Son Dakika Haberler

“CUMA HUTBESİ” Kimden Neden Korkuyorlar?

“CUMA HUTBESİ” Kimden Neden Korkuyorlar?
Okunma : 601 views Yorum Yap

cuma-hutbesi

Türkiye Cumhuriyetinin kurulan ilk resmi kurumu Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanlığıdır. Bu önemli kurum 03 Mayıs 1920 tarihinde TBMM ‘si Ordusu adı altında kuruldu. Diğer önemli kurum ise 03 Mart 1924 tarihinde kurulan Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığıdır.

 

Diyanet İşleri Başkanlığına 1924-1926 arasında kadrosu olmaksızın görevlilerine maaş verilmiş, 1927 yılında 71 merkez de 7127 kadro tahsis edilerek, Diyanet İşleri görevlileri memur statüsüne alınmış ve maaşa bağlanmışlardır.

 

            Bu iki önemli kurumun kuruluşunun mimarı, Mustafa Kemal Atatürk’tür, bu konuyu belirtmekte yarar var. Bu iki önemli kurum hakkında kısa ve özet bir bilgi verdikten sonra konumuza geçebiliriz.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri asli komutanları olarak kabul ettikleri Mustafa Kemal Atatürk’e eskisi kadar olmasa da sahip çıkar ve saygı ile anmaktan gurur duyar. Ya Diyanet İşleri Başkanlığı? Bu kurum başkanı ya da yetkililerince Mustafa Kemal Atatürk’e sahip çıkıldığı görüldü mü? Ya da sahip çıkıldığına dair bir duyum var mı? Oldu mu? Göstermelik söylemler, eften püften etkinliklere katılmak, bir iki laf etmek değil, gerçekten sahiplenme olarak Atatürk ile ilgili özel bir program ya da bir belgesel yaptılar mı? Sahip oldukları televizyon kanalında Atatürk ile ilgili her hangi bir çalışma yapıldı mı? Diyanet İşleri Başkanlığının web sitesinde ve Diyanet İşleri Başkanlığının tarihçesinde Atatürk’ten bahsedilmiş midir?

 

Konu ile ilgili çok şeyler yazılabilir ama bugün için gerekli değil. Zira ülke zor günler geçiriyor. Ülke her yönden, her bakımdan kriz yaşıyor ve kaos içinde… Gerek dış işlerinde ve gerekse ülke içinde istikrarsızlık aldı başını gidiyor. İç ve dış politika iflas etmiş durumda. Ama bunu kabul etmeyen ve sorunları muhalefetle paylaşmayan bir iktidar var. Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük diyen iktidar kendi ayıbını bile örtecek çalışmayı yapamıyor, her geçen gün güç durumlarla karşılaşıyor.

 

Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda kuruldu PKK. Hem de bazı kaynaklarda belirtildiği gibi, ülkede hızla gelişen sol düşüncenin gelişmesini önlemek için devletçe kuruldu ama sonraları kontrolden çıktı. Bu bir varsayım olabilir, doğru da olabilir. Ama esas olan bu kuruluşun geçen zaman içinde Kürtleri sahiplenmesi ve gittikçe güçlenerek kendisini kabul ettirmesi ve yıllar içinde Türkiye’nin başına bela oluşudur.

 

Kürt sorunu PKK ile birlikte filizlendi, gelişti ve toplumun tüm katmanlarında konuşulur, tartışır hale geldi. 1980 li yıllarda militan kadrosu tam bir bela ve terör örgütü olarak ortaya çıktı. 1984 de Eruh baskını ile kendi yurttaşlarını öldürüp adını dünyaya duyurdu. Tamamen Kürt ailelerden olaşan 34 vatandaşı yaşlı genç, çoluk çocuk demeden katlettiler. İşte bu tarihten sonra PKK ölüm makinesi olarak çalışıp durdu. Sırf kendisini kanıtlamak için binlerce insanı öldürdüler, yedi bin civarında asker, polis ve korucu olarak güvenlik kuvveti mensuplarını şehit ettiler. Zamanla güneydoğu ve doğu da Kürtler de ayrılıkçı düşüncelere inanarak tepki koymaya ve TBMM de temsilcileri olmasına rağmen özerklik istemeye başladılar. AKP hükümeti önemli adım atacağını bildirdi ve Açılım Sürecini başlattı. Oslo’da PKK nın sivil temsilcileri ile İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile ve Kandil’deki kanlı katillerle görüntüler ama açılım sonuç vermedi ve iş çığırından çıktı. Açılım süreci içinde, müsamaha gösterilen PKK şehirlerde, ilçe ve köylerde mevzi tutup, yığınak yaptılar ve iki ay önce de eyleme geçtiler. Bu iki ay içerisinde 120 den fazla asker, polis ve korucuyu şehit ettiler. Her gün birkaç yerden PKK baskını haberleri geliyor, millet galeyana geliyor ve tepki koyuyor. Tepki provakasyona açık olduğundan HDP binalarına saldırı oluyor, hiç günahı olmayan sivil Kürt vatandaşlar dövülüyor, hareket her geçen gün kötüye gitmeye devam ediyor.

 

Partiler seçim çalışmalarına başlarken, Hükümet seçim hükümeti olarak görev yapıyor ve güneydoğu da önlemler almaya devam ediyor, değişik yerlerde operasyonlar yaparak PKK ya ağır kayıplar verdiriyor. Ama şehit haberleri de gelmeye devam ediyor. Şehit haberi gelen her evde kızılca kıyamet kopuyor ve toplum zor günlerin içine itiliyor. Hemen her şehir de tepki olayları devam ederken, yetkililer “Cuma günü bütün Türkiye genelinde camilerde hutbe okunarak toplumun birlik ve beraberliğinin sağlanması yolunu tercih edildiğinden bütün camilerde aynı hutbe okundu. Hutbede I. Dünya Savaşı, Çanakkale Zaferi, Sakarya ve Dumplupınar’da birlik ve beraberlik içinde başarılar ve zaferler kazanıldığı anlatılırken nedense, o büyük zaferlerin kazanılmasını sağlayan dahi Komutan Mustafa Kemal Atatürk’ten bir kelime olsun söz edilmedi” . Olacak iş mi? Bu durum aklıselimi ile hutbeyi dinleyenleri yaraladı ve üzdü.

 

Bu ne karabet, bu ne kin? Bu ne hazımsızlık! Siz böyle mi birlik ve beraberliği sağlayacaksınız?

Eğer Atatürk bu kurumu kurmasaydı/kurdurmasaydı, sayın ve muhterem hoca efendilerin hepsi muska yaparak, mezarlıklarda ölüler için Kur’an-ı Kerim okuyarak, gizliden imam nikâhı kıyarak geçimlerini sağlayacaklardı. Yalan mı? Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığını kurarak, hoca takımını devlet memuru yaptı, hepsinin hayatı garanti altına alındı. Nedense hala korkuları var ve bu korkularını yenemediklerinden Atatürk’ten bahsedemiyorlar. Kimden ve neden korkuyorlar? Bunu birileri bizlere, topluma anlatsa olmaz mı?

 

Sayın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bu konuyu bütünü ile bir programda halka anlatsanız olmaz mı? Kimden, kimlerden ve niçin korkuyorsunuz? Arkanızdan kurşun sıkan mı var? Yoksa boğazınıza sarılan mı?

 

        Söylenecek tek söz var size: Allah müstahakınızı versin emi!

İbrahim Balcı

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)