Son Dakika Haberler
“width=“1293

Evrensel Milliyetçilik – SCOTT MALCOMSON

Evrensel Milliyetçilik – SCOTT MALCOMSON
Okunma : 2.599 views Yorum Yap

Geçtiğimiz haftasonu, ‘Evrensel Milliyetçilik’ diye tanımlayabileceğimiz bir akımı hayata geçirme girişimi vardı. Hollanda, Almanya, Fransa, İtalya ve diğer bazı ülkelerin milliyetçi liderleri Almanya’nın Koblenz kentinde düzenlenen bir konferansta ilk kez halk nezdinde bir araya geldiler ve Bretix’i ve Donald Trump’ın başkanlığını kutlayarak bu zaferleri daha da ilerletme sözünü verdiler.

 

Fransa’nın sağ kanatta yer alan Milli Cephe (National Front) partisinin lideri ve yaklaşan seçimlerdeki başkan adayı Marine Le Pen’in konferanstaki yorumu şöyleydi: “2016 yılı, Anglo-Sakson dünyanın uyandığı bir yıl oldu… Eminim ki, 2017 de Avrupa kıtası genelindeki insanların uyanış yılı olacaktır. Bunda artık şüphe yok; sadece tam olarak ne zaman olacağını bilmiyoruz.”

 

Mart ayında düzenlenecek seçimlerde muhtemelen başbakanlığı kazanacak olan Hollanda’lı Geert Wilders ise, “Dün, yeni bir Amerika, bugün Koblenz ve yarın ise yeni bir Avrupa: bir Vatanseverler Baharı’nın şafağındayız” dedi.

 

Milliyetçilik, giderek daha fazla sayıda ülkenin ortak noktası olmaya başlayan birşey. Le Pen ve Wilders’in Koblenz’deki bu yorumlarından bir gün önce Trump başkanlık devralma konuşmasında şu sözleri dile getirmişti: “Politikalarımızın temelinde Amerika Birleşik Devletleri’ne tam bir bağlılık olacak ve ülkemize olan sadakatimiz sayesinde birbirimize olan sadakatimizi de yeniden keşfedeceğiz…”

 

Tump’ın ‘Önce Amerika’ sloganı gibi sloganlarla güdülenen milliyetçi hareketlerin ne şekilde bir dayanışma ağı oluşturabileceği hemen anlaşılabilinecek birşey değil. Koblenz’deki buluşma, Avrupa’nın birbirleriyle pek de iyi anlaşamayan milliyetçi parti ve gruplarının halka açık bir şekilde bir araya geldiği ilk toplantıydı. Almanya’nın aşırı sağcı partisi Almanya için Alternatif (Alternative für Deutschland) üyelerinin birçoğu aslında kendi partileri tarafından düzenlenen Koblenz’deki bu buluşmaya karşı çıktı ve özellikle de ‘fazlasıyla sosyalist’ olarak nitelendirdikleri Fransız Le Pen’in partisinin buluşmaya katılmasına da ayrıca tepki gösterdi. Bu kitleyi bir arada tutma çabasında olan Le Pen ise Avrupa Birliği’nin ve Avro hareketinin ‘çeşitliliği reddettiğini’ vurgulayarak ‘Fransa’yı, Fransa olduğu için seviyorum’ demesinin ardından ‘Almanya’yı, Almanya olduğu için seviyorum’ ifadelerini kullanarak seyircilerden büyük bir alkış aldı.

 

Avrupalı milliyetçi partileri birleştiren unsur AB ve Avro karşıtlığı. Bu gruplar, AB’yi milliyetçilik karşıtı ve anti-demokratik olarak görüyor. Bu yüzden de yürüttükleri hareket ister istemez milliyetçilik taraftarı bir hale bürünüyor.

 

Bunun Beyaz Saray’daki versiyonu ise, Le Pen’in Koblenz’de ‘ulus-devletlerin küreselleşmeye karşı geri dönüşü’ olarak nitelendirdiği hareketle oldukça benzer durumda. Nitekim Trump, partisinin (Cumhuriyetçi Parti) mitinginde yaptığı meşhur bir konuşmada, temsil ettiği hareketin ‘ulus-devlet yanlısı’ ve ‘küreselleşme karşıtı’ olduğunu açıkça dile getirmişti…

 

Trump’ın baş danışmanı ve Breitbart News’in eski yöneticisi Steve Bannon bu küreselleşme karşıtlığını 2014 yılında kapsamlı bir şekilde açıklamıştı… ‘Bunları bağlayan ana nokta, orta sınıfın oluşturduğu merkez-sağ popülist bir harekettir: ‘Davos partisi’ olarak tanımladığımız bir merci tarafından yönetilmekten bıkmış çalışan kadın ve erkeklerden oluşan bir kitlenin hareketidir’, demişti Bannon…

 

Yani Bannon’un vurguladığı ‘ortak nokta’, kültürden ziyade ‘ekonomi ve sınıflara’ dayanıyordu. Zaten şu anki ortamda ABD’deki siyasal hareketlilikle ilgili en tuhaf olan şey, Cumhuriyetçiler (muhafazakarlar) sınıf mücadelesinin temsilcileri rolüne bürünürken Demokratların (liberaller) kültürel kimlik politikası güden parti konumuna geçmiş olmasıdır. Yani Trump’ın ileri sürdüğü ‘vatanseverlik’ politikasının aslında hiçbir tarihsel içeriği yok… Neredeyse tamamen köksüz bir milliyetçilik…

 

Avrupa’daki milliyetçilik hareketinin küreselleşme karşıtlığı da Amerika’daki ile benzeşiyor ancak Avrupa’da süregelen oluşum tarihten o kadar da bağımsız değil… Kültürel milliyetçiliğin ‘gerçek çeşitlilik’ olarak tanımlanması, Avrupa’daki popülist hareketleri en çok umutlandıran noktadır. Bir tür nostalji ve aynı zamanda da aydınlanmayı tek bir hareket içerisinde sunan bir harekettir…

 

Peki bu ‘Evrensel Milliyetçilik’ ne kadar gerçek? Milliyetçileri birbirinden ayrı tutan onlarca etken belki de küreselleşmeye karşı duran bir orta sınıf hareketi vesilesiyle artık pek de önemsenmeyecektir. Belki de uluslararası ticaret ve teknolojik ilerlemeleri destekleyip, bir taraftan da varlık ve fırsatların ulusların kendi içinde paylaşımını düzenleyecek bir ‘Hafif Küreselleşme’ modeli vardır… Tabii, hatırlatmak gerekir ki, bu düzenleme yine şu anki devlet aygıtı vasıtasıyla yapılacaktır ancak milliyetçiler bu aygıtı da alaya alıyor…

 

Diğer taraftan da, bu ‘Evrensel Milliyetçiliğin’ diğer bir birleştirici noktası Müslüman göçmenler ve militan İslamcılara karşı güdülen karşıtlık… Kaldı ki, sırf bu motivasyon bile, yani radikal İslama karşı durma çabası, devletler sistemi aracılığıyla desteklenebilinecek bir çaba… Kısacası, ‘Evrensel Milliyetçilik’ hareketinin stratejik bir güç olabilmesi için önünde daha çok uzun yıllar olabilir…

 

The Huffington Post’dan çeviren Burcu Gündoğan

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)