Son Dakika Haberler
“width=“1293

Elma şekeri yerine seçim..İrfan Kaban

Elma şekeri yerine seçim..İrfan Kaban
Okunma : 1.453 views Yorum Yap

imageYaşam kalım savaşı insanın benzemezmiş hayvanınkine! Tanık olmasaydık boğazda karşıya yüzen domuz sürüsüne derdim ki; domuzun da çok şeyine…
Umurunda olmalıymış,nesli için meğer gerekliymiş çevreciler…

Yerelden ziyade genele atıf bir seçim…Küçük değil yani daha büyük düşüneceksin! Oğlu askere gitmiş ananın komşusuna ballandırarak anlattığı oğlunun rütbesi fıkrasını bilirsiniz;hani şu generalden büyük rütbe meselesini…O kadar büyük düşüneceksin işte…
Mesele seçim değil yani mesele büyük olanı düşünmekte…

Kullanılan oylarına bakıyorum memleketimin,diğer anlatımla seçim manzarasına:Sen,ben,onlar derken çat kapı Konfüçyüs damlıyor.
Konfüçyüs diyor ki;
“Bir devlet aklın ilkelerine göre yönetiliyorsa,düşkünlük ve yoksulluk yüz karasıdır.”
-Hiç aynaya bakmaz mısın?
Konfüçyüs diyor ki;
“Bir devlet aklın ilkeleriyle yönetilmiyorsa,o zaman da zenginlik ve şan utanç verici şeylerdir.”
-Zenginlik ve şan ortada,hiç sıkılmaz mısın?
Yine de büyük düşünmeye takılıyorum,dört-beş ayda alınan generalden büyük rütbe meselesine yani…

Bu kere Hz. Ali’nin sözü geliyor hatırıma: ” yetimler anadan babadan değil,ilim ve ahlaktan yoksun olanlardır.” Çağlar öncesinden söylenmiş fener gibi söz diyorum. Diyorum da bir başka sözü geliyor hatırıma: “Bilmeyenin konuşması kadar bilenin susması da çirkindir.”…
Velhasıl ilginç seçim oldu. Bilmeyenler konuştu,bilenler sustu.Gümüşle altın arasında bir şey işte… Oy pusulasında bir seçeneği işaretlemek diğerlerinden vazgeçmek oluyor.Kim nelerden niye vazgeçti? Aziz Nesin sen kahin misin nesin? Sorgulamamız gereken bir şey olsa gerek ama devlet yapmak yine de bambaşka bir şey…
Balkon konuşması ve devlet yapmak! Şeyh Edebali’ye ait olduğu söylenen sözlerle cuk oturuyor: “Acizlik bize,yanılgı bize;hoş görmek sana. Geçimsizlikler,çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize;adalet sana…” Hepsini yazmayacağım ama şunları yazmadan da duramam:”Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma…”
CHP’nin başına aldığı yeni takısıyla geliştirdiği seçim stratejisine bakıyorum ve geçirgen parti kimliğini tespit ediyorum.Bu göstermiş olduğu adaylarla,söylemlerle hatta sembollerle hatırlardadır.Olabilir. Olabilir de,benim takıldığım niceliksiz bir nitelik ve niteliksiz bir niceliğin flörtleşmesinden sonuç beklentisinin varlığıdır.Niceliksiz bir nitelik söz konusudur çünkü geçirgen parti kimliğine bürünüş olaya örgütü katma zekasından yoksun pratik şeklindedir. İstanbul olarak bakıldığında ise niteliksiz bir nicelik söz konusudur ki,sırf oy oranı hesabıyla anakent adayı çıkarılmıştır.Eleştirdiğim şey geçirgen parti görüntüsü değil ama uygulamadaki yanlışlardır.CHP’nin çıkışı sistemin evrensel gereksinime denk bir çıkıştır ve evrensel davranış CHP’nin öteden beri uygulama alanındadır.Bu boyutuyla da ileri hamledir ve önemli mesajdır.Peki bu seçimde başarılı olmuş mudur?Hayır. Ama unutulmaması gereken “ortanın solunun” da ilk girdiği seçimde başarılı olamadığı gerçeğidir.Bu geçirgen parti imajı parti içinde şimdi olduğundan çok daha sert tepkiyle karşılaşabilirdi ancak AKP’nin devlet yapma anlayışı imdada yetişti.Hatırlanacağı gibi “ortanın solu” ayrışmaları da beraberinde getirmişti. CHP’nin bu seçiminden çark edeceğini sanmıyorum.Aslında varsayılan tanımlamayla potansiyel olarak sol olması gereken toplum kesimlerinin bu yoğunlukta düzene oy vermesi yani çıkarını düzende algılaması tarihsel bir komedidir ve açıklamasını en güzel Aziz Nesin yapmıştır. Kendi durumuna gülmek,ya olağanın ötesinde kendini aşmış olmanın veya algı yoksunluğunun neticesidir.

İnsan ötekisiyle berikisiyle günlük işlerinin hayhuyunda yani toplumsal ilişkilerinin toplamında kişilik oluşturur.Varlaşır.Bu ilişkileri kabaca iki başlığa oturtacak olursak, zorunlu ilişkilerini ve gönüllü ilişkilerini görürüz.Zorunlu ilişkileri ekonomik ilişkileridir.Gönüllü ilişkileri ise düşünsel ilişkileridir,ruhsal ilişkileri de diyebiliriz.Belki aynı oyu paylaştığım çoğu seçmenden farklı olarak her iki ilişkinin de bilinçli bir ilişki olduğunu düşünüyorum çünkü bilinç kiloyla değil algıyla ölçülür.Bu seçim en keskin biçimde insan ilişkilerinin niteliğinin ve bu kalitelerin ulaştığı niceliğin tespiti olmuştur. Aslında siyasal iktidar seçimden önceki büyük şehir düzenlemeleriyle karşı nitelik alanını kuşatma yoluna gitmiştir.Belde belediyelerinin kaldırılması da aynı hareket tarzının ürünüdür.Girişim hegemonya alanını genişletme girişimidir ve işin başından itibaren asla adil değildir.

Ülkemizde iki tür memurluk vardır:Biri hepimizin bildiği devlet memurluğu, diğeri ise geleneksel toplum memurlarıdır.Emperyalist ülkelerin bayıldığı memurlar ikinci kategoride olan memurlardır.Ve ne yazık ki ülkemizde bunların sayısı hayli kabarıktır.Yine de bir şey var ki, zorunlu ve gönüllü ilişkiler durağan değildir,hareket halindedir.Bu nedenle geçirgen parti olmak avantaj elde etmektir.

İktidara muhalif olan çoğu insanın niye seçmenlerin bir kısmı böylesi seçim yapabiliyor şaşkınlığı var. Gayet basit,sorumsuz inanıyorlar.Öyle inandıkları için sorumlu tutulamayacaklarını biliyorlar. Çünkü balık almak balık tutmak zahmetinden kurtarır.Aslında sorumsuz inanma,sorumluluk almaktan kaçmanın yoludur.Yoksa Hattileri niye Hititler yönetsin ki?İnançsal değerleri sıralayarak dilenen dilenciye ben bir hırsızım al şu parayı dediğinizde parayı alır ve yerinizin cennet olması duasını eder. Çünkü gerçekten inançlı kişi dilenmez.Ama dilenci inancı kullanmak ihtiyacındadır.

Katolik kilisesinin bahçesinde karşı kaldırımlarda iki dilenci dilenmektedir.Biri lütfen Katolik’e bir yardım diye dilenirken diğeri Protestan’a yardım diye dilenmektedir.Tabi kiliseden her çıkan Katolik dilenciye para verir.Dindarlardan biri dayanamaz ve Protestan’a yardım diyen dilencinin yanına gidip: “Burası Katolik kilisesi ve sen Protestan’a yardım diye dileniyorsun,kimse sana yardım etmez ki, bak herkes karşıdaki dilenciye para veriyor.”der.Bunun üzerine dilenci karşı kaldırımda dilenen arkadaşına seslenir:”Mişel,Mişel! Adama bak bize ticaret öğretecek…”

Medeniyet korkusu eski bir korku.Canavara benzetilecek kadar da büyük bir korku. Dişi azmış çokmuş hikaye…Biz adına uygarlık diyelim.Şimdi, hep balık verilmiş,balık tutmayı öğrenmemiş olanlar uygarlıktan hoşnutsuz,gelişmelerden hoşnutsuz,çocuğunun hatta daha bebek olan torununun kendini aşacağını görüyor ve medeniyet yolunun kapatılmasını istiyor.Ne demiştik?Zorunlu ve gönüllü ilişkiler hareket halindedir ve hemen ilave edelim hareket değişim demektir.Yoksa iletişim yasakları niye sanıyorsunuz?

Bu seçim bana kapıları açık tutmak gerektiğini gösterdi ve içeri girme cesaretini de bir şekilde verebilmeyi…

İrfan Kaban

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)