Devletini kurar.

Adı: TÜRKİYE CUMHURİYETİ’DİR.

Artık Padişaha “Kulunuzum” denmeyecektir.

O artık Allah’ın kuludur.

Herkes Cumhuriyetin eşit bireyidir…

Yapacağı çok şeyi vardır Mustafa Kemal’in:

Devrimler…

Hemen işe koyulur ve peşi sıra gelir yeni düzenin devrimleri:

Saltanatın kaldırılması,

Ankara’nın Başkent olması,

Cumhuriyet’in ilanı 29 Ekim 1923.

Anayasanın kabulü,

Halifeliğin kaldırılması,

Şapka ve Kıyafet Kanunu,

Lakap ve Unvanların kaldırılması,

Soyadı Kanunu,..

Laiklik ilkesinin kabulü,

Şeriye Mahkemelerinin kapatılması,

Mecellenin kaldırılması,

Türk Kanuni Medenisi ve

Türk Ceza Kanununun kabulü!

Takvim, saat ve ölçülerde değişiklikler,…

Tekke ve zaviyelerin kaldırılması,

Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi,

Medreselerin kapatılması,

Öğretimin birleştirilmesi,

Maarif Teşkilatı hakkında kanun,

Millet Mekteplerinin açılması,..

Ve Harf Devrimi…

Türk Tarih ve Dil Kurumunun kurulması…

Dil Devrimi, Üniversite Reformu.

Aşar vergisinin kaldırılması,

Kabotaj Kanunun kabulü,

Toprak Reformu yapılması…

Ticaret ve Sanayi Odalarının kurulması,

Sanayii Teşvik Kanunun kabulü

Ve diğerleri….

İç isyanların başlaması ve bastırılması,

İstiklal Mahkemelerinin olaylar üzerine gitmesi ve devlet yapısının sağlamlaştırılması…

Demir yolları, fabrikalar, limanların ve yolların yapılması,

İç ve Dış ticaretin geliştirilmesi,

Cemiyet’i Akvam’da yer alış…

Mustafa Kemal’e Cemiyeti Akvam’a (BM) girmek için başvurulmasını önerilir.

Hemen yanıt verir:

“Hayır! Biz savaşın galip tarafıyız.

Onlar bizi davet edecekler, işimize gelirse BM gireriz”.

Çok geçmez davet gelir…

Türkiye Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler) üyesidir artık:

Bir sıradır bu gider de gider…

Cumhuriyet her 29 Ekimde bir başka coşku ile kutlanır.

Hele onuncu yılda coşkuların en anlamlısı yaşanır…

Bir insan ömrüne sığdırılamayacak kadar büyük işler, olaylar, devrimler….

Bir ulusun tüm yükünü sırtlayan bir büyük yürek…

Bütün ulusun kaderini kendi kaderi kabul eden bir büyük deha,

Bir büyük dava adamı

VE NİHAYET 10 KASIM 1938 SAAT 09.5 GECE…

ATATÜRK GÖZLERİNİ KAPAR DOLMABAHÇE’DE…

Artık aramızda yoktur ve Cumhuriyet Bayramları “O” olmadan kutlanacaktır.

II. Dünya Savaşı ve gelen çok partili dönem..

Oy kaygısı ile gelen tavizler…

Devrimlerin sinsice yok edilmeye çalışılması,

Gelinen nokta artık son duraktır.

Cumhuriyetin ilanı ve sonras;

Cumhuriyet’in kazanımlarına göz dikilmiştir.

Devrim karşıtı siyasi partiler iktidardadır.

Onlar için devrim yok, geriye gidiş, devrimleri tahrip etmek vardır

İlk bombayı Menderes patlatmıştır: ”Millet isterse şeriatı da getiririz” diye.

Çarşaflar, sarıklar, sakallılar, şalvarlar, poturlar ve peçeler gelecektir peşi sıra.

Tarikatlar sıraya girer; Nakşibent, Kadiriler, Pilavoğlu, Süleymancılar, Nurcular…

“Orduları yedek subaylarla idare ederim” denilmiş,

Yürüyen Profesörler “Kara Cübbeliler” denilerek aşağılanmış,

Muhalefet ve demokrasi hiçe sayılmış baskı rejimi kurulmuş,

İşte hal böyle iken:

27 Mayıs 1960 sabahında İhtilal olmuştur…

Yeniden yapılanma; Kurucu Meclis,

Yassı Ada duruşmaları, siyasilerin yargılanması.

Gelen üç idam ve yeniden demokrasiye dönüş…

“Gözlerimin içine bakın ne dediğimi anlarsınız” tahrikleri…

Hazmedilemedi demokrasi, gençlik hareketleri ve siyasi klikleşmeler,

Sokak aralarında vuruşma, kapalı yerlerde hır gür

Yurtiçinden olduğu kadar yurtdışından kışkırtma;

Halklara özgürlük” ve “Tam bağımsız Türkiye” sloganları!

Karşı çıkışlar, tartışmalar, kamplaşmalar,

Vuruşmalar…

Sıkıyönetim,

Sıkıyönetim Mahkemeleri;

İdamlar ve askeri darbeler…

Çok partili sisteme rağmen, bir türlü istikrar sağlanamıyor.

Gençler arasında çatışma, aydınların öldürülmeleri,

Sağ ve solda ideolojik cepheleşme, klikler ve bölünmeler…

Polislerle, öğretmenlerde ayrı ayrı dernekler; sağ ve sol!

Yani Pol-Bir, Pol-Der!

Tekrar sıkıyönetim ve tekrar darbe…

Her darbe içinde bin bir türlü oyun….

Siyasi söylemlerin değişkenliği,

Siyasetçilerin vurdumduymazlığı…

Bir Cumhurbaşkanını altı ayda seçememek….

Ülke kaynar kazan; MİT, MOSSAD, KBK VE CIA

İngiliz, Alman gizli servislerinin tertipleri

Yunanistan kamplarında yetiştirilen teröristler…

Her geçen gün, her geçen yıl meydana gelen, getirilen,

Kalleşçe oyunlar

Kapitalist düzenin, aman vermeyen sarmalı…

Kahramanmaraş ve Sivas katliamları,

Yozgat, Çorum ve diğer yerlerdeki kıyımlar…

Dizi dizi tarikat ve cemaat;

Menzilciler, İskenderpaşa, Gülenciler ve İsmailağacılar,

Bu kadarla kalsa, daha neler neler…

PKK’nın eli kanlı lideri Öcalan’ın yakalanması…

Yeni siyasi oluşumlar…

“Şiir okudum hapse atıldım” diyen Lider’e uzatılan el,

Ve sonrası…

Cumhuriyetin değerlerini alaya alan konuşmalar:

Türk’üm diyemeyen bir liderin “Ben Tükiyeli Müslüman’ım!” demesi

Ve ”Ben tekkeye değil dergâha gittim” diyerek

Milli Eğitim sistemi ile alay etmesi…

“İstanbul’u Medine yapacağız” söylemi ..

Beklenmedik zamanda kazanılan seçim ve bu liderin

Yani R. Tayyip Erdoğan’ın Başbakan oluşu!

Genç cumhuriyete karşı kin dolu konuşmaları:

“Bütün Okullar İmam hatip olacak”,

“Cumhurbaşkanının imam hatipli olacağı günler yakındır

“Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür” sığ görüşü,

“Milli Piyango zülümdür” iddiası ile ortaya çıkışı.

Ve sonra da:

“Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” çirkinlemesi,

Ve nihayet “Milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” sözleri…

Oysa Mustafa Kemal politikacılar için şöyle diyordu:

“Politikada insanların ne karakterde olduklarını bilmek ve ona göre

Kendilerinden faydalanmaya çalışmak lazımdır”…

Demek ki arayışlarında haklıydı…

Bir başka sözü ile de gerçeğe parmak basıyor, şöyle diyordu:

“Kahramanı kadar gafili de haini de çok olan bir milletiz”

Ne kadar isabetli bir söylemdi söylenen 1922’de.

Türk olmaktan öğünüyor ve şöyle diyordu:

“Hayatta yegâne varlığım ve servetim TÜRK olarak doğmamdır” derken…

Devleti yönetenler “TÜRKÜM” diyemiyordu.

Şimdi O’nun koltuğunda oturan Abdullah Gül’de:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu geldi” ve

“Laik sistemi kesinlikle değiştirmek istiyoruz”  demekte beis görmüyordu.

Birkaç yıl sonra Cumhurbaşkanı seçiliyordu!

İktidar dizginleri eline geçirmiş, at koşturmaktadır.

“Bildiğim bildim, çaldığım düdük” havasında her istediğini yapmaktadır.

Muhalefeti dışlamış, halkı soyutlamış,

Bizden olanlar ve olmayanlar diye ayırmış,

Bu yetmemiş, gençliği;

“Kindar ve Dindar gençlik olarak yetiştireceğiz” diyerek ateşe benzin dökmüştür.

Para bulmak kolay anlayışı ile hareket edilmiş,

Özelleştirme adı altında Cumhuriyetin kazanımları

Yerli yabancı işbirlikçilere peşkeş çekilmiş, topraklar satılığa çıkarılmıştır.

İstiklal Marşı okunulurken ayağa kalkılmıyor,

Andımızın okunması yasaklanıyor.

Bayramlarda Atatürk heykeli önünde anma töreni yapılması istenmiyor

Yapılacaksa da en az indiriliyor…

Ordu sağından solundan budanarak tanınmaz hale getirilmiş,

Yalan dolan, uydurma belgelerle

Anlı şanlı komutanlar hapislere atılmıştır…

Binlerce vatan evladının canını alan PKK terör örgütüne el uzatılmış,

Bu örgütü yok etmek için canını dişine takan komutanlar hapse tıkılmıştır.

Kanlı Katil ÖCALAN’I Türkiye’ye getiren Komutan

Milletvekili seçildiği halde hapiste tutulmaktadır.

Balyoz ve Ergenekon diye davalar uydurulmuş,

Aydınların ve paşaların tepelerine binilmiştir.

Son haber; yıllardan beri okunan ANDIMIZ kaldırılmış,

Türban kamuda serbest bırakılmıştır.

Cumhuriyet kuranlardan iki önemli İsme: İKİ AYYAŞ denilmiş,

Manevi şahıslarına hakaret edilmiştir,

Bu gidişle edilmeye de devam edilecektir…

Ülke bölünmeye doğru hızla gitmektedir.

“Eyalet sistemi neden olmasın” denilebilmekte,

Mısak-ı Milli yerine BOP projesine sadık kalınmak istenmekte,

TOKİ ile resmi vurgun yapılmakta,

B2 lerle toprak sahipleri perişan edilmektedir.

Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” söylemine inat;

Bütün komşularla ters düşülmüş,

Ülkenin onuru ayaklar altına alınmıştır.

Sorunlar yumak yumak ülkede:

Haklı haksız tüm söylemler gözardı edilmekte,

Dikkate bile alınmamaktadır.

Halk yılgın, halk perişan, basında sansür,

Medya patronları uşaklaştırılmış, korku dağları bekliyor…

Sorunların haddi hesabı belirsiz…

Atatürk’e de kulak veren yok.

Oysa Norveçliler çocuklarına;

“Bir problemle karşılaştığınızda Atatürk gibi düşünün” demektedir.

Kadir bilenler de var, bilmeyenler de!

Laikliği kaldıracağız diyenler iş başında…

Cumhuriyeti Kuran’a sadece Mustafa Kemal denilmekte,

Atatürk demekten ısrarla kaçınmaktadırlar nedense!

O yüce insan çok uzun yıllar önce olacakları görmüş ve:

“Hiçbir ülke yoktur ki kendi içerisinde bizim kadar çok hain yetiştirebilsin” demiştir.

Cumhuriyeti kuranların alkışa ihtiyacı yoktur.

Onlar işi bilenlerin kalplerinde, beyinlerinde yerlerini almıştır.

Ama bir de Dünya markası UNESCO vardır.

UNESCO örnek aldığı Mustafa Kemal’i

Doğumunun 100. Yılında şöyle tanıtmaktadır.

“Uluslar arası anlayış ve işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş,

Üstün bir kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci,

Sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder,

İnsan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca

İnsanlar arasında renk, din, ırk ayrımı göstermeyen eşsiz bir devlet adamı,

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu”…

Mustafa Kemal yüzyılın dahi adamıdır.

Ülkenin değerini bilmeyenler

Mustafa Kemal Atatürk’ü nasıl değerlendirebilir ki?

İŞTE BU KOŞULLAR ALTINDA

CUMHURİYET BAYRAMI KUTLANMALI MI? diye soruyorum.

Ama bir Cumhuriyetçi olarak,

Hangi hengâmeden geçersek geçelim Cumhuriyet Bayramını kutlamalıyız.

Tüm Cumhuriyetçilerin Cumhuriyet Bayramını yürekten kutluyorum.

Türküm diyemeyenlerin inadına:

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Diye bağırıyorum.

YAZAN: İbrahim Balcı

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)