Son Dakika Haberler
“width=“1293

Mezhepsel Çatışmanın Ortasında Türkiye. Nilden Bayazıt Postalcı

Mezhepsel Çatışmanın Ortasında Türkiye. Nilden Bayazıt Postalcı
Okunma : 968 views Yorum Yap

nilden_12Genelde büyük şehirlerde çalışmalar yapmış siyasetçilerin Doğu’da  alan çalışması yapması çok farklı gözlemleri beraberinde getiriyor. Alan çalışması başlı başına bir “Türkiye gerçeği”  Doğu’da.  Bunun doğal sonucu Kahramanmaraş milletvekili adaylığımdan ,çok farklı gözlemler le çıkmış, İstanbul veya Ankara’dan gözükenden çok farklı bir gerçeklik içinde olduğumuzu anlamıştım.

 

Bu adaylıktan çıkardığım en çarpıcı tespit şüphesiz mezhepsel gerginliklerin sandığımızın çok üzerinde olduğu. Maraş olayları gibi Türkiye’deki mezhepsel ayrışmanın simgesi olan bir kentte bunun normal olduğunu düşünebilirsiniz; ancak üzerinden geçen 35 yılda siyasilerin ufak da olsa şehir üzerinde bir takım gerilimleri gidermek üzerinde kafa yormuş olduğunu düşünmek istiyorsunuz. Hayır yorulmamış.

 

Bulunduğumuz noktayı açıkça anlatayım; sadece partiler veya insanlar değil, var olan sivil toplum kuruluşları, odalar,ilçeler, mahalleler ve hatta sokaklar Sünni veya Alevi olarak ayrılıyor. Bunu bir tarafa usulca koyalım, şapkamızı önümüze koyar gibi. Üstelik bu öyle birkaç senelik durum değil, uzunca bir süredir var olan bir durum.. Büyük bir nefret olmayabilir, ama birbirlerine sempati duydukları hiç söylenemez.  Yaşıyorlar, ses çıkarmıyorlar, ama karışma konusunda temkinliler.

 

Dediğim gibi tüm kurumların yanı sıra  siyasi partilerde bu çıkmazda yerlerini sessizce  almış. Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan bilinmez, her kesimden seçmen keskin bir seçmen. Parti programlarından çok mezhepsel dinamikleri özümsemiş ve bu konuda araştırma yapan bir seçmen. Adayların kaçı Alevi kaçı Sünni, adayların aile yapısı ve çevresi oyu etkileyen faktörlerden.  Belki bundan dolayı partiler seçmenlerine uygun profillere bezenmişler. Alevi oylar alan parti Alevi, çok keskin milliyetçi oylar alan parti keskin milliyetçi, Sünnilik konusunda hassas seçmeni olan parti “Sünnilik konusunda hassas  olan” yönetimlerden oluşuyor.

 

Metropolde yaşayan ve ucundan bir yerinden siyasete meraklı arkadaşlarımın “biz kardeşiz” “bu yapı son 10 senedir çıktı” serzenişlerine fazla kulak asmayın; partisinin seçmen profilinin dışındaki seçmeni hedeflemiş ve o oyları 35% oranında artırabilmeyi becerebilmiş bir milletvekili adayı olarak şunu net olarak söyleyebilirim: yıllar içinde oya gibi ince ince işlenmiş mezhepçilik, iktidar partisi işlemiş, muhalefet partileri görmemiş.

 

Suç hepimizin bu anlamda.

 

Bu yapıyı diğer civar illerde de var olduğunu görüp  ve Irak ve Suriye’de yaşananları  göz önüne aldığımızda  aşırı Sünni (buna şu an İşid de diyoruz) çetelerin farklı din ve mezhepten vatandaşların sempatiyle yaklaştığı, kendini “özgürlüklerin buluştuğu yer” olarak konumlayan partiye ve ona sempati duyan sivil insiyatiflerin oluşturduğu etkinliklere yönelik haince saldırılarını görmek ve bunu anlamlandırmak çok da zor değil. Keza aylar önce  kendi seçim bölgem Kahramanmaraş ‘la ilgili hazırladığım seçim raporun giriş cümlesi “Mezhepsel çatışmalara yol açabilecek gerginlikleri gündelik hayatta hissetmemek mümkün değil” diye başlıyor.

 

Ancak kafa karışıklıkları tam da burada devreye giriyor  TBMM’de  özgürlükler konusunda çok net tavır koyan  iki siyasi parti var: CHP ve HDP.  Daha 2 ay önce Suruç katliamının araştırılmasını önlemek için TBMM’de tavır sergileyip, 10 Ekim katliamından sonra “Suruç araştırılsaydı bu katliam önlenirdi” diyebilen, muhtemelen kendi milletvekillerinin çoğu tarafından  nasıl bir siyaset üretecekleri bilinmeyen MHP’yi bir kenara bırakırsak Meclis’de eşitlikler adına çalışma yapan ve özgürlüklerin peşinden koşan başka bir siyasi parti yok.  Cumhurbaşkanı’nın da tam destek verdiği mevcut AKP hükümeti bu mezhepsel çatışmalardan son derece memnun duruyor.  Sadece bizim değil, yabancı medya tarafından da T.C tarihinin en büyük sivil katliamı olarak nitelendirilen bir katliamdan sonra Başbakan kalkıp en ayrıştırıcı konuşmayı yapabiliyor, hala aklıselim düşünebilen birkaç kişiden kısık sesle çıkan “ tüm parti liderleri el ele yürüsün, tüm partiler barış vurgusu yapsın” teklifi bir yana başbakan başka bir parti liderini hedef tahtasına oturtabiliyor. Üstelik de “ Yalan söylemeyin, biz Suruç katliamının failini bulduk: ölen canlı bombanın adı Adıyaman’da yaşayan  Şeyh Abdurrahman Alagöz’dü”  deyip biz vatandaşı keriz yerine koymayı göze alarak…

 

Tüm katliam görüntülerini izlerken etkilendiğim bir başka konuda  Adıyaman’daki İşid yuvaları tartışıldığı bir programa telefonla bağlanan adını anımsayamadığım bir Adıyaman AKP milletvekilinin “Adıyaman Işid yuvası falan değil” demesi oldu.  Demek iş çok başka yerlerde;  Adıyaman’da bu yuvalanmanın ne ara olduğu, bu silahları kimin ne zaman getirdiği- getirebildiğini sorgulamak yerine  Adıyaman AKP milletvekili kendi şehrini koruma altına alıyor.

 

Bu katliamın “Barış Mitingi’ne yapılması da bu anlamda çok simgesel. Belli ki oy oranını vatandaşın  mezhepsel ve etnik özelliklerine vurarak almayı planlayan AKP, ve hala daha  birlik mesajı vermemekte ısrar eden MHP.bu ayrışmanın  kısa vadede işine yarayacağına, oya dönüşeceğine inanıyor.

 

Kısacası bir yol ayrımındayız 7 Haziran’dan beri. Ve durum bu sefer ciddi. Ya çatışmalar ülkesi olacağız ve sonunda  mezhepsel savaşların içinde yok olacağız, ya da bu ülkede  barışı bir şekilde sağlayacağız.

 

Oysa barış üzerine, birlikte yaşam üzerine vurgu yapan  partilerin mezhepsel ve etnik duyarlılıkları gözettiklerini  fiilen göstermeleri gerekiyor. Hem de acilen.   Üstelik buna da tüm bu ayrışmaların yoğun yaşandığı bölgelerden başlayarak.  Bunu halka anlatmak belli ki yeterli değil, üstelik siyasetin önemli , ancak hep atlanan bir gerçeğidir “mesajın altını doldurmak”.  Eğer barışı gerçekten istiyorsak, bunu şehirlerde anlatarak veya eylemler yaparak değil, kimlik siyasetini Doğu’daki en ufak örgütlenmeye kadar indirerek, içselleştirerek kimlik gerginliklerin yaşandığı bölgelerde “kimliksiz” siyaset yaparak göstermeliyiz.  Milletvekili adayı veya herhangi bir yönetici kendi mezhebinden olmayan bölgeleri ayrıştırmamalı, aksine en başta bunun kendisi karşısında durmalı. Gün oy kapma günü değildir zira, gün kenetlenme günüdür.

Başka türlü bu ülkeye barış geleceğini düşünmüyorum. Bu anlamda Hayatı Durduruyoruz.  Gerçekten.

Nilden Bayazıt Postalcı

nildenpostalci@hotmail.com

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)