Son Dakika Haberler
“width=“1293

Dalyancılık. İbrahim BALCI

Dalyancılık. İbrahim BALCI
Okunma : 3.503 views Yorum Yap

Eski çağlardan günümüze kadar gelen önemli bir meslektir dalyancılık ve dalyan balıkçılığı. Dalyancılığı kimler ne zaman buldu ve uygulamaya koydu bunu saptamanın imkânı yok. Ancak günümüze Rum balıkçılardan geldiği bilinmektedir. Çünkü Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar çoğunlukla dalyancılıkta Rumlar ilk isimlerdi ve pek çok dalyanın sahip ve reislerinin Rumlar olduğu bilinirdi.

Üç tarafı denizle çevrili olduğu için ülkemiz balıkçılığın her çeşidine, dolaysıyla dalyancılığa da çok elverişlidir. İç kısımlara gidildiğinde küçüklü büyüklü bir hayli gölün bulunması da dalyancılık acısından hayli önem taşımaktadır.

Deniz sahilinin olduğu yerde elbette ki kara parçası; girintiler (koy) ve çıkıntılar (burun) da olacağına ve denizde de canlı bulunacağına göre tabii ki balıkçılıkta olacaktı, balıkçılığın bir dalı olan dalyancılıkta! Balıkçılık önemli bir denizcilik mesleğidir.

Balıkçılık; ağ balıkçılığı, olta balıkçılığı, dalyan balıkçılığı, zıpkın balıkçılığı ve kültür balıkçılığı v.s. gibi kategorilere ayrılır. Balıkçılar tarafından tercih edilen daha ziyada ağ balıkçılığıdır. Ağ balıkçılığının da pek çok türü vardır. Tekir ağı, dip ağı, hamsi ağı, palamut ve torik ağı, Istakoz ağı, marya ağı, kılıç ağı, uzatma ağı, kalkan ağı vesaire…

Zamanla, diğer sanat dallarında olduğu gibi balıkçılıkta da silinip giden, kaybolan, unutulan ve nostalji olarak hatıralarda kalan meslekler oldu. Örneğin; Zıpkın balıkçılığı yani kılıççılık kaybolup gitti! Dip ağcılığını yapan yok, gitti gidiyor! Saçmacılık/serpmecilik hayallerde! Dalyancılık ve dalyan balıkçılığı da kaybolmak üzere! Güçlükle de olsa birkaç dalyan direnebiliyor zamana! Deniz ve göl olan yerlerde dalyancılık yapılıyordu. Günümüzde göl dalyancılığından hiçbir haber yok. Deniz dalyancılığı da son yıllarını yaşıyor gibi!

İstanbul dalyancılıkta en önemli merkezlerden biriydi. Sadece Sarıyer ilçesi sınırları içinde kalan sahil şeridin de 20, Beykoz ilçesi sahil şeridinde de 13 dalyan yeri bulunmaktadır. Bu arada Bebek, Küçük Bebek, Salıpazarı ile Karaburun dalyanlarını da sayarsak İstanbul’un Rumeli yakasında 24, Anadolu yakasında 13 olmak üzere Boğaziçi ve yakınlarında toplam olarak 37 dalyan vardı. Marmara denizi, Çanakkale ve Karadeniz’in bir kısmındaki dalyanların sayısı ise 89 olduğuna göre, demek ki mevsiminde 150 ye yakın dalyanın faaliyette bulunmakta olduğu görülür.

Dalyanlar değişik isimlerle anılır. Örneğin gibi… Şira dalyanı, Kurtağzı dalyanı, Kırma-Kepasti dalyanı, Çekme Dalyanı, Çökertme Dalyanı, Çit veya Kutra dalyanı
Dalyancılık dünden günümüze kadar gelebildi. Balıkçılıkta teknoloji en üst seviyeye ulaşmasına rağmen dalyancılıkta kıpırdama bile olmadı. Yüzlerce yıl önce nasıl yapılıyordu ise yine aynı şekilde, aynı kural ve yöntemle, aynı yerde ve aynı malzemeler kullanılarak yapılıyor. Geçen yıllar dalyancılığa hiçbir yenilik getirmemiş! Zaten dalyancılık kaybolmak üzere! İstanbul’da kala kala üç dalyan kaldı!

Balıkçılıkta “Tembel balıkçı dalyancı olur” diye bir deyim vardır. Biraz da böyledir, yani yerinde edilmiş sözlerdir. Bu tür sözler boşa söylenmez. Kesinlikle bir olaya vurgu yapmak için söylenir. Gerçekten dalyancılık balıkçılığın en durağanıdır. Her sene, aynı yerde, aynı malzemelerle, aynı şekilde, aynı kurallarla ve hemen, hemen aynı kişilerle yapılır. Bu nedenle olacak ki tembel meslek olarak kabul edilir.

Zamanında hayli getirisi olan dalyancılık eski özelliğini kaybettiği içindir ki artık fazla ilgi görmüyor. Böyle olduğu içindir ki eskisi gibi fazla dalyan kurulmuyor.

Dalyancılığın da mevsimi vardır. Kışın yapılan dalyancılığa “Kasım dalyancılığı” denir ve kasım, aralık, ocak aylarında yapılır. Boğaziçi’ndeki tek kış dalyanı Filburnu dalyanı idi. Yaz aylarında yapılan dalyancılığa ise yaz dalyancılığı denir ve mayıs, haziran, temmuz aylarında yapılır.

Dalyan çeşitlerini de saptamanın yararı var. Örneğin; Şira dalyanı, Kurtağzı dalyanı, Kırma-Kepasti dalyanı, Çekme dalyanı, Çökertme dalyanı, Çıt veya Kutra dalyanı gibi isimlerle anılır dalyanlar. Her dalyanın ayrı işlevi vardır. Örneğin; Şira dalyanı en büyük dalyandır. Kuruluşu basittir. On üç direk ve beş ağdan oluşur. Direklerin her biri için demir kullanılması gerekir. Dalyan büyükse “Tam Şira”, küçükse “Yarım Şira” olarak isimlendirilir. Şira dalyanı için altışar tonluk iki mavna, biri bir tonluk ve diğeri yarım tonluk olmak üzere iki sandal şarttır. Ayrıca bir reis, bir reis yardımcısı ve 23 tayfadan oluşur. Tabii ki sıra ile nöbet direğinde bir tayfa gözcü olarak nöbet tutar. Şira dalyanları aslında orkinos dalyanıdır ama torik, palamut, kılıç, uskumru ve benzeri büyük balıklar da avlanır.

Kurtağzı dalyanı, aynı zamanda, aynı şekilde ama boyutları farklı olan iki dalyanın kurulması ile meydana gelir. Bu dalyanı kurmak, derinliğine göre on ile on sekiz metre uzunlukta yirmi beş ile otuz direk ve kazığa ihtiyaç vardır. Direklerin her biri için bir demir kullanılması gerekir. Beş tonluk iki mavna ve yarım tonluk bir sandal her zaman hazır bulundurulur. Reis dahil tayfalarla birlikte 14 kişiden meydana gelen mürettebata sahiptir. Kurtağzı dalyanında uskumru, kefal, lüfer, hamsi, izmarit, çinakop, istavrit, gümüş, palamut ve torik avlanır,

Kırma veya Kepasti Dalyanı, Kurtağzı dalyanı gibi iki dalyan olarak kurulur ama daha küçüktür. Reis dâhil 9 kişilik çalışanı olur. Bu dalyan için dört tonluk bir mavna her biri yarım tonluk iki sandala ihtiyaç vardır. Bu dalyanda kefal, uskumru, lüfer, palamut, torik avlanır.

Çekme dalyanı büyük bir alana yayılır ama esas kapatılmış olan alan 30 kulaç uzunluk ve 24 kulaç genişliktedir. Hatta çoğu kez 24×24 olarak sığ yerlerde kurulur. Kefal dalyanı olarak bilinmesine rağmen zaman zaman lüfer, nadiren de levrek ve uskumru avlanır
.

Çökertme dalyanı her yerde kurulmaz ve kullanılmaz. Gerekli görüldüğünde kıyılarda belirli bir süre için kullanılır. Bu dalyan kurulurken direkler/kazıklar kullanılmaz. Bir yanı kıyıya bağlanır üç yanına da denize demir atmış sandallara bağlanır. Bu dalyan daha ziyade kefal avcılığı için kullanılır ama zaman zaman gümüş ve uskumru da avlandığı olur.

Çit veya Kutra dalyanı, kıyılara yakın göl veya denize bağlantısı olan küçük göllerin kanallarına kazıklar ve sırıklarla kurulur. Geçici bir dalyandır. Mart ayından itibaren göçmen balıklar çoğalmak içir sakin ve tuzlu-acı su ararlar. Böylece balıklar denizle bağlantılı olan deniz ve sulara, dere ağızlarına giderler. Havyar dökmek/yumurtlamak için veya kötü ve soğuk havaların kendisini hissettirmeye başladığı zaman yerlerinden ayrılacaklarından avlanmaları için dalyan kurulur. Çit/Kutra dalyanında denize açılan dört kapı bulunur. Bu kapılar Mart ayından mayısa kadar açık bırakılır. Kefal, lüfer, dere pisileri, levrekler ve benzeri diğer balıklar serbeste göle veya dereye girerler ve yaşarlar. Mayısın sonundan itibaren kapılar kapatılır ve gölü terk etmeğe başlayan balıklar yakalanır.

Boğaziçi’nin Rumeli yakasında; Karaburun dalyanı, Kilyos dalyanı, Uzunya dalyanı (Yeni dalyan), Marmaracık dalyanı, Öreke dalyanı, Bağlaraltı dalyanı, Büyükliman dalyanı, Karataş (Mavramoloz) dalyanı, Sırataş dalyanı, Otuzbirsuyu dalyan, Telli Tabya dalyanı, Pazarbaşı dalyanı, Mesarburnu dalyanı, Bülbül Sokağı dalyanı, Barutçubaşı (Kirka) dalyanı, Büyükdere dalyanı, Çayır (Çayırbaşı) dalyanı, Kefeli dalyanı, Kalender dalyanı, Yeniköy dalyanı, İstinye dalyanı, Bebek dalyanı, Küçük Bebek dalyanı, Salıpazarı dalyanı; Anadolu yakasında; Üsküdar dalyanı, Çengelköy dalyanı, Vaniköy dalyanı, Kanlıca dalyanı, Topbaşı dalyanı, Karacaburun dalyanı, Beykoz dalyanı, Beykoz Kasırönü dalyanı, Umuryeri dalyanı, Anadolukavağı dalyanı, Filburnu dalyanı, Anadolufeneri dalyanı ve Soğan Adası dalyanı olmak üzere 37 dalyan vardı (Bazı dalyanların isimleri halk arasında değişiktir).

Dalyan yerleri sahiplidir. Sahipli olmayan yerlere dalyan kurulmaz, izin verilmez kurulmasına. Dalyanların kurulduğu yerler sahil boyları ve göllerdir. Leb-i derya olarak bilinen bu yerler devletten satın alınarak kurulur. Tapu alınırken, devletçe önemli bir kayıt düşülür, Örneğin; dalyan yerini alana tapusu verilirken üç yıl ya da beş yıl veya on yıl arka arkaya dalyan kurulmazsa tapu geçerliliğini yitirir gibi kayıtlar da konulur. Nitekim bu kurala uyulmadığı ve dalyanlar belirli süreler içinde kurulmadığı için dalyan yerlerinin tapuları geçerliliğini yitirmiştir. Sarıyer ilçesi sınırları içinde Yeniköy, İstinye, Büyükdere, Mesarburnu, Bülbül, Kefeliköy gibi dalyanlar kurulmadıkları için özelliklerini kaybetmişler ve sahiplerinin ellerinden çıkmışlardır. Bülbül dalyanı açık bir örnektir.

Dalyan sahipleri de reisleri de namlı kimselerdir! Filburnu Dalyanı Ömer Bey ve Kamil Bey, ,Büyükliman ve Pazarbaşı dalyanı Hamamcıoğlu Nuri Bey, Bülbül dalyanı Sabih Bey, Beykoz dalyanı Hüseyin Bey, Bağlaraltı dalyanı Ahmet Bey (Merter), Beykoz Kasır dalyanı (Uzunbahçe dalyanı) İsmail Bey hala unutulmayan hatırlanan dalyan sahipleridir.

Dalyan sahipleri değişse de reisleri kolay kolay değişmezdi. Çok şöhretli dalyan reisleri vardı. Bu reislerin şöhretleri nesilden nesile anlatılır, hatıraları yaşatılmaya çalışılır. Hepsi de dalyancılıkta ekol yaratan adamlar olarak isimlerini efsaneleştirmişlerdir. Bu konuda sıralama yapmaya gerek yok, tespit edebildiklerimi sayarsak; Mustafa Reis (Torlak) Karataş dalyanının unutulmaz reisidir. Tam yirmi yıl bu dalyanı kurmuş ve yönetmiştir. İğne Ada dalyanı önemli çiroz dalyanlarından biriydi ve İbrahim Reis (Menekşe) yıllarca bu dalyanın reisliğini yaptı. Polis Ada dalyanında Mehmet Menekşe, Seroz dalyanını Rumelikavaklı Ömer Reis (Terzioğlu), Malatra dalyanına Çivili’nin Mehmet Reis, Roke dalyanına Sefer (Reis) Deniz, Karaburun dalyanına Ameşin Şakir Reis (Bayraktar), Bağlaraltı dalyanına önceleri İbrahim Menekşe sonraları oğlu Akber (Ekber) Reis (halen devam ettiriyor), Büyükliman dalyanı Cemil Reis (Çelikkıran), Filburnu dalyanına Adem Reis (Kan), Beykoz Dalyanı Hüseyin Subaşı, Pazarbaşı dalyanı Andriko Reis, Bülbül dalyanı Yeniköylü Sokrati Reis ve sonra Tahir Reis (Akçağlar) dalyancılık mesleğinin unutulmaz isimleridir.

Dalyancılıkta herkes birbirini tanır. Reislerin bir haber uçurması toplanmalarını sağlar ve dalyanı kurmaya koşarlar. Dalyancılıkta zorluk dalyanın kurulması ve sezon kapandığında dalyanın kaldırılmasıdır. Aslında dalyan tayfalarının hepsi aynı derecede usta değildir. Çünkü dalyan kurmakta maharet ister. Bazı tayfaların hiç beceresi olmaz, bunlar sadece balık dalyana girdiğinde ağların ellenmesi, balıkların taşınması, satışa gönderilmesi işlerinde çalışırlar. Becerikliler ise zamanla reis yardımcısı ve reis olurlar. Bunlar da aslan payını alanlardır.

Dalyancılıkta zor iş dalyan kurmak ve kaldırmak olduğu gibi birde nöbet işi vardır. Nöbetçi gözcülük görevi yapar. Gözcü sırası geldiğinde nöbet direğine çıkar ve balık bekler. Balığın ağızdan içeri girip girmediğini takip eder. Saatlerce sürer bu bekleyiş. Bu süre içinde nöbetçi kendisine yine bir dünya kurar ve burada yaşar, ömür tüketir. Bütün gücü ile okulunu bitirmeye çalışır ama bitiremez ayrılır okuldan, iş tutmak ister beceremez, çeşitli işlerin peşinden koşar dikiş tutamaz bir yerde. Yapar askerliğini gelir, yeni bir iş tutar beğenmiştir yeni işini, üç beş kuruş kazanır, evlenmek ister. Arayın bulun bir kız der anasına, kısa sürede evlenir, baş göz olur. Çocukları olur, onları büyütür, okutur ve adam olmaları için çalışır. Efkârlanır nöbet direğinde yakar bir sigara üfler dumanına havaya, başı bir an için döner ve kendine gelir. Kurduğu dünyanın bir anda yok olduğunu görür, hayal âleminde yaşadığını anlar. Söver talihine ana avrat, küfreder şansına ağız dolusu. Hayal âleminde yaşarken, bir balık sürüsünün geldiğini, tam ağızdan içeri girerken geri döndüğünü gördüğünde küfrün daniskasını söyler. Makineli tüfek gibi sayar döker içindekileri. Balığa küfreder, şansına söver. Balığın dalyan ağzından içeri girdiğini gördüğünde, biraz bekler, sürü tamamlanınca elindeki ipi çeker ve ağzı kapar. Ağzı kapaması ile birlikte dışarıya bağırır, ya da ıslık, çalar. Varsa düdüğü çalarak dışarıya haber verir. Tayfalar koşar adım mavnaya dolarak dalyana gider ve yanlamasına dalyan ağını ellemeye başlarlar. Sona gelindiğinde balıklar çavalyelere alınır ve sonrada satışa gönderilir. Çok balık alınmışsa tayfaların keyfine diyecek yoktur.

Büyük balıklar, örneğin; torik, kılıç, orkinos avlandığında, dalyanın rıhtımına bırakılır. Halk büyük bir zevkle seyreder durur pazarlanacak balıkları. Bu durumu ile Bülbül dalyanı en önemli dalyandır.

Dalyan mağazası tayfaların otelidir. Burada oturur, yatarlar; burada yiyip içerler, burada günlerini geçirirler. Burası biraz da miskinler tekkesi gibidir. Tek işleri kulaklarını dalyan nöbetçisinden gelecek sese odaklamaktır. O ses onlar için servettir, gündür, güneştir, hayattır, varlıktır her şeydir.

Dalyanlar artık yok olmaya başladı. İstanbul’da sadece iki üç dalyanın varlığını koruması bunu göstermektedir. Yani bir işkolu kaybolmaktadır. Balıkçılığın bu durağan sanatı da unutulmaya kaybedilmeye yüz tuttu. Artık dalyancılık, dalyan balıkçılığı denildiğinde hatıralara başvurulacak ve nostalji olarak eskiye dönülecek ve arayışlara girilecektir.

Ne olursa olsun dalyancılık da son günlerini yaşamaktadır. Bir iki hevesli dalyan sahibi ve reis de olmasa Filburnu, Beykoz ve Bağlaraltı dalyanları da kapanıp gidecektir. Böylece geçmişin karanlık dehlizine bir meslek daha girerek gözden kaybolacaktır.

05.03.2012

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)