Son Dakika Haberler
“width=“1293

Kadın olmak zor.Elfin TATAROĞLU-CHP KK MYK Üyesi

Kadın olmak zor.Elfin TATAROĞLU-CHP KK MYK Üyesi
Okunma : 932 views Yorum Yap

Kadın olmak zor… Hele ki bizim güzel memleketimizde daha da zor… Kadınların, toplumun en büyük ve en etkileyici dinamiği olduğunu farkına varan hükümetin son 10 yıldır uyguladığı “kadını şekillendirme” politikaları altında daha da zor…

Düşünsenize neredeyse her sabaha kadınlara yönelik bir telkin, uyarı vaya yönlendirmeyle uyanıyorsunuz. Efendim; evlenin, üç çocuk doğurun, mini etek giymeyin, dini bütün olun, şöyle oturun böyle kalkın gibi bir sürü tavsiye niteliğinde telkin hatta örtülü yaptırım…

Devlet ve diyanet kolkola kadınları bir hamuru şekillendirir gibi yoğuruyorlar… Mayanın tutacağı vakit gelecektir sabrıyla, ipek böceğinin kozasını örmesi gibi ince ince nakşediyorlar.

Bu nakışın son dönemdeki en önemli ilmeği, ilgili bakanlıktan “kadın” adının çıkarılmasıyla atılmıştır. Bakanlığın adı “Aile ve Sosyal Politikalar” olarak değiştirilmesi tesadüfi bir durum değildir… Burada kadının varlığı ancak aile içerisinde konumlandırılmış, aile olduğu müddetçe kadınlık misyonunun layıkıyla yerine getirileceği öngörülmüştür.

Bu öngörünün ilk somut göstergesi bugün basına düşen bir haberde gizli… Aslında gizli de değil açık saçık ortada… Bakan Fatma Şahin’in “hükümet politikası haline getireceğiz” dediği Evlilik Okulları projesi kapsamında verilen eğitimlerde ki satırbaşları ideallerindeki “kadın” figürüne dair birçok ipucu veriyor;

“Nikahsız yaşamak kadını soysuzlaştırır ve ahlaksızlaştırır…”
“Kadının çalışması aile bütçesine zarar verir…”
“Erkekler kızlık zarına önem verir, buna dikkat edin…”
“Evlilik öncesi birliktelik kınanmalı…”
“Otorite kaynağı babadır…”
“Feministler kadınlara zulüm yapmaktadır…”

Bunlar 2 günlük eğitimden basına yansıyan satır başları… Üzerine söylenecek söz çok fakat en önemlisi devletin diyanetle işbirliği yapıp yatak odamıza kadar gelmiş olması… Yani sabah uyanıyorsunuz ve baş ucunuzda ilk gördüğünüz “devlet” oluyor. Giyiminize, yaşantınıza, sosyal hayatınıza her alanda müdahale ediyor. Görünen o ki genç kızlarımızın makul bir zamanda vakitlice evlenip “kadın” olması caiz görülüyor.

Bireyler kadın olsun, erkek olsun muhafazakar olabilirler. İnsanların ne şekilde ve nasıl yaşayacağına biz karışamaz, karar veremeyiz. Lakin “kişiler” muhafazakar olabilir, “devlet” değil… Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması da bunun için zaruridir. Devlet bir kimlik olarak “muhafazakarlığı” giyinirse, toplumun bireyleri de istesin ya da istemesin buna ayak uydurmak zorunda kalacaktır. Bu durum da bireysel özgürlüklerin önünde ki en büyük engeldir.

Malum hepimizin bildiği bir söz vardır: “Bir bireyin özgürlüğü bir diğerinin başladığı yerde biter…” Ama bitmiyor işte… Devlet karışıyor, müftü karışıyor, kanaat önderleri(!) karışıyor… Karışıyor babam karışıyor… Kadının yaşamı adeta arap saçına dönüyor… Elleri, kolları, bedeni, zihni başkalarının sürekli baskısı altında…

Kadına dair onlarca sorun varken, kadının sadece bedenine ve medeni haline yönelik politikalar üretmek kısır ve hastalıklı bir tutumdur. Çok değil bundan 15 sene evvel Duygu Asena’nın yazdıklarını bugün yazabilecek feminist sayısı bir elin parmaklarını geçemezken, terazinin öbür yanında yüzlerce kadın yazar bu gidişatı görmezden gelmektedir. Hükümete yakın olmak kaygısıyla kadına dair her politikasını ayakta alkışlayan sivil toplum kuruluşları da cabası…

Sadece fikri ve vicdanı değil, bedeni ve iradesi de hür kadınlar hatta bireyler sosyal devletin ortak özlemidir.

Sizin namınıza başkalarının karar vermesine izin vermeyin…Kendinizi tutsak etmeniz dahi ancak kendi iradenizle mümkün olmalıdır… Kadın; kendine, bedenine, sosyal yaşantısına, giyim kuşamına, medeni haline ancak ve ancak kendi iradesiyle karar verebildiği zaman gerçekten özgür olacaktır…

Kadınların özgürce siyaset yapabildiği, yazabildiği, düşünebildiği, sevebildiği ve en önemlisi “yaşayabildiği” yarınlar umuduyla…

Kalın sağlıcakla…

(Elfin TATAROĞLU-CHP KK MYK Üyesi)

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)