Son Dakika Haberler

Gülen, Hitler Çılgınlıkları İle Almanya'yı Bitirdi

Gülen, Hitler Çılgınlıkları İle Almanya'yı Bitirdi
Okunma : 1.465 views Yorum Yap

fethulla_gulen_67Fetullan Gülen, Başbakan Erdoğan”a gerekn mesajı gönderdi. Gülen, Hitler çılgılıkları ile Almanyayı bitirmiştir. insanlar Kibre karşı uzak durmalıdırlar, Servet ve imkanda öldürücü virüse dönüşebilir dedi.

Gülen Cemaati’nin lideri Fetullah Gülen, Başbakan Erdoğan’a isim vermeden mesaj göndermeyi ve eleştirmeyi sürdürüyor. Gülen bu kez Erdoğan’ı kibiri, baskı yönetimi ve sahip olduğu servet nedeniyle eleştirdi. Gülen, büyüklük ve Erdoğan’ı farkına varmadan ilahlık taslamakla suçladı ve “Napolyon, Büyük Fransa idealini hırslarının ağına hapsetmiş ve öldürmüş; Hitler, Büyük Almanya gaye-i hayalini maceralı çılgınlıklarıyla yiyip bitirmiştir” dedi. 

Gülen’in vaaz ve görüşlerinin yayınladığı herkul.org’da yer alan ilginç göndermelerin er aldığı söyleşisi şöyle:

İnsanın kendi konumunu belirlemesi ve Hak karşısında ona göre bir duruşa geçmesi çok önemlidir. Kendi konumunu belirleyememiş olanlar için iktidar, servet ve makam gibi nimetler yanıltıcı birer unsura ve öldürücü birer virüse dönüşebilir.

“İLAHLIK TASLIYOR”

Bazen insanın güçlü olması onu yanıltabilir. Cenâb-ı Hakk’ın kudretini ifade eden isimlerinden biri her şeye gücü yeten manasına “Kâdir”, bir diğeri ise kâdir kelimesinin mübalağalı şekli olup çok güçlü, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapan, nâmütenahi kudret sahibi manasına “Kadîr”dir. Cenâb-ı Hak bir iktidar verdiği zaman bazen insan o konuda yanılabilir ve hafizanallah Zât-ı Ulûhiyete (ilahlık) ait hususiyetleri hiç farkına varmadan -doğrudan doğruya olmasa bile dolaylı yoldan- sahiplenebilir.

“HİTLER ÇILGINLIKLARIYLA ALMANYA’YI BİTİRDİ”

“Kibriya (ululuk), benim ridâm (vücudun üstünü örten giysi, parlaklık veren şey), azamet ise benim izârımdır (belden aşağısını kapatan giysi). Kim benimle bu mevzuda yarışa kalkışır ve bunları paylaşmaya yeltenirse, onu Cehennem’e atarım.” buyurmaktadır. Demek ki, kendini büyük görüp kibirlenen bir insan, bu ilâhî sıfatlarda Allah’a şerik olmaya kalkışmış sayıldığından Cenâb-ı Hak, böyle bir insanı derdest edip Cehennem’e atacağı ikaz ve uyarısında bulunmaktadır.

“BEN BİRŞEYİM SANIYOR”

Farkına varmadan büyüklük çağlayanına kendini salan insanlar çok defa hem kendilerini mahvetmişler hem de çok insanın kanına girmişlerdir. Sezar, Roma mefkûresini kendi heva ve hevesine çiğnetmiş; Napolyon, Büyük Fransa idealini hırslarının ağına hapsetmiş ve öldürmüş; Hitler, Büyük Almanya gaye-i hayalini maceralı çılgınlıklarıyla yiyip bitirmiştir. Gönlünü Kur’an’a vermiş, adanmışlık mülahazası içinde meseleyi götüren insanlar kibre karşı hep mesafeli durmalılar; akıllarına azıcık“Ben bir şeyim!..” diye geldiği zaman günah-ı kebâir işlemiş gibi tevbe etmeliler.

“ÖLDÜRÜCÜ VİRÜSE DÖNÜŞEBİLİR”

Bir taraftan kendini büyük görmeye sebebiyet vermesi bir taraftan da insandaki hırs duygusunu beslemesi ve “kazanma.. kazanma.. ille de kazanma..” düşüncesini büyütmesi açısından servet ve imkan da bazen öldürücü bir virüse dönüşebilir.

Bin kazandığımız zaman, şayet içinde bir tane haram varsa, onun içine bir tane haksızlık girmişse, geri kalan dokuz yüz doksan dokuzu da kirletmiş oluruz ve Allah hepsinin hesabını sorar. Zaten, hadis-i şerifin ifadesiyle, zekatı verilmemiş bir mal bütünüyle kirlidir.

“Derken Kârun, ihtişam ve debdebe ile kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, ‘Keşke Kârun’a verilenin benzeri bize de verilseydi, doğrusu o çok şanslı’dediler” (Kasas Sûresi, 28/79) âyetinin ifadelerine göre Kârun, hayatı itibarıyla büyük bir kibir, çalım, gösteriş ve debdebe içindeydi. O servet ve imkanın altında kalıp ezildiği gibi başkalarına da kötü örnek oluyordu. Bugün de bulunduğu konumu şahsi çıkarları hesabına değerlendirmeye kalkışanlar, aynı zamanda başkalarına kötü örnek olduklarından onların veballerini de yüklenmiş sayılırlar.

“KARUN GÖNDERMESİ: YERİN DİBİNE GEÇİRİLDİ”

Cenâb-ı Hak, Hazreti Musa’nın (aleyhisselâm) kavminden olan Kârun’a, hazinelerinin anahtarlarını bile güçlü, kuvvetli bir topluluğun zorla taşıdığı büyüklükte bir servet vermiş, fakat o, bu serveti kendi becerisiyle kazandığını iddia etmişti. Hakk’ın kendisine yaptığı iyilik ve ihsanlara bir şükür ve teşekkür ifadesi olarak insanlara iyilik yapacağı yerde, iyiliğin arkasındaki iyilik sahibini unutmuş, kendini bencilliğin gayyalarına salıvermiş ve sahip olduğu servet u sâmânla şımarmış, böbürlenmiş, ferîh fahûr yaşamaya ve ifsada başlamıştı. Tabiî Cenâb-ı Allah da yaptıklarının karşılığı olarak onu bütün varlığıyla beraber yerle bir etmişti. Böylece Kârun, ulü’l-azm bir peygambere yakınlığın hakkını veremeyip kazanma kuşağında kaybeden ibret vesilesi, tâli’siz bir servet sahibi olarak tarih defterinin yaprakları arasında yerini almıştı. Evet, Karun, kendisine lütfedilen nimetler karşısında tavır ayarlaması yapamaması, inkâra sapması yüzünden neticede sahip olduğu her şeyle beraber yerin dibine geçirilmekle cezalandırıldı ki Kur’ân bunu şöyle resmeder:

“Nihayet Biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Zaten onun ne Allah’a karşı kendisine yardım edecek avenesi vardı ne de kendini savunup kurtulabilecek durumdaydı.” 
(Kasas Sûresi, 28/81) (13:04)

Bir hadis-i şerifte “Dünya bi
r cîfedir (leştir, pisliktir); onun talipleri ise köpeklerdir!” 
buyurulmaktadır. Bir başka hadis-i şerifte ise, “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır!” denmektedir.

“TAKDİR GÖRMEYİ İSTEME DE BİR ÖLDÜRÜCÜ VİRÜS”

Rahata düşkünlük de bünyeye musallat olmuş öldürücü bir virüstür. Tenperverlik kanserden daha tehlikeli bir hastalıktır.

İktidar, servet ve rahata düşkünlük virüsleri birbirlerini de destekler durur. Bazen servetten büyüklük doğar, bazen büyüklük servet hesabına kullanılır ve bazen de o büyüklük o servet insanda rehavet hissi hâsıl eder. Bu marazlara düşmüş kimseler, bir de kalkıp “Bunca zaman koştuk, hizmet ettik;‘humus’ (ganimetin beşte biri) kullanmak da bizim hakkımız!” demek gibi şeytanî mırıltılarla gayr-ı meşru tavırlarına meşruiyet bahanesi aramaya çalışırlar.

Beklentiye düşme ve takdir görmeyi isteme de bir öldürücü virüstür. Halbuki mümin, övülmeyi sövülme gibi görmeli ve her işini sadece Allah’ın rızasına bina etmelidir.

Hizmetleri karşısında Allah rızasından başka beklentilere girenler, “Bütün zevklerinizi dünya hayatınızda kullanıp tükettiniz, onlarla safa sürdünüz. Allah’ın verdiği o güzel ve hoş nimetleri israf edip bitirdiniz. Hakkınızı dünyada kullanıp ahirete bir şey bırakmadınız” (Ahkâf Sûresi, 46/20) âyetinin tokadına maruz kalırlar. 

Not: Bazı sözcüklerin karşısında parantez içinde yer alan anlamları tarafımızdan eklenmiştir.

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)