Son Dakika Haberler

Eğitim sistemi ve Sözde Akıllı Tahta Başarısı Yönetim İsimlerinin Değişmesi. Mustafa Yetiş.

Eğitim sistemi ve Sözde Akıllı Tahta Başarısı Yönetim İsimlerinin Değişmesi. Mustafa Yetiş.
Okunma : 1.309 views Yorum Yap

Eğitimde KHK lerle Yönetsel ve Finanssal İşleyişi Belirsiz Model Değişmesi Sonuçları

Eğitim ve öğretimi daha iyi hale getirmek için birçok çalışma yapıldı. Ancak eğitimi çağa uygun hale getirecek, bireylerin, toplumun ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılayabilecek hale getirebilecek nitelikte büyük dönüşüm hala gerçekleşmedi. Birçok önemli alanda değişen bir şey olmadığı halde değişiklik yapılmış gibi bir yanılgı içinde olma ve umursamazlık söz konusudur. Eğitimde demokratikleşme, öğrenci merkezli eğitim, özel okulların yaygınlaşması, katılım gibi eğitim sisteminin önemli sorun alanlarında önemli bir mesafe alınmadığı halde bir şeyler yapılmış gibi bir davranıp bir şeyler yapmama söz konusudur. Örneğin, bu karmaşa içinde eğitim Türkiye’de ihtiyaç duyanlar için ne ücretsiz olarak sunulabiliyor ne de ücretli olarak yaygın bir şekilde sunulabiliyor. Eğitimde küçük ve ürkek adımları atmak bir tarafa köklü ve büyük stratejileri devreye sokmak gerekir.

Bu yüzden önümüzdeki yıllarda eğitimde münferit çalışmalar bir tarafa büyük dönüşümü gerçekleştirecek adımların atılması gerekir. Bunu yapacak olan siyasilerin ve eğitim kadrolarının tarihe geçeceklerini söylemek abartı olmaz.
Sistem üzerinde bütün olarak durulmalıdır

Türk eğitim sisteminin temel sorunları sistemin bütün olarak işleyişine bağlıdır. Sistem ile bütün olarak ilgilenmedikçe münferit alanlarda yapılacak iyileştirme çalışmalarından istenen sonuçları almak beklenmemelidir. Bu anlamda sorunlu bir okulun iyileştirilmesi, aksayan bir yönün işler hale getirilmesi sistemi bütün olarak ele almadan yeterli olmayacaktır. Nasıl ki sistemine köklü olarak el atmayan her hangi bir takımın iyi oyuncular, iyi antrenorler alarak başarılı olması mümkün olmuyorsa aynı şekilde

Türk eğitim sistemi perakende çözümlerle, geçici iyileştirmelerle bir yere varamaz.
Bu arada sistemlerde münferit sorunlar da yaşanabilir. Bu türden sorunlar ele alınırken sistem bütünlüğü içinde hareket edilmeli ancak her bir münferit sorunun ele alınmasında sistem kökten değiştirilmeye çalışılmamalıdır. Dolayısıyla Türk eğitim sisteminde de belirli sorunların çözülmesi için sistemin bütününü ilgilendiren köklü ele atmalar yerine sorunun kendisi ile ilgilenilmelidir.

Sistemin aksayan yönleri de bu anlayışla ele alınmalıdır.

Alışılmış bakış açıları ve çözüm önerileri terk edilmelidir

Eğitim sistemindeki dönüşümü akla gelen yollarla veya bakış açıları ile değil yeni bin yılın gerçeklerini göz önünde bulundurarak yapmamız gerekir. Bir yazarın söylediği gibi dünkü çözümlere başvurursak dünkü sorunları yaşamaya devam ederiz. Atacağımız adımlar dünya düzenindeki, teknolojideki, ekonomideki yeni gerçeklerle uyuşmalıdır.

Eğitimciler, eğitim yetkilileri ve uygulayıcıları arasında temel felsefeyi geçiştirici, oldu bitti havasında bir anlayış ve tavrın hakim olduğunu görüyoruz. Örneğin bir yandan demokrasinin gelişmesine katkı sağlamak için eğitim kurumlarında çaba sarf edilmeye çalışılırken demokrasinin önemli bir unsuru olan özerkleşmeye katı bir direnç gösteriliyor. Öğrenci merkezli bir eğitime geçildiği ileri sürülürken eğitimin işleyişinde yetki ve sorumluluk merkezin dışında yerel birimlere bırakılmamaktadır. Gerçekten de öğrenci merkezli bir eğitim istiyorsak, demokratik değerlere sahip bireylerin yetişmesini istiyorsak bunların temel felsefesini iyi kavramalıyız ve gereğini yapmalıyız.

Fakatlı cümlelerle başlayan anti tezleri bir tarafa bırakıp cesaretli adımları atmak durumundayız. Belli modelleri veya yöntemleri uygulanmakta olan belli modellerin ve uygulamaların anti tezi veya diğer ucu olarak görmemek gerekir. Örneğin yerelliği ulusallığın, ulusallığı yerelliğin veya bireyselliğin anti tezi olarak görmemek bilakis bu unsurları bir birini zenginleştiren ve tamamlayan dinamik yollar olarak görmek gerekir. Türkiye maalesef bu türden bir düşünme alışkanlığı ile batı ülkelerinde olduğu gibi bir sosyal refahı, dinamik ekonomiyi bir türlü yakalayamadı.

Eğitimde dönüşümü gerçekleştirmek, dinamik bir gelişmeyi yakalamak için tezli, anti tezli düşünce kalıbının dışına çıkmak ve bunun için etkililiği ve verimliliği temel alarak gereken neyse onu yapmak zorundayız. Türkiye, yeni bin yılda adından söz edilen başarılı bir ülke olarak yer alamazsa bunun sorumluluğunu eğitimciler de taşıyacaktır.

Okul öncesi dönemden başlamak üzere yükseköğretime kadar bütün kademelerde okullaşma oranları düşüktür. Dolayısıyla okul çağında olduğu halde okul dışında kalan nüfusun oranı da yüksektir. Eğitim sisteminin yetersizliği sonucu mevcut işgücünün eğitim düzeyi de oldukça yetersizdir. Toplam işgücünün ortalama okul yılı yaklaşık 5 yıl dolayında seyretmektedir. Hızla artan genç nüfusa dayalı olarak okullar fiziksel açıdan yeterli olamamakta ve özellikle kent okullarında kalabalık sınıflar sorunu yaşanmaktadır. Eğitim için ayrılan kaynaklar belli oranlarda artış gösterse de yeterli gelmemektedir. Eğitimde niteliğin en önemli göstergelerinden biri olan okullarda başarı durumu da düşüktür. Özellikle ortaöğretim düzeyinde çok sayıda öğrenci kurullar yoluyla bir üst sınıfa devam edebilmektedir.

Bu sorunların çözülmesi için yoğun çabalar harcanmasına rağmen istenilen sonuçlar elde edilememiştir. Örneğin, eğitim için yapılan harcamalarda belli oranda yükselme olmasına rağmen, eğitimde finansal krizler yaşanmaya devam etmiştir. Öğretmenlerin ve eğitim programlarının niteliğini geliştirmeye yönelik çabalar olmasına rağmen okullardaki eğitim ve öğretimin niteliksizliğinin devam ettiği ve öğrenci başarısının hâlâ düşük olduğu gözlenmektedir. Okullara devam eden öğrenci sayısında bir artış olmuştur ancak okullaşma oranı hâlâ Batı ülkelerine oranla düşüktür. Yeni okullar açılmaktadır ancak halen kalabalık sınıflar olgusu yaşanmaktadır. Bu çelişkiler mevcut sorunların çözümü için yeni yollara yönelmeyi gerektiriyor. Sisteme köklü bir şekilde el atmadan başvurulacak yolların kalıcı çözümler getirmesi beklenemez.

Türkiye’de eğitim sisteminin geliştirilmesi için genellikle kaynakların azlığına dikkat çekilmiş ve kaynakların arttırılması gerektiği vurgulana gelmiştir. Kaynakların arttırılması önemli olmakla birlikte, eğitimde günümüz şartlarında yaşanan açmazları aşmada orta vadeli bir çözüm olmaktan öteye gidemez. Çünkü eğitimi yetersiz kılan, önünü tıkayan ve çağla uyumsuz kılan, kaynakların azlığından çok, her açıdan bir merkezden yönlendirildiği ve finanse edildiği idari yapısıdır.

Nitekim eğitim sistemine rahatlatıcı miktarda hiç kaynak ayrılmadığını zaten söylemek zordur. Sorun kaynağın ayrılması değildir, sorun yönetsel ve finansal işleyişi etkili olmayan sistemin her zaman kaynağa muhtaç hale düşmesidir. 2002 yılının Temmuz ayında Dünya Bankasından Temel Eğitim Projesi kapsamında okullar için tesis, bilgisayar laboratuarları yapımında ve hizmet içi eğitim çalışmalarında kullanılması kaydıyla 300 milyon dolarlık yeni bir kredi sağlandı. Paranın miktarının bu denli çok oluşu ister istemez okullarda kendini hissettirecektir. Ancak şu da ayrı bir gerçektir. Sistemin devamlılığını sürdürebilmesi için kaynak üretme yapısı değiştirilmez ise bir müddet zaman geçtikten sonra yine ek kaynağa veya krediye ihtiyaç duyulur hale gelinebilir.

Bu yüzden eğitime ayrılan bütçenin miktarının arttırılması uzun vadeli bir çözüm değildir. Uzun vadeli çözüm, eğitim bütçesini oluşturan parasal kaynağın toplanmasında ve dağıtılmasında yapısal değişikliklere gitmektir.

Hükümetlerin (Partilerin) eğitim politikaları olmalıdır

Öteden beri değişen her hükümetin eğitimde kendi anlayışlarını hakim kılmaya çalıştıkları dile getirilmektedir. Her yeni hükümetin veya Partinin farklı bir eğitim anlayışına sahip olduğu ve bu yüzden eğitim sisteminin istikrarlı bir şekilde yerine oturamadığı iddia edilir. Bu çerçevede eğitim sisteminin deneme tahtası haline getirildiği ileri sürülür. Oysa eğitim sisteminde köklü ve önemli değişikliklerin yapıldığını söylemek zordur. Aynı şekilde önemli denemeler de yapılmamıştır. Çok önemli değişmeler ve denemeler yapılamamıştır. Her bir hükümetin eğitimde izlediği çizgi bir birine o kadar benzemiştir ki daha çok değişen eğitim anlayışları değil değişmeyen eğitim anlayışları dikkat çekmiştir. Değişiklikler yapısal nitelikte olmayıp kadrolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Hatta son yıllarda kadrolar da büyük ölçüde değişmezlerden oluşmuştur. Bu şekilde eğitim sisteminde yaşanan sorunlara neden olan bir etken olarak her hangi bir hükümeti bulmak zorlaşmaktadır. Bu da eğitimde bir atalet havası yaratmakta ve bu şekilde uyum, denge ve diplomasi gibi beceriler ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle eğitim sistemini yönlendirmede çok önemli rolü olan hükümetler eğitim konusunda özgün değişiklikler yapma konusunda daha cesaretli olmalıdırlar.

Her şeye rağmen karamsar olmamak gerekir

Türkiye’deki ekonomi, siyaset, kültür özellikle Amerika ve Avrupa odaklı etkilenmelerle ve yönlendirmelerle karşı karşıya kalacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin her hangi bir alanındaki geri kalmışlıkla önce uluslar arası dinamikler ilgilenecektir. Bu bizimsevilmemizle veya tercih edilmemizle ilgili değil, uluslararası düzenin bir gerçeğidir.

O zaman eğitim için de şu öngörüde bulunabiliriz. Eğitim ve öğretim de aklın yolu neyse o doğrultuda şekillenecek ve yapılanacak. Aklın yoluna girmeyi engelleyici nitelikte olan kendi yarattığımız “fakatlar” hegomanyası, üyesi olacağımız uygarlığın kaçınılmaz etkisiyle ve hatta baskısıyla önemli bir anlam taşımayacak ve dayanamayacak. Bu durumda artık eğitim ve öğretim için “şu şekilde, bu şekilde olmalı” gibi temennilere de gerek kalmayacak. Olması gerekenler, etkili ise verimli ise kendiliğinden olacak. Herhangi bir stratejinin, uygulamanın veya yaklaşımın etkililiği, verimliliği ve işlevselliği belliyse yine de onaylanmak zorunda kalması söz konusu olmayacak. Bilmek, yapabilmek, anlamak her şeyin üstünde olacak. Her halükarda eninde sonunda eğitimdeki merkeziyetçi anlayış değişecek ve eğitim-öğretim çağdaş ve bilimsel temellerde gelişecektir.

Derleye: Hamza Mustafa Yetiş

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)