Son Dakika Haberler

Gün Boyu Sarıyer’de Dolaşmak. 3.Bölüm

Gün Boyu Sarıyer’de Dolaşmak. 3.Bölüm
Okunma : 1.847 views Yorum Yap

Yol yürümekle biter. Bunu bildiğimiz için yürümeye devam ediyoruz. Boyacıköy’ü arkada bırakırken karşımıza küçük ve şık bir vapur iskelesi çıkar. Bu Emirgan Vapur iskelesidir ve tarihi iskele olan eskisinin yerine yapılmıştır. Fazla bir özelliği yok ilerlemeye devam ediyoruz. Cadde üzerinde görkemli yapılar ve Şerifler yalısı ile karşılaşırız. Şerifler yalısı yabana atılamaz çünkü 17. yy. dan kalma bir tarihi eserdir. Emirgana ismini veren Emirgüneyoğlu Yusuf Paşa’nın divanhanesiydi. 18. yy. da Hazine-i Hümayün başyazıcısı Feyzizade Mehmet Bey tarafından müstakil yalıya dönüştürüldü. 19. yy da ise el değiştirdi ve Mekke Şerifi Abdulillah (Abdullah) Paşanın malı oldu. Bu nedenle “Şerifler Yalısı” ile anılır oldu. Malum ya yiğit lâkabı ile anılır, bu kurala da böylece uyulmuş oldu. 1971 yılında Sait Çiftçi isimli bir hayırsever tarafından satın alınarak Türk İslam Eserleri Müzesine tahsis edildi. Halen müze olarak kullanılıyor.

Şerifler yalısını geçer geçmez Emirgan merkeze, yani çarşı içine, aslında ve daha doğrusu Çınaraltına geliriz. Çınaraltı Emirgan ile özdeşleşmiş, tarihe “Çınaraltı sohbetleri” ile kayıt düşülen bir önemli açık toplantı mekânıdır.

Fazla şamata etmeden Çınaraltı için birkaç satır yazmak gerekir. Çınaraltı belki de Çınaraltı olalı beri bu kadar tahribat görmedi. Yahu nedendir bilinmez, Çınaraltı olarak bilenen alanı parça parça böldüler. Her işyerine beş on masalık bir alan kiraladılar. Bölüm  aralarında çadır, naylon örtüler ve süs ağaççıkları konularak adeta “ diğer tarafa geçilmez” dediler!. Yahu böyle rezillik olur mu? Çınaraltı’nı bırakın eski haline! Her gelen istediği yere otursun, satışını yapan yine yapar.

Ya Allah deyip daldık öndeki bölüme, bir tanıdığa rastlamadık. İkinci bölüme girdik, yer aradık, boştu doluydu derken bir iki aşına yüz aradık ama nafile! Olanlar da oralı değil, vazgeçip arka tarafa yöneldik. Aradığım aşına yüzlerden bir teki dahi yok! Yavuz zırhlısını sahile yakın geçirten Alb. Mithat Adam elbette ki yok, öleli yarım asır olmuş! Anıları var.

1960 ihtilâli sonrasında muhtardı ve kapısına “Selamunaleyküm yok günaydın var” diye yazmıştı. Bu sözle de şöhreti yakalamıştı ama aleyhinde de hayli konuşan olmuştu. Musa Öztaş iyi bir dosttu, cebi de delik olmayanlardandı. Misafirlerini yüksünmeden ağırlar. Kimseye gönül koymazdı! Bu can dostu da öteki dünyaya uğurlayalı yıllar olmuş! Ömür denilen de ne kadar kısa!

Biz aramaya devam edelim. Mesela Avni Baba, nerde be sadece muhtarlıkta izi kalmış! Ama ısrarla birkaç isim bulacak sohbet edeceğiz… Ha şu Muhtar Baki’yi bulalım en iyisi diye  düşündüm sordum, son seçimi birkaç oyla kaybedince satıp savmış malını mülkünü terk etmiş canı gibi sevdiği Emirgan’ı. Aziz dostlarımı aramaya devam ediyorum. Emirgan S.K. nünü kurucu Bıdık Hüseyin… Can arkadaş, yüreği insan sevgisi ile dolu bir babayiğit! Rahatsızmış evden çıkmıyormuş birkaç günden beri. Selâm bıraktık, alır inşallah! Erhun’u gözüm aradı. Yılların sendikacısı ve CHP lisi…

Günde birkaç saat çıkıyormuş bize rastlamadı… En iyisi Cevat! Şu Emirganlı ve Galatalı futbolcu Cevat! Onu buluruz diye düşündüm nafile o da Adapazar tarafına nakil etmiş! Yahu bizim Cafer Hergünsel’i arasak diye söylendim.  Malûm ya edebiyatçıdır, şairdir, yazarçizer dedik sorduk. Tanıyan var fakat gören yok. Çaresiz kaldık!

“En iyisi sohbeti biz yapalım” dedim Suat’a! Söyledik çayları ağız tadı ile içtik. Konuştuk sağdan soldan, yine de bir tanıdık yüzle karşılaşırız diye ama nafile. Çınaraltında ağaçlar aynı, meydan çeşmesi aynı ama düzenleme değişik. İnsanlar değişik. Tanıdık kalmamış! Takım elbiseli, gıravatlı, fötr şapkalı, rugan ayakkabılı bir Allahın kulu yok. Nerede ise yediden yetmişe herkes spor giyinmiş; ayakta kes, kıçta kot ve sırtta thişort! Cep telefonuna bağlı bir aygıt, ucu kulağında hem çay içiyor hem de müzik dinliyor. Kadınların, kızlarında erkeklerden ayrı gayrisi yok! Kısa etek, ya da çok dar kot, terlik gibi kâğıttan hafif ayakkabı, göğsü bağrı açığa çıkartan bir bluz ya da bir thişort, tepelerinde güneş gözlüğü…

Masalarında çay ya da cola! Yahu milletin başka derdi yok! Herkes birbirine bakıyor, doğru dürüst sohbete hasret kalmış tarihi çınar altı.  Nerede İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Yahya Kemal, Faruk Nafiz, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Kerem Düzova, Adalet Ağaoğlu, Orhan Veli, İbrahim Akdoğan, Mahir İz, Recaizade Mahmut Ekrem! Ohoooo say say bitmez, devam eder durur. Şimdilerde hiç biri yok! Yenilerinde eskisi gibi albenileri yok!

Yine de Çınaraltında her tür sohbetin yeri vardır. Bir grup şiirden, bir grup romandan bahsederken, beri yanda bir grup tarihin içine gömülür durur. Bir başka grup ise hükümet indirir, hükümet kurar! Çaylar ise peşi sıra gelir, boş bardaklar geri gider. Nasıl gece yarısı olur, nasıl gün doğmak üzeredir anlamazlar!  Emirgan ve Çınaralı eski havasında değilse de bile o hava hala yaşatılmaya devam edildiği için ben de bu yaşamın bugüne aktarılmasına Kerim Düzova’nın şiirini yazarak katılmak isterim. Emirgan ve Çınaraltı hastası Kerem Düzova şöyle diyor:“Bir şeyde gözüm yok, kuru bir can kafi/Hoş-beş edecek ehl-i ihvan kâfi/İkbaline bel bağlamadım dünyanın/İstanbul içinde bir Emirgân kafi.”

Çınaraltı sohbetlerini pas geçip dolaşalım çarşı içinde. Belki yeni bir şeyler görürüz! Ama ne gezer. Beş on yılda o kadar çok şey değişti ki sormayın gitsin. Yakın zamanda Hamid-i Evvel Camii yangın geçirdi ve harap oldu. Hemen hayırseverler atağa geçti ve cami yenilendi. Hem de eskisinden bin kat daha güzel yapıldı. Yaptıran da Acıbadem Hastanelerinin   sahiplerinden  biri olan Mehmet Ali Aydınlar! Hani tek oğlu trafik kazasında ölen Mehmet Ali Aydınlar!  Allah kimseye evlat acısı vermesin diyelim, sonra da ekleyelim; çok iyi bir iş yapmış, sağ olsun, var olsun! İmam olarak Şemsettin Efendi de camii gibi tarihi eser oldu! Yıllardır özveriyle görev yapıyor. Emirgan’a gitmişken Safaf sokağın başına gitmemek olmaz. Bu sokağın bitiminden biraz ilerden başlar merdiven sahile kadar iner. Tam tamamına 100 basamağı vardır bu merdivenin. Ne var ki doksan dokuz basamaklı merdiven olarak bilinir. Neden, niçin bir eksik? Sorduk, yanıt yok!

Emirgan’ın muvakkithane ve mektep sokaktan içerilere doğru gidildiğinde biraz olsun eski Emirgân havası yakalanabiliyor.          Üst kısımlarda denize nazır binalar, geniş pencereler, balkonlar çiçeklerle bezeli! Temaşa müthiş, havası, suyu mükemmel… Alış veriş için düşünmeden yapamıyor insan! Sarıyer’in en pahalı yeri sayılır. Sanki Emirgan’da fakir, orta halli hiç kimse yok. Her şey ateş pahası, milletin cebine kuvvet! Allah kolaylık versin. Ama önemli olan o anı yaşamak ve yaşamaya alışmak. Alıştıktan sonra asgari ücretli de olsan o pahalı ortamda yaşarsın!

Çınaraltının yanında Sütiş! Eskiden çay bahçesiydi! Anormal müşteri toplaması ile dikkat çekiyor. Gündüz-gece günün her saatinde dolu! Adamlar işi iyi biliyorlar! İyi biliyorlar da vatandaşı düşünen yok! Özel arabalar öylesine sıralanıyorlar ki başka vasıtaların geçip gitmesi güçlükle sağlanabiliyor!   Atlı Köşk Cadde üzerinde! At Heykeli Fransa’dan getirilmiş. Görkemli bir heykel! Köşk ise müştemilatı ile birlikte Sakıp Sabancı Müzesi olarak faaliyette.

Emirgan denince akla “Koru” gelir. Yani Emirgan Korusu. Her yıl Lale Bayramı burada yapılır. Lale Devrini yaşamak isteyenlerin buyur edecekleri yerdir Emirgan Korusu. Üç köşkü ile dikkat çeker: Pembe Köşk, Sarı Köşk ve Beyaz Köşk! Her biri tarihi eser!

Unutmadan kayıt düşmem gerekir Emirgan için. Çok eski bir yerleşim bölgesi değildir Emirgan!  IV. Murat Revan Seferinde başarı sağlar. Revan Kalesi Kumandanı Emirgüneoğlu Tahmasb Kulu Han, kaleyi savaşmadan IV. Murat’a teslim edince, paşalıkla taltif edildi. İstanbul’a getirildi ve Emirgan’daki Nişancı Feridun Bey’e ait büyük bahçe kendisine tahsis edildi. Yöre hızla yerleşim bölgesine dönüştü ve Emirgüneoğlu ismine izafeten Semte Emirgan ismi verildi. Bu isim zaman zaman değiştirilmek istendi. Bir ara “Uluköy” denildi., bir zamanlar “Mirgün” ama ikisi de tutmadı ve Emirgan olarak kaldı.

Günbatımı mehtabı seyretmek lazım Çınaraltı’ndan. Tek başına otur, çayını yudumla, gözlerini ayırma mehtaptan. Ay, mehtap olarak tepene yükseldiğinde, çayını yenile ve çevrene bak tüm yüzler aşına gelecek, gençleştiğini hissedeceksin. Belki de bu nedenledir yaşlı tarihçiler, şairler, edipler sıkça Çınaraltı’na gelerek mehtap seyrederler.

Çınaraltı sevdalılarını düşünceleri ve seyirleri ile baş başa bırakıyor ve İstinye’ye gitmek için yola revan oluyoruz.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)