Son Dakika Haberler

HAİNLER -ıv- İbrahim BALCI

HAİNLER -ıv- İbrahim BALCI
Okunma : 844 views Yorum Yap

ibalciİhanet, ihanet, ihanet! İhanet devam ettikçe hainler de ortaya çıkacak ve cezasını çekecektir. İhanetin çok türü vardır. Devlete ihanet, saltanata ihanet, mala mülke ihanet, aileye ya da emanete ihanet! Hangisi olursa olsun ihanet eden hain olarak damgalanır. Aslında öyledir de! Kendisine inanılan itimat edilen kişi itimat edene ihanet ederse o elbette ki haindir ve öyle kabul edilecek öyle anılacaktır.
Osmanlı tarihi içinde Moralılar da hayli etkili kişiler olarak ortaya çıktı. Moralı Mustafa Paşa rüşvetle iş görerek yükselirken idama nasıl gittiyse Moralı Ali Efendi de ölüme öyle gitti. Moralı Ali Efendi Fransa’ya gönderilen ilk daimi Osmanlı elçisi, yani diplomatıdır. Daha önceleri İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya’ya daimi elçi gönderen Osmanlı Devleti, Moralı Ali Efendi’yi de Fransa’ya gönderdi. Hem gidişi de çok azametli oldu. 18 kişilik mahiyeti ile yola çıkan Moralı Ali Efendi Marsilya’da muhteşem bir merasimle karşılandı. Paris’e giden (13.07.1797)  Morali Ali Efendi Napolyon Bonaparte ve halk tarafından çok ilgi gördü, coşku ile ağırlandı. İşin ters tarafı bu sırada Mısır’da gelişen olaylar nedeni ile Fransız elçi İstanbul’da Yedikule zindanına kapatılınca Morali Ali Efendi de Fransa’da gözaltına alındı.
Morali Ali Efendi daimi elçilik görevini en iyi şekilde yapmaya çalıştı. Yurda döndükten sonra hızla yükseldi ve Defterdarlık, Tophane ve Bahriye Nazırlığı gibi görevlerde bulundu. Ne var ki böylesine temkinli bir insan yanlış yola at sürünce olan oldu. 1808 de III. Selim olayı patlak verdi. Yeniçeri teşkilatını kaldırmak için Nizam-ı Cedit ordusunu kuran III. Selim’e karşı, Morali Ali Bey’in kışkırttığı yeniçeriler ayaklandı. Kabakçı Mustafa’nın etrafına toplanan Yeniçeriler Topkapı Sarayı’nı basıp, zorla III. Selim’i tahttan indirdiler ve IV. Mustafa’yı Sultan ilan ettiler. Ordusu ile Yurt dışında olan Alemdar Mustafa Paşa durumu öğrenince derhal İstanbul’a dönerek duruma müdahale ediyor ve Sarayı kuşatıp IV. Mustafa’yı tahttan indirip yerine tekrar III Selim’i çıkartmak istiyorsa da öldürüldüğünü öğrenince I. Mahmut’u Sulan ilan ediyordu. Alemdar Mustafa Paşa karşıtları durmak bilmiyor, tahrik ettikleri yeniçerleri bu kez Alemdar Mustafa Paşa üzerine gönderiyorlardı. Amaçları güçlü Sadrazamı ortadan kaldırmaktı.  Evi Sarıyer Alemdar Mustafa Paşa gelenlerle korumaları ile birlikte bir süre savaştıktan sonra durumu tehlikeli görünce evinde bulundurduğu barut fıçılarını patlatarak intihar ediyordu. Duruma hâkim olan yeni Padişah Sultan II. Mahmut derhal olayların üzerine gidiyor, suçluların cezasını verirken, önce Yeşilköy’e oradan da Rumeli’ye kaçan Morali Ali Efendi yakalandığı yerde,  Alemdar Mustafa Paşa’nın da ölümünden sorumlu tutarak kafası kesilmek suretiyle öldürülüyor ve kesik başı İstanbul’a gönderiliyordu.  Öyle ya Morali Ali Efendi’nin, I. Mahmut’u Tahta çıkaran Alemdar Mustafa Paşa’yı öldürtmek için yeniçerileri kışkırtması Padişaha karşı ihanetti ve bu ihanetini de başını vererek ödüyordu.
Firari Hasan Paşa’da bir başka ihanet erbabı! Suriye’de eyalet valisi olarak görev yaparken, gücüne güç kattığını zannederek Padişah’a karşı ayaklandı. Ama durumu öğrenen Padişah idam kararı verip ferman gönderdi. Fermanı getiren çavuşu yakalatıp idam ettirerek Padişah’ı tanımadığını, dinlemeyeceğini de ilan etti. Fakat ihanetinde çok ağır şekilde cezalandırılacağını bildiğinden kılık, kıyafet değiştirip İstanbul’a döndü ve yakınlarının mekânlarında saklanmaya başladı. Bu nedenle de kendisine “Firarı” lakabı verildi. Ne yaptı ise yaptı ve Padişah II. Mustafa’yı tahttan indirmek için Edirne üzerine yürüyen ordunun içine komutanlardan biri olarak katıldı. Bu işinde başarılı oldu ve yeni Padişah kendisini Rumeli Beylerbeyi olarak atadı. Ama uslanmayan Firari Hasan Paşa huzursuzluklara devam edince Mısır Valiliğine gönderilmek istendi. Paşa bunu kabullenemedi ve Sadrazamlık beklediğini Padişah’a bildirdi. Bunun üzerine Padişah III. Ahmet tarafından İstanbul’a davet edildi. Sadrazam olacağı hevesi ile İstanbul’a gelen Firari Hasan Paşa’nın hemen icabına bakıldı ve boynu vurulmak suretiyle idam edildi.
İşte açık bir şekilde ihanet içinde olanlardan biri;  Damat Ferit Paşa! Milli mücadeleye karşı çıkan, hatta milli mücadeleyi başlatanların başarısız olması için işgalcilerle işbirliği yapan yaman bir hain. Devlet katında üst görevler üstlenmiş bir ailenin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi (1853). Memur olarak Hariciye Nezaretinde göreve başladı. Avrupa da çeşitli yerlerde temsilciliklerde bulundu. Sultan Abdülmecit’in dul kızı Mediha Sultan ile evlenerek Saray’a damat oldu. Damat olması ile şansı açıldı. Önce Şurayı Devlet üyeliğine, II. Meşrutiyetten sonra da Ayan Meclisi üyeliğine atandı. İttihatçılarla anlaşamadığından Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kurup başkanlığını üstlendi (1911).  Mondros Antlaşması için delege yapılmak istendi ise de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa “Kifayetsiz ve budala”  olduğu gerekçesiyle bu görevi almasını engelledi.  Fakat yükselmesine mani olamadı ve Mondros antlaşması sonunda Sadrazamlığa getirildi (1919). Yunanlıların İzmir’e çıkması üzerine istifa ettiyse de üç gün sonra ikinci kez Sadrazamlığa getirildi (1919). Damat Ferit ikinci kez sadrazam olduğu gün Mustafa Kemal Samsun’a ayak basıyordu. İkinci sadrazamlığı iki ay kadar sürdü. Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın gıyabında idam edilme kararı alınması için yoğun çalışma yaptı ve başarılı oldu. Berlin Konferansında başarı sağlanamayınca sadrazamlıktan istifa etti ama ertesi gün tekrar sadrazamlığa getirildi. Milli Mücadele karşı savaşacak olan Kuvayı İnzibatiye’yi kurdurdu ve başına Ahmet Anzavur’a getirdi. Sivas Kongresinin toplanmaması için büyük uğraş verdi, başarılı olamayınca istifa etti ise de 5 Nisan 1920 de dördüncü kez sadrazamlığa getirildi.  İşgalci güçlerle işbirliği yaparak İstanbul Meclisinin kapanmasını sağladı (11.4.1920). Milli Mücadeleye katılanları eşkıya olarak suçladı ve 30.7b.1920 de yine istifa etti. Ama beşinci kez sadrazamlığa getirildi ve kabinesini yeniledi. İşgal genişlemiş Türkiye’nin her yanında ateş bacağı sarmıştır. Milli mücadele için yoğun çalışmalar devam etmekte iken 10.8.1920 de Sevr Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Sadrazamlıktan istifa ederek ayrıldı (17.10.1920). Milli mücadele başarılı olunca kurtuluşu yurt d ışına kaçmakla buldu ve 22.9.1922 de yurtdışına kaçtı ve Fransa’da Nice’de öldü (1923).
Milli mücadele karşı bu kadar büyük direnç gösteren bir insanın, makamı, mevkii ve konumu ne olursa olsun, sadece ülkeden kaçarak canını kurtarması bile büyük şans. Oysa Damat Ferit, milli mücadelenin başarılı olması için namütenahi imkânsızlıklar içinde ölüm kalım savaşı verenlerin idamı için ferman çıkarılmasını sağlamış bir vatan haini idi. Demek ki ihanet edenlerin bir kısmı şanslı da olabiliyor ve kaçarak canlarını kurtarabiliyorlardı. Ne var ki ihanetleri belgeli olduğundan hain sıfatından sıyrılamıyorlardı.
İhanet ettiği kabul edilerek boynu vurulanlar da var. Bunlar yazar, çizer olduğu gibi başka mesleklerden olanlarda var. Yoktan yere söylediği bir dörtlükten yani iki sözden sonra hain damgasını yiyerek boynu vurulanlar var. Örneğin Nef-i bunlardan biridir. Nef-i’nin esas adı Ömer’dir. Nef-i Hasankale’de doğdu (1572). Babası Sipahi Mehmet Beydir. Çok iyi eğitim gördü. Eğitimine Hasankale’de başladı Erzurum’da devam etti. Burada Türk edebiyatının önemli eserlerini okudu Farsça ve Arapça öğrendi, şiir yazmaya başladı. Erzurum Defterdarı Gelibolulu Müverrih Ali Efendi, Nef-i’nin şiirlerini görerek beğenmiş ve kendisine Nef-i yani “Çok yararlı kişi” adını vermiştir. Sultan I. Ahmet zamanında İstanbul’a giden Nef-i devlet hizmetine girdi. Sultan II. Osman ve IV. Murat dönemlerinde yıldızı parladı, şöhreti arttı. Yazdığı hicviyelerle (Taşlama) muhataplarının kin ve öfkesini üzerine çekti. Yazdığı şiir ve hicviyeleri nedeni ile pek çok defa mahkemelik oldu. Bu yüzden Sultan IV. Murat kendisinden hicviye yazmamasını istedi. “Peki” diyen Nef-i, şairlik ruhu nedeni ile kalemine “Dur” diyemedi ve Vezir Bayram Paşa hakkında yazdığı ağır bir hiciv nedeniyle Saray’ın odunluğunda kement ile boğdurularak, cesedi denize atıldı (1635). Ancak bir başka söyleme göre, Nef-i, Vezir Bayram Paşa için yazdığı şiir nedeniyle idam edilmesine karar verilir. Fakat değerli bir şair oluşu nedeni ile öldürülmekten vazgeçilir. Padişaha gönderilecek olan öldürülmediğine dair belge yazılırken Arap yazıcı kağıda mürekkep damlatınca Nef-i kendini tutamaz ve “Mübarek teniniz damladı efendim” deyince olan olur ve kementle boğdurulup cesedi denize atılır.
Nef-i ne yapmıştı. Sivri dilliydi, haksızlığa tahammül edemiyor, silah kuşanıp isyan etmektense, kalemi ile muhatabını hicvederek onu yeriyor ve itibarını düşürüyordu. Osmanlılarda bu bile yerine göre çok büyük suçtu. Zira Sultan’ın sevdiğine, inandığına karşı gelmek affedilemezdi. Nef-i de affedilmedi ve boğdurulmak suretiyle öldürülerek yaşamına son verildi. Yani ölümüne neden bir veziri hicvederek ihanet etmesiydi. Yani Sultana göre Hain’di…  İki mısra şiire hayatını ödüyordu.
Yazan İbrahim Balcı
Yazının Devamı: HAİNLER -V

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)