Son Dakika Haberler

Yavru Fili Çukurdan Kurtaracak Beyazlı Adam Ziya Selçuk Olabilir mi?

Yavru Fili Çukurdan Kurtaracak Beyazlı Adam Ziya Selçuk Olabilir mi?
Okunma : 2.131 views Yorum Yap

      Fetönün reklamlarını ders kitaplarından silmeyi nasıl başaracaklar, bilemiyorum.  Çünkü yavru fili birlikte çukura düşürmek için birlikte eğitim piyasası kurmuşlardı.

Bilinen Hint öyküsüdür. Yavru fili önce kendi açtıkları çukura düşürürler, sonra onu beyaz elbiseli bir adam ite taka kurtarır. Yavru filin o beyaz elbiseli adamı ömür boyu kurtarıcı olarak görmesidir istenen. Bu  yöntem insanlar için de uygulanabilirdir.

Okul çağındaki bütün yavrularımız şu anda çukurların içinde yavru fil gibi debelenmektedir.

Yavru filin kendine biat etmesini isteyen beyazlı adam İpekyolu kervanlarına fil temin etmekle görevli avcı mıydı, yoksa sirkte görevli fil terbiyecisi miydi, sormayalım. Ancak bildiğimiz beyazlı adamın bu işten kârının olduğudur, bu işi para için yaptığıdır. Bizim Yörük kızın deveyi deveye çatıp bebeğin beşiğini en önceki yavru deve Maya’nın üzerine yerleştirdiğinde diline gelen türkü gibi onun da diline gelen bir Hint sagası muhtemelen vardır.

“Havayı ey deli gönül havayı/ Türkmen kızı katar etmiş Mayayı / Çekip gider bi gözleri sürmeli…” Turna semahıdır. Sonra, yedi deve ile Musa yürür.

Bizde göç zamanı yükler deveye yüklenir, develer katar olur, en öne yavru Maya konur, üzerinde bebeğin beşiği vardır, onun için adı Maya’dır. Adın kökeninde bebeği koruyan antik Bereket Tanrısı Ma, bir başka deyimle Güneş Tanrı Umay vardır. Hindistan’da da yedi fil katar olur, en arkaya doğru büyükten küçüğe kervan dizilir, camdan bibloları yapılır, bu bibloların eve bereket getirdiği kabul edilir.

Tarih boyunca doğunun ipek şallarını, halılarını ve baharatlarını böyle ehlileştirilmiş fillerle taşıdılar batının fildişi kulelerine. Günümüzde ise ticaret kervanı yerine zincir şirketler kuruluyor, toplanan sıcak para yine batının dev ticaret kulelerine gidiyor. Artık küresel eğitim piyasası kuruldu ve durum yine aynı.

Kamucu eğitimden piyasacı eğitime geçişimizin en büyük kırılma dönemi okul zincirlerini sahada hızla artarken görmeye başladığımız özellikle 2005’li yıllardır. TTKB’da Ziya Selçuk gördüğümüz dönemdir. Eğitimi küresel piyasaya ekleyeceğini hiç çekinmeden söylemekteydi, bu sürecin inşasında görevliydi. Özel üniversiteler kendine hazırlık okulları açarak zinciri Anadolu’ya taşıyorlardı, üniversitesi olmayan TED gibi kolejler kendine bir de üniversite açıyordu. Maya kolejleri o zaman zincire katıldı.

TTKB Ziya Selçuk neoliberal eğitim sistemine geçeceğimizi ilk ilan ettiği TRT-4  2004 seminerinden itibaren hep o Hintli fil avcısını bana hatırlattı. Eğitim şirketleri piyasası kurulacak, kendisi de para kazanacak, birilerine de kazandıracak…

Son kurulan kabineyle birlikte devletimiz artık liberal bir devlettir, yeni sistemin adını böyle söylemek doğrusudur. Yeni diye Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilmesi lafı dolandırmaktır. Doğrusu bu; Liberal Devlet Sistemine geçtik.

Hatta bunu ilk Hüseyin Çelik 2006’da Milli Eğitim Bakanı iken, Ziya Selçuk ise TTK’nun başındaydı. Kamucu devleti terk ediyoruz desantralizasyona geçiyoruz dediler. Hatta o dönem “Milli Eğitim Bakanlığı demeye hiç gerek yok, Eğitim Bakanlığı demek yeterlidir…” gibi mini tartışmalar yapılmıştı.

İşte geldik o noktaya. Eğitimin amacı 2012’de resmen küresel ekonominin gerektirdiği programları uygulamak oldu, yani “eğitim malzemeleri pazarlamak” oldu.

Gazetecilerle önceki gün bir araya gelen Z.Selçuk uzun zamandan beri hazırlandıklarını söyledi. (21Temmuz 2018 Sözcü)

Gazete, önce herkesi memnun edecek bir başlık atıyor; “Bakan, Türkiye’de eğitim sisteminin hatalarla dolu olduğunu itiraf etti. 50 yıllık mesele. İyi bir ekibimiz var. Uzun yıllardır çalışıyoruz.” Dedi.

Uzun yıllardır neye çalıştığını anlayabildiniz mi? Kurtarıcı gibi gelmek için yavru filleri uzun yıllardan beri kazdığı çukurlara yuvarladıklarını diyemezdi.

Yavrular çukurda; okuduğunu anlama özürlü hale gelmiş, matematikten sıfır çekiyor, gramer bilmiyor, İngilizce öğrenemiyor, geometri bilmiyor, arkadaş edinemiyor, dispraksi olmuş, disleksi olmuş, çocukluk çağından çıkamıyor, psikologları aşındırıyor, vb.

Köyde çobanlık eden çocuk çok daha sağlıklı düşünebiliyor, sorulara akıllı cevap verebiliyor.

2004’ün TRT seminerinde hepimizi aptal yerine koyan cümlelerinden birini anımsatayım; “Artık çocuklarımız, bir gemide 20 koyun 25 keçi var, kaptanın yaşı kaç, sorusuna cevap verebilecek. Az olan iyidir, çok şey öğretmeyeceğiz. Talep varsa ders var, piyasaya göre eğitim modeline geçiyoruz. Çoklu zekâ kuramına göre kitaplar yazacağız.”

Yani… 2018 Temmuz ayına kadar yazılan bütün o ders kitapları Ziya Selçuk’un planladığı şekilde “çoklu zeka kuramına göre” hazırlandı, basıldı, buna göre SPAN Amerikan şirketinin istediği şekilde yayıncılarla toplantılar görüşmeler yapıldı. Kazan-kazan usulü paslaştığı 11’i kurdu, her eğitim reformunda halkımız bir gol daha yedi.

İşte paslaştığı bir internet şirketi. İlk 11 içinde olduğu kesin görünüyor:

www.bilisimgarajakademisi.com

MEB Yayınevi, MAYA Kolejleri, TED… Hepsi bu adreste paslaşıyorlar, ya da satılanlardan pay alıyorlar.

Bu şirket öğretmenlere sertifikalı kurslar verecek, sitede 2018 duyurusu var.

Bu şu demektir, oradan para verip kurs görenler kariyer basamaklarını çıkacak. Fetönün de benzer kariyer basamakları vardı galiba.Bu süreçte yavru filleri çukura yuvarlayan ders kitaplarından bazıları mahkemelere kadar taşındı, taşıdım. Belgeleri “Okulda Zihin Terörü” kitabıma girdi.

Acımasız liberal eğitim sisteminin kuralları yavrularımızı vurdu önce. Yavru fillere kurtarıcı gelmek için yavruların çukurda bir süre debelenmesi gerekiyordu. Artık kurtarıcı ekibin hazır olduğunu duyurmaya sıra geldi, anayasal sistem değişti, atandı ve gazetecileri topladı, açıkladı:

“Ekibimiz hazır. Uzun yıllardır çalışıyoruz. Bizim en iyi 11’imiz hazır. En iyi 100’ümüz, en iyi1000’imiz var. Bir “beceri ekosistemi” nasıl oluşturulur bunu çok iyi biliyoruz.”

Fetöcülerle çalıştılar, eğitim piyasasını örümcek ağı gibi sardılar, “beceri ekosistemi!” kurdular, bu ekosistemde yaşayacak tarzda ucundan nemalananlar yetiştirdiler, kendileriyle birlikte çalışmayanları da kendilerine benzettiler, herkes bu işten bir lokma kazandırılır oldu. Eğitim harcamaları kaleminde büyük rakamlar böyle göründü, ama bununla aynı büyüklükte yetişmiş nitelikli bir nesil ortada görünmüyordu. Bu anlamda “kayıp ekonomi” vardı, eğitim piyasası açık vermekteydi, katma değer olarak topluma dönen hiçbir getirisi yoktu.

En iyi 11 deyince;

Kaleye gol atmak için paslaştığı ekip geliyor aklıma. Golü yine Türk halkıdır, cebinden daha fazla para çıkması, aile başına eğitime harcanan para artmış ama satın alınmış bir değer ortada yok! Her yıl kullan at, parçalı (çoklu zeka) kitapları ortalıkta.

Okulları robot çöplüğüne çeviren dersler eklenmiş, Z.Selçuk’un ortağı olduğu internetten robot parçaları satan bir şirketten söz ediliyor… Ziya Selçuk’un bacanağı Servet Özdemir’in Amerika’da okumuş oğlu TUBİTAK Eğitim Dairesinin başına getirilmişti de, yanında çalışan 20 genç bilişimciyle bu Bilişim Garajını kurmuştu diye hatırlıyorum. Bilişim Garajına üyeliklere baktığınızda okul zinciri olan bazı kolejleri görürsünüz, Maya Okulları da orda üye. Veliler paket halinde ders kitaplarını oradan getirtiyor.

Bu garajdan eğitim malzemeleri satın almakla pastadan en büyük parça kime gider merak ediyorum ama sormuyorum. Sadece Ziya Selçuk paslaştığı 11’in içinde paslaşmaların nasıl olabileceğini akıl yürüterek çözmeye çalışıyorum. Veliye gol atan internet şirketi bacanağının oğluna ait. Ki bacanağı Servet Özdemir, bakan Hüseyin Çelik zamanında İlköğretim Genel Müdürü idi, SPAN şirketinin danışmanları onlara ve Yayıncılar Derneğine teşekkür etmişti.

En iyi 100 deyince;

Ders kitapları üzerinden para kazanan yayıncılar 100 içinde olsa gerek. Başta 3 bin elemanı olan EDAM şirketi ve onunla ortaklık kuran yayıncılar. Şirketin birlikte çalıştığı ondan fazla yayın şirketinin adları sitelerinde var.

EDAM’ın kuruluş dönemi Amerikalı SPAN Şirketiyle birlikte toplantıların yapıldığı 2000-2005 li yıllara denk geliyor.

En iyi 1000 deyince;

Ders kitaplarını yazanlar, çizenler, resimleyenler, rehberlik ve editörlük edenler, vb sayıları binleri geçer. Sadece MEB yayını olan kitapların içinde bizzat dava ettiğim bozuk görselleri yapanlar nasıl yetiştirildi, kaç yılda yetiştirildiler, düşünürsek, Ziya Selçuk çok uzun zamandan beri hazırlanıyoruz derken doğruyu söylüyor.

Bu sessiz ve derinden giden tayfayı görmezden gelmek adettendi,  bunlar çoğunlukla Fetöcü olarak bilinirdi, dokunan yanardı, şikâyet edilemezlerdi. Tacizlerle duyduğumuz Ensar Vakfıyla bile temas halindelerdi.

Şu sıralar FETÖ sembollerini ve adı belli Fetöcüleri kitaplardan silmek üzere bir çabaya girdiler, yayınevlerine ekteki yazıyı gönderdiler.

http://teyd.org.tr/IcerikResimler/Files/MebYazisi.pdf

Bu da tuhaf; yayınevleri kimin kim olduğunu nereden bilecek? Mahkeme kararı verilmiş Fetöcü bir tane ders kitabı yazarı veya görsel uzmanı olan bilmiyoruz. Fetöcülerle beraber kazdıkları çukurları sembolik birkaç tanesini hapse atarak kapatmaları mümkün değildir.

Yayıncılar Birliğine ve diğer ilgili birimlere gönderdikleri bu resmi yazıya bakarak Fetönün afişlerini Hz.Muhammed’in Hayatı 5.sınıf ders kitabına koyan 2013’ün Talim Terbiye Kurulu Başkanına ve kitabın yazarlarına suç duyurusu yapma hakkımız doğmuş oldu.

Kitabın yazarı Musa Mert ile 2014 yılında karşılaştım, Konya’da bir ortaokulda öğretmen idi. Kitabın görsellerinden sorumlu olmadığını söylemişti. Neden çok fazla gramer hatası yaptığını, sahabe ile sahabiyi sürekli karıştırdığını sormuştum (sahabe, sehabi, sahabeden biri, sahabilerden biri, sahabenin biri, vb.), “Arapçasında olduğu gibi kullandım. Televizyon kelimesi de İngilizce’den geldi, aynen kullanıyoruz” diye savundu. Özrü kabahatinden büyük, neresini düzelteceksin?

Musa Mert’in kitabının diğer yazarı Prof.Muhiddin Okumuşlar ise Konya İlahiyat Fakültesinde hocaydı. Görsel Tasarım Uzmanı; Barış Can. Kitabın 87.sayfasında Türkçe Olimpiyat afişi en yukarıda, en altta sağda ise Muhammed yazan eğri tabela ise Taliban bayrağındaki kaligrafik yazıdır. Bu bayrak da suçtur, üstelik hatalı yazılmıştır.

pastedGraphic.png

pastedGraphic_1.png

Bu sayfada görülen Türkçe Olimpiyatları afişi bir karikatürdür, bizzat karikatürün kendisi bu kitabı mizah dergisi haline getirir. Bu durum, kitabı değersizleştirir. Ayrıca, tarih anlatan bir kitapta güncel afiş yer alamaz, akıl dağıtır. Bu afişin bu sayfadaki hadislerle de ilgisi yoktur.

2013 yılının Aralık ayında bu kitaba ilişkin eleştiri yazısı kaleme aldığımda FETÖ ismini vermekten biraz da kaçınarak aşağıdaki cümleleri kullanmıştım: 

“Hz.Muhammed yazısı aşağıda ve siyasileşmiş belli bir dinsel grubun afişi ise ondan yukarıda duruyorsa, bu noktada Hz.Muhammed’i yerinden oynatmayı resmetmiş etkili bir güçten bile söz edilebilir. “  

Aynı sayfadaki yeşil zeminli öğütlerde ise, çekememezlik, öfke, kin gütmek, hor ve hakir görmek, gibi negatif sözcükler yer alırken, aile ortamında bile konuşulmayacak bir konu, “…kanı malı ırzı haramdır” gibi bir cümle Hz.Muhammed yazısının yanına konulabilmiştir. 11 yaşındaki çocuklarla konuşulacak konular bunlar olamaz. Bunlar öğrencinin yaşına göre seçilmiş sözler değildir. 

İHL öğrencilerini Deizme kaçırtan böylesi nice çöplük çukurlarını Lise ve İHL kitaplarında fazlasıyla görebilirsiniz. 

Çocuklarımız yavru filler gibi manevi değerlerini de kaybetmiş olarak büyük çukurlara yuvarlandılar. Sorumluları büyük kurtarıcı rolüyle getiriliyor. Durun, size 2004’den bir belge daha sunayım:

Z.Selçuk’un 2004 yılı Kasım ayında Tebliğler Dergisiyle okullara gönderdiği aşağıdaki yazıda adı geçen derslerin daha sonra seçmeli ders haline getirileceğinin işaretleri vardı, yazdım, bir kere daha yazıyorum. Resim, Müzik, Beden Eğitimi, Din Kültürü, İş Eğitimi ve İngilizce başından beri zorunlu ana derstir, “özel bilgi, beceri ve yetenek isteyen ders” değildir.  Dersin tanımıyla oynayarak arkasından bu derslerin ABD’deki gibi piyasada seçmeli kurslara atılacağının ilk işaretini vermiştir. 

pastedGraphic_2.png

Ziya Selçuk kuşdili konuşur, halkımız anlamaz, çevirmen kullanmak gerektirir. Neden bu kadar sık laf değiştiriyor diye merak etmek gerekir. Zihinsel kaos yaratıyor, liberal kuraldır, kaos yarat ki bulanık suda balık avlayasın… İyi bir mal satıyormuş gibi dil dökecek ki inandırmalı ve eskiyi kötüleyecek ki yeniyi satsın.

TTK Başkanlığı yukarıda bağlantı adresini verdiğim 9.7.2018 tarihinde bir yazı gönderdi yayıncılara. O yazı, yavru fili Fetöcülerle beraber çukura attıklarının da belgesidir.  Eğer eğitim piyasasından Fetöcüleri toplamaya bir başlarlarsa ortada eğitim piyasası diye bir şey kalmaz, onun da farkındalar. 

Ziya Selçuk aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık. 11’i de, 100’ü de, 1000’i de olsa içinde Fetöcüsü olmayan bir yayınevi bulamaz. Başta MEB yayınlarındakileri bulsun çıkartsın, örneğin işte şu Fetö afişini oraya kim koydu, bulup da yargılayamaz, çünkü itirafçıya gerek kalmadan çorap söküğü gibi en yakın akraba adlarının ortaya döküleceğinden korkar. 

Son söz;

Yavru fili çukura atanlar onu gerçek anlamda kurtaramaz, hangi nedenle yavru filleri çukura yuvarladıysa yine aynı nedenle ordan çıkartır; ömür boyu üzerinden para kazanmaktır hedefi.  

Eğitimi bu hale getirenler yani sorunu yaratanlar soruna çözüm olamaz, üst üste kördüğüm atarlar. Dahası, kaos uzmanıdırlar. CİA’nın en iyi uzmanları Retking ajanlarıdır,  kendi icat ettikleri kuyrukları birbirine dolandırmanın da uzmanıdırlar.  

Bu kördüğümü kesmek ise dünya tarihinde bir tek bize has meziyettir, formülü de “Mustafa Kemal Gibi Düşün” özdeyişidir.

Mahiye Morgül /25.7.2018

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)