Son Dakika Haberler

Bir O….. Çocuğuna Hitaben Yazılmıştır. Mustafa Balcı.

Bir O….. Çocuğuna Hitaben Yazılmıştır. Mustafa Balcı.
Okunma : 1.397 views Yorum Yap
Mustafa BALCI
Mustafa BALCI

Yani Osmanlı Çocuğu diyoruz.

Yaşadığımız Cumhuriyette kalelerin kaybedilmiş olduğunu biliyoruz.

Bizim medeni cesaretimiz, Mustafa Kemal öykümüz farklıdır.

Biz ölürüz.

Biz ki, bir meşale uğruna can vermiş ve verecek olan neferleriz. Bizi din ve ya Osmanlı gelenekleri ile karşılaştırmanız mümkün olmamalıdır.

Her hangi ortam ve şekilde bizi hangi kulvara çekseniz dahi biz sizin istediğiniz her kulvar ve şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz.

Nerede nasıl istiyorsanız!

Sayın Aziz Ergün rumuzu ile yazan Sayın Osmanlı vatandaşı.

Israrla sorduğum hiçbir yanıta ve yoruma cevap vermeyişinizi anlamıyorum.

Aynı soruyu gerçek isim olarak kabul ettiğim halde ki, tüm böyle bir yazıda gerçekler konuşulsun ve tüm olanaklar seferber edilsin diye yazmaktayım.

Sorum şu:

SİZ HANGİ CARİYEDENSİNİZ…

Bunun açıklamasını istiyorum!

Tüm yorumlarınızda Mustafa Kemal’e atıfta bulunarak mücadele vermektesiniz. Ezanın Türkçe okunuşunda eleştirmektesiniz.

2. c, sorum işe Tanrı uludur. Tanrı tekdir.

Sizce Tanrı ulu değimlidir. Tanrı tek değilmidir.

Yani düne kadar Kuran’ın herhangi bir yabancı dilde olması günah diyen sizler,  bugün nasıl oluyordu bütün dillerde kuran’ı çevirip yayınlıyorsunuz.

O zaman hangi doğrultuda yaşıyorsunuz.

Bugün Mustafa Kemal’i, İstiklal mahkemeleri ile yargılama cüretinizde bulunuyorsunuz. Kabul ediyorum.

Bugünkü koşullarda Silivri mahkemeleri de karşı devrim mahkemesi değimlidir.

Bu kadar net ve koşulsuz. Korkmadan cesurca..

Gücünüz kime yetiyorsa, veya siz nereye ulaşabiliyorsunuz. Ulaşabiliyorsunuz.

Gittiği yere kadar..

2.ci sorum şu.

MUSANIN ÇOCUKLARI KİMLER..

Sizce Musa’nın çocukları kimler ben de merak içerisindeyim..

Yoksa adamın biri yıllar önce yazığı eserlerden sonra kendisi içerideyken birileri…

5 yıl sonra…

Evet birileri Şovalye nişanı aldıklarında, yani  ….. ünvanı aldıklarında siz Musa’nın çocuklarını nerede arıyorsunuz…

Evet bir gün gelecek aynı istiklal mahkemeleri aynı koşullarda sizler bugün alternatif olarak kurduğunuz Silivri mahkemeleri gibi kurulacaktır.

Bu kaçınılmaz ve niha-i gerçektir.

Aynı koşullarda savaşacağız. Aynı mahkemelerde yargılanacağız. Bugün ben, yarın siz ve düşünceleriniz.

Yani bizler de en az sizin kadar dürüst ve cesur olacağız.

Siz ne yapıyorsanız aynısını yapacağız, bunda hiç şüpheniz olmasın…

Sayın Aziz Ergün bey…

Siz hiç Aziz adında bir Müslüman gördünüz mü?

Arkadaşlarınızdan araştırın eğer Aziz adnda biri varsa mutlaka gizli bir alt yapıda farklılık vardır. Bunlar kaçınılmaz gerçekler…

Neden diyorum. Meslek geleneğinden olacak ki. Aziz ismi kutsal bir isimdir ve geleneklerine bağlı olmayanlar bu ismi veremez.

Değilmidir ki, Osmanlı arşivleri sizinde kabul ettiğiniz ölçüde gerçek değerlerdir. Ve her şey kayıt altındadır…

Yazılarımız sataşma veya kavga halinde değildir.

Biz gerçekten ne yapacağımızı ve ne düşündüğümüzü yazıyoruz…

Ve bu satırları yazarken, sizin deşifre edilmeniz için yazıyoruz.

Kininizi kusarken, gerçeklerle yüzleşmeniz için yazıyoruz.

Saklı ve gizli değil tüm sorumlulukları alarak. Her türlü mahkeme karşısında Mustafa Kemal’i savunabilecegimizi . Kubilay’ı savunabilceğimizi, Cumhuriyeti savunabileceğimiz için yazıyoruz…

Soruma kamu oyu önünde cevap istiyorum…

SİZ HANGİ CARİYEDENSİNİZ….

Ben mi? Rizeliyim. Ve bir kolum Hemşin,  Yani Osmanlı değilim…

Mustafa BALCI.

Bakın Size biri cevap yazmış…Facebook dan…okuyun yardımcı olacaktır..

  • Ibrahim Balci Yine yazıyorum. Başka yazmam, hiç olmazsa bunları da öğren: En sondan başlıyorum: Atıf Hoca Rize’de yargılanmadı. Atıf Hoca şapka nedeni ile asılmadı. Asılmasına neden olan olay İstiklal Mahkemesi zabıtları ile aynen şöyle “Atıf Hoca Batı Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusuna direnilmemesi için başındaz bulunduğu Telali-i İslam Cemiyeti adına hazırlattığı beyannameleri (sonradan inkâr etmesine rağmen) Türk köylerine attırdığı, Türkiye’lye kasteden olaylara kasdeden ve manen ilgisi bulunduğu cihetle idamına” karar böyle… Şapka ile ilgisi belki tahrik etmesi olabilir (Bu benim kanım)… O nu dikkate almamışlar bil! Rize olayına gelince; Durup dururken Rizeli 8 kişi idam edildi. Şapka devrimi yapılınca Rize köylerinden bir kısım ahali şapka giymemek için direnç gösterdi (Babam Rize merkez Haldoz’dan ( Portakallık mahallesi) 1911 de I. Balkan Harbi sırasında askere alındı ve 1922 kasımında terhis oldu, önce bunu belirteyim). Jandarma karakolunu bastılar sonra da isyan ettiler. İsyana 200-300 kişi arasında katılım oldu ama hatalı olduklarını anlayan İslahiye Köylüleri silahlarını teslim edip vazgeçtiler. Geride kalanlar da isyanlarını bir süre d aha devam ettirdilerse de tabii ki yakalandılar. Tarih 25.11.1925… İstiklal mahkemesi işe başlıyor. Heyetten biri Rizeli Milletvekili (Yanlış anlaşılmasın Rizeli). Mahkemeler sonunda 8 kişi idam, 14 kişi onbeş’er yıl, 22 kişi 10’ar yıl, 19 kişi 5’er yıl chapis cezası aldı. 80 kişi beraat etti. Dikkat beraat edenler d aha çok. İdam cezasına çarptırılanlar ise; İmam hafız Şaban Hoca, Muhtar Yakup Çavuş, İslahiye köyü imamı Hacı Hasan, Jandarma Karakolunu Basan Bekçi Kadir. Mehmet Peçe, Hafız Mahmut Kamburoğlu, Nakşyi Şeyhi Numan Sabit Efendi ve Hasan Külünkoğluz (Rize Tarihi, Ali Taşpınar)… Gelelim diğer konulara: İstiklal Mahkemeleri ile ilgili bütün dosyalar, tüm detayları ile TBMM arşivindedir. Araştırmaçcılar Meclis Başkanından izin aldığında tetkik edebiliyorlar. Yani gizliliği yok. Geçenlerde yazdım. Devrim önce kendi yanındakilerle hesaplaşır. Cumhuriyet kurulmuş ve bağımsızlık kazanılmıştır. Savaşı kazanan komutanlar aynı zamanda milletvekilidir. Bunun yanlışı ortadadır. M. Kemal’in direktifi ile olması gerekir Hükümet Kazım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Maraşal Fevzi Çakmak, İsmet Paşa Refet Bele gibi pek çok paşaya “Ya askerliği tercih edin o rdunun başında kalın, ya da askerliği bırakın Milletvekili olarak kalın) önerisinde bulundu. Maraşal Fevzi Paşa asker olarak kalmayı, İsmet Paşa milletvekili olmayı kabul etti. Diğerleri ise yine eskisi gibi hem paşa hem de milletvekili olmakta ısrar edince, kendilerine resmi yazı yazılarak askerlikten ilişikleri kesildi. Sizde olsanız, belki ben de olsam bu d urum karşısında eziklik, üzüntü duyardık. Öyle birden bire sivil oluyorsunuz. Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa hep bu ezikliği hissettiler. Hisleri ile kaleme sarıldılar… Rıza Nur’a gelince kitabını okudum, bende var. Hezeyan dolu. Kimden korktu ve neden kaçtı. Kaçmadı gitti, dönmedi. Çünkü, huzursuzdu, ehvamlıydı, rahatsızlığı had safhadaydı. Rıza Nur bu hatıratında;”Beni iki defa becermeye kalktılar, birinde kendimi zor kurtardım ama donum yırtıldı derken diğerinde beni hallettiler diyor, ayrıca karısının da onunla bununla yattığını biliyorum diyor. Bu üstelik doktor. Kafayı yiyene kadar hizmeti olmuştur. Tabii ki inkar edilemez ama kompleksle kendini yiyip bitirmiş. Tanıyanlar kimseyi çekemez diyor onun için. Bu adamı mı dikkate alıyorsunuz? Gelelim Alkolik meselesine: 1930 yılında Atatürk Boğaz turuna çıkar. Beykoz’da iner. Halkla buluşur. Kaymakama Müftünün nrede olduğunu sorar. Müftü yoktur. Burada yok diyemezler. Halkın arasında bulunan Yalıköy Camii İmamı Medineli Hacı Osman Efendi kasketini eline alır ve öne çıkarak “Ben varım” der. Bu arada at arabası ile gelen seyyar satıcı bir salkım siyah üzüm alır ve Onçeşme’de yıkayıp Atatürk’e takdim eder. Üzümü alan Atatürk Hoca Efendiye dönüp “Hocam üzümü yemek neden iyi de suyunu içmek neden haram” Hoca yanıt verir “Paşam hanımıla yatmak iyide kızı ile yatmak neden yasak”. Atatürk d öner yaverine “Yaz Çocuk yaz. Bize böyle hocalar lazım, yobazlar değil. Hoca Efendiye Çankaya sofrasına yazın davetli olacak”. İşte Mustafa Kemal Bu ve Hoca efendiye sık sık Çankaya’ya sofrasına dağıtır. Hafız Yaşar Okur’un anılarını okuyun, kendisini sarhoş gören olmamıştır. Yani içmemiş mid ir? İçmiştir ama ağzına içmiştir! Burnu ile değil! Acaba siz hiç alkol almadınız mı? Belki almadınız. Almadınızsa çok iyi, kutlarım. Ama alkol alanları hep ayyaş ve alkolik olarak mı tanımlarsınız. Halkevleri d eyip geçmeyiniz. Ben bu güzel eğitim kurumundan yararlananlardanım. İlk sporu orada yaptım, ilk konuşma eğitimini orada aldım, ilk kitabı orada okudum… Osmanlı özlemi içindeki Demokrat Parti tarafından kapatıldı. Binlerce kitap halkevi önünde yakıldı, çöpe atıldı (O günkü halkevi, Büyükdere’de şimdi ki TOMBA İŞ MERKEZİ. Halkevinin binlerce kitabı bu bina önünde ve cadde ortasında acımasızca yakıldı, çöpe atıldı. Devrim yapılırken şu bu müessese düşünülmez. Gerekli görülenler kapatılır, yenileri açılır. “Kansız İhtilal Muhkem olmaz” diyen Atatürk eğer, dediğini yapsa, yani zararlı gördüğü herkesi, eğitim yolunu denemen ortadan kaldırsaydı,. kaldırtsaydı ülkemiz 70 yıllık kazanımlarını on yılda, bu kapitalist ve emperyalist düzenin adamları tarafından özellere, siyonistlere, kara yürekli kaptalistlere satamazlardı..

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)