Son Dakika Haberler

Sarıyer’de Gezerken

Sarıyer’de Gezerken
Okunma : 3.001 views Yorum Yap

Sarıyer’i gezmeye gelin Aşiyan’dan başlayalım. Zira
Sarıyer-Beşiktaş sınırıdır Aşiyan. Sağ tarafta deniz, solda Aşiyan
Mezarlığı… Mezarlık kapalı, ancak yeri olan gömülüyor. Türkiye’nin
kalburüstü insanları gömülü burada, hepsinin Türk tarihine
şurdan-burdan, sağdan-soldan imzası var. Kerli felli ve
entelektüellerin yoğun bulunduğu bir mezarlık! Üst tarafta Aşiyan
köşkü var. Tevfik Fikret’in müze olan köşkü! Mezarlık önünde park,
parkta Orhan Veli’nin bir heykeli var. Rakı şişesi içinde balık gibi
duruyor sanki. Hiç kıpırdamadan ve sabit bir noktaya bakar gibi.
Unutulmaz dizelerin sahibi…

Adım adım ilerleriz, karşımıza çakar çıkar. Yani
Hisarburnu denilen yerdeki zaman zaman yanan ve akıntı ile kıyıyı
gösteren bir Çakar… İyi havalarda buradan olta atarlar denize. Allah
ne verirse; istavrit, çinekop, lüfer… Biraz ileride Rumelihisar
Kalesi. Müthiş bir tarihi eser. Bu kale ile Bizans’a Karadeniz
tarafından gelecek yardımlar önlendi. Ayrıca İstanbul üzerine daha
rahat gidildi. İstanbul’un fethi sırasında ilk vuruşma bu kale
yapılırken oldu ve şehit olan Osmanlı askerlerinin gömülü olduğu alana
“Şehitlik” denildi. …

Dua Tepe kalenin üst kısmında ve kale dışındadır. Büyük
bir parktır. Dinlenmek ve seyir zevki için harika bir alan. Hele bir
de çayın varsa yanında, içebiliyorsan, keyifle denizin gümüşi rengini
doyasıya seyreder kendinden geçersin…. Sahile inildiğinden Kemalettin
Camii ve ilerisinde Ali Pertek Cami (Bey Camii de denilmektedir)…
Tabii Rumelihisar ile özdeşleşen Rumelihisar vapur iskelesi eski
havasında değil, lokanta olarak hizmet veriyor. Yörenin halkı da çok
değişti. Anormal şekilde göç aldı, azınlıkların sayısı çok az!

Baltalimanı’na vardığımızda Mediha Sultan Sarayı dikkat
çeker. Aslında Mustafa Reşit Paşa’nın oğlu için yaptırdığı bir
Saraydır ama evliliklerle Saray isim değiştirdi. Osmanlı Devleti sona
erip Cumhuriyet kurulurken, Osmanlı artığı damatlar da ortadan
kaybolunca koca sahilhane devletin oldu. Değişik amaçlarla kullanıldı.
Sonunda hastane oldu, halen hastane olarak kullanılıyor. Bahçesindeki
dev manolya ağacının seyrine doyum olmaz, İstanbul’un en büyük manolya
ağacıdır. Baltalimanı uzun yıllar gelişme göstermedi. Ama son otuz
yıldır iç kısımlara doğru hızla büyüdü. Meşhur Baltalimanı çayırı da
değişik amaçlı kullanılır hale geldi. Spor tesisleri, okullar ve geniş
yollarla zenginleşen bir semt oldu. İleri gidildiğinde Levent
Çiftliğinin havası teneffüs edilir. Yani Levent ismi Nizami Cedit
askerlerinin talim yaptığı yerden geliyordu. Nizami Cedit askerlerinin
burada bulunan kışlaları nedeni ile verildiğini öğreniyoruz. Sahilde
ve hastanenin Emirgan tarafında Serhazin Camii ki hayli eski bir cami
ve ilerisinde denizle kucak kucağa restaurantlar. Burada küçük bir
kayıt düşmek gerekir. İstanbul’un işgalinde donanma büyük önem taşır.
Baltaoğlu Süleyman Paşa donanmayı Baltalimanı önünde tutar. Donanma
Sultan Fatih’in emri ile karadan Haliç’e indirilir. İstanbul’un işgali
gerçekleştirilir ama başarılı olamadığı iddiası ile de Baltaoğlu
(Baltalimanı ismini bu kişiden alır) Süleyman Paşa’nın boynu vurulur.
Unutmayalım Osmanlı ile İngiltere arasında yapılan Baltaliman Ticaret
Antlaşması da burada yapıldı (1838 ve İngilizlere büyük ödünler
verildi).

Sahil boyu ilerleyelim ama durarak. Zira denizin nefis
havasını teneffüs ederek! Boyaciköy tertemiz bir bölgedir. Bu bölge
bomboştu. Padişah III. Selim Kırkkilise’den (Kırklareli) 40 kişilik
Kafrariyofi ailesini buraya getirdi. Bu aile boyama sanatı
ustalarıydı. Şayak ve benzeri kumaşların boyatılması işlerinin
geliştirilmesi ve halka öğretilmesi için aile görevlendirildi, semte
de bu nedenle Boyacıköy denildi. Zarif ve sevimli bir yer. Dik bir
arazi üzerinde kurulu mahalle fakat hayli gelişmiş. Sahil boyu
mükemmel! Günün her saatinde sahilinde tur atan insanları görmek
mümkün. Hele akşamları ve gece… Hayli kalabalık olur. Gece geç
saatlere kadar denizli içe içe sohbet edilir, vakit geçirilir.

Emirgan’a bir can kafi deriz ve gireriz içeri. Bizi yeni
vapur iskelesi karşılar. Eskiyi elbette ki arattırır ama yine de hoş…
Şerifler Yalısı, Hamid-i Evvel Cami ve Meydan Çeşmesi, karşılarında
muvakkithane! Bunlar Emirgan’ın tarihi eserleri… Çınaraltı! Her dem
ismi dillerden düşmeyen Çınaraltı ve çay bahçeleri. Eski düzeni yok
buna rağmen yine de tarihe ışık tutar, zamanın ediplerini burada
dinler gibi olursun… Şair ne demiş Emirgan içi ona bakalım:

“Bir şeyde gözüm yok, kuru bir can kafi,
Hoş-beş
edecek ehl-i ihvan kafi,
İkbaline bel bağlamadım
dünyanın
İstanbul içinde bir Emirgân kafi.”

Başka söze gerek var mı? Çelebi insanların, entelektüel kişilerin çok
olduğu, kültürel çalışmaların yoğun yapıldığı bir yer. Emirgânlılar
Derneği, Sabancı Müzesi, Şerifler Yalısı Müzesi, Emirgân Korusu ve
içindeki köşkler, Lale Bayramı günleri, sahil boyundaki canlılık
insana hayat verir. Ama illa ki Çınaraltı, illaki Çınar ltı… Gidin
şöyle keyifle bir çay için Çınaraltında… Plajların çok pahalı olduğu,
fakir ve az gelirli kişilerin gidemediği plajların yerini Emirgan
sahil boyu ve rıhtımı alır. Yaz aylarında binlerce insan Emirgan
rıhtımından denize girer ve plaj ihtilacını giderir.

Tokmakburnu akıntılı bir yer. Temiz suyu, akıntısı ve
burunbaşında olta sallayanların şenlendirdiği bir yer. Burayı geçince
İstinye tersanesi karşımıza çıkardı eskiden. Burada hemen hemen bin
kadar işçi çalışır Türk denizciliğinin kalbi olan armatörlerin
gemilerinin bakım ve onarımı yapılırdı. Tabii ki devletin gemilerinin
de. Boğaziçi’nin en büyük koyu idi İstinya Koyu. Tersane burada
yapılmıştı. Hem gemi onarımı yapılıyor hem de yeni yeni gemiler inşa
ediliyordu. Büyük bir alanı kaplıyordu tersane. Alan içinde tarihi
Deli Fuat paşa Yalısı dikkat çeken yalılardan biriydi. Tersane
kaldırıldı, Bu tarihi yalı Karadeniz İşbirliği teşkilatına tahsis
edildi. Tersane Tuzla’ya kaydırıldı. Böylece Sarıyer ilçe olarak büyük
bir işyerinden mahrum oldu. İstinye çarşısı har zaman hareketli, her
zaman canlı ve kalabalık! Meydan Çeşmesi görkemini koruyor, çeşme
yanındaki çınarla bahçe harika. Ye bir tost, iç bir çay günün keyfini
çıkar. İstinye Devlet Hastanesi ve İtfaiyenin de burada olması semte
daha da canlılık katıyor. İstinye büyümeye müsait. İçerilere doğru
gidilikçe çok büyük bir park karşılar insanı. Bakımlı, ağaçlık bir
yer. Buraya Dereiçi derler otobüsler için son duraktır. Efsane bu ya
Bizans öncesi, yani antik çağ döneminde İstinye içinde bir mermerden
yüksek bir sütün varmış. Dünya ahvalinden ümit kesen bir meczup çareyi
insanlardan kaçmak ama onları uyarmakta bulmuş, Aklına gelmiş ve
çıkmış sütünün üzerine oturmuş Tam 33 yıl kalmış sütünün üzerinde. 33
yıl boyunca halka hitap ederek nasihat da bulunmuş, yol gösterici
olmuş, unutulmazlar arasına katılmış. Ne yemiş ne içmiş, kimlerle
temas etmiş öğrenmek kabil olmadı ama olay İstinye tarihi ile
özdeşleşti ve kayıtlara geçti. İstinye körfezi bir süre Kürek Sporu
ile ilgi gördü. Fenerbahçe Spor kulübünün kürek şubesi 30 yıl kadar
İstinye’de faaliyet gösterdi. Burada futaları, çekekleri ve şube
binası vardı. Sporcuların çoğu da İstinyeli ve Sarıyer’in diğer
semtlerindendi.

İstinye’ye geçerken sol yanımızda yüksek kayalıklarla
kaplıdır. Bu kayalıkların üst kısmına da villalar, birbirinden güzel
apartmanlar yapılmış. Ama buranın yani bu kayalık kısmın bir özelliği
var. Bu kayalıklar üzerinde yapılan araştırmalarda bu kayalar koruma
altına alınmış. Yapılan bilimsel çalışmalar sonunda bu kayalıklar 650
milyon yaşında oldukları tescillenmiş. Elbette ki İstinye Yeniköy
arasındaki kayalıklar değil Rumelikavak, Garipçe, Rumelifener deki
kayalıklar da çok yaşlı kayalıklar. Çok sağlam olması demek de depreme
dayanıklı olmak demektir gibime geliyor. Demek ki şanslıyız!

Yeniköy havalı bir yer. Türkiye’nin elit tabakası burada!
Yani babadan zenginlerle, anormal şekilde çalışarak zengin olanlarla,
ağalar ve hampadan zengin olanların sonradan gelip yerleştikleri bir
yer. Yeniköy yalıları ile ünlü bir yerleşim bölgesi. İstanbul’da
olduğu gibi Türkiye’de en çok yalısı olan bir semt! En görkemli
yalılarından biri de Afif Paşa Yalısıdır. Yalı çok el değiştirdi. 1980
yıllarda Uzan”lara geçti, Uzan”lar battıktan sonra yalıya Sabancılar
sahip oldu. Mimari olarak üstüne bir başka yalı var denilse ayıp olur
gibi! Yalılar devam eder Limana kadar yılların askerlik şubesi taşındı
buradan. Aslında o bina tarihi bina idi ve topçu karakolu olarak 1900
‘lu yıllarda yapılmıştır. Benzerleri Büyükdere Topçu Karakolu, Sarıyer
Karakolhane-i Bala’sı (Orduevi) ve Pazarpaşı Jandarma Karakolu… Bu
tarihi bina şimdi kaderine terk edilmiş durumda. İlerledikçe diğer
yalılar gelir. Her birini sayarsak insanın aklı karışır bir kaçına
değinip geçeceğiz. Eski Başbakan Prof. Dr. Tansu Çiller’in yalısı da
bu sırada. Az ilerisinde Erbilgin yalısı var. Katarlılara satıldığını
duyduk. Dünyanın en pahalı 10 yalısından biriymiş ve 150 milyon dolara
satılmış yalı. Yalı sahibi Erbilgin “Ben hamallıktan zengin oldum”
diyen bir iş adamı. Nasıl hamallıksa? Sait Halim Paşa Yalısı da bu
sırada. Ama ondan önce Carlton Oteli vardı. Modern bir otel! Her
nedense elden çıkarıldı, satıldı, yıktırıldı. Yerine yeni bir şeyde
yapılmadı. Sait Halim Paşa’yı biraz tanımak gerekir. Mısırlıdır.
Sülalesi paşa ile dolu! Hepsi de Osmanlı hizmetinde bulunmuş. Bele
diye olduğu zaman Yeniköy’de Belediye Başkanlığı yapmış bir zat.
Sonradan yıldızı parlamış İttihatçı olmuş ve üst düzeylerde görevler
üstlenmiş Sadrazam olarak görev yapmış bir zatı muhterem. Osmanlı
Devleti’nin I. Dünya Savaşına girişi antlaşması bu yalıda gizli
olarak imzalandı. Milyonlarca insana koskoca Osmanlı İmparatorluğunun
savaşa girişi dört kişinin iteği ile gerçekleşti: Kararı Enver Paşa
açıkladı “Beyler Bir Çocuğumuz oldu” diyerek. Katılanlar: Sait Halim
Paşa, Enver, M. Ali Bey ve Halil Menteşe.. Bu savaş da Osmanlı
Devletinin tarihten silinmesine neden oldu. Yalı, yalı yalı… Adım başı
yalı… Dedik ya hepsini sayamayız diye… Bir yalıdan daha bahsedelim ve
konuyu kapatalım: Dadyan Yalısı 18. Yy sonlarında yapıldı. Sahibi II.
Abdülhamit’in vezirlerinden Dadyan’dı. Yalıyı Ermeni zenginlerinden
Düzyapanoğlu büyük paralar harcanarak yaptırmıştı. Bu kadar parayı
nereden buldu da bu yalıyı yaptırdı diye Halet Efendi tarafından
suçlanarak ihbar edildi. 04. Ekim 1819 da Düzyapan oğullarından Mikael
Çelebi Düzyapan ve Amcazadesi Mıgırdıç Düzyapan yolsuzlukla yalıyı
yaptılar iddiası ile yalının balkonunda asılarak idam edildiler.
Yeniköy(ü geçmeden Yeniköy Vapur iskelesinden bahsetmek gerekir. Hala
eskisi gibi hizmete devam ediyor. Bu arada yüzlerce şayka ile gelen
Rus Kazakları’nın saldırısından en çok darbe yiyen de Yeniköylülerdir.
Adamlar geliyor karaya çıkıyor halkı soyup soğana çeviriyor pahada
ağır, yükte hafif ne varsa alıp götürüyorlardı. Ha unutmayalım Yeniköy
fırının galetası, börek ve çörekleri de unutulmaz… Bir de küçük ama
sevimli limanı ve usta oltacıları!

Kalender’i geçelim, fazla takılmayalım buraya. Askerin
elinde kalan son dinlence yerlerinden biri olmalı. Kalender Ağa isimli
biri tarafından yıllarca önce yapılmış bina, yangın görmüş uzun yıllar
viran şeklinde kalmış sonradan yine canlandırılmış ve pırıl pırıl bir
yer kazanılmış. Üst kızımda ikinci bir bina yaptırmışlar, bütün
Boğaziçi ayağınızın altına geliyor müthiş bir yer, komutanlarımıza da
yakışır. Davet edildik, gittik, yemeğimizi yiyip, kahvemizi de içtik.

Tarabya İstanbul’un başkenti havasında. Huber Köşkü
devlete geçtikten sonra Cumhurbaşkanlığı yazlığı olarak kullanılmaya
başlandı. Harabe hali ortadan kaldırıldı, yenilendi, her yıl bakımı
yapılarak eski görkemli haline getirildiği gibi arka kısımda da
mükemmel bir bina daha yapılarak zenginleştirildi. Yerleşke büyük bir
alan üzerindedir ve devamlı koruma altındadır. Kolay değil Devletin
Cumhurbaşkanı yazları burada ikamet etmektedir.

Tarabya koyu, tavernaları ve azınlıkları ile ünlü bir
yerdi. İstanbul’un zengin azınlıklarının bulunduğu Tarabya’da daha çok
hakim olanlar Osmanlı Devletinde varlıkları inkar edilemeyecek kadar
şöhretli olan bankerlerdi. Örneğin Banker Zarifi gibi… Zarifi ailesi
Tarabya’yı hiç ihmal etmedi. Mirasçıları hala Tarabya’da bildiğim
kadarı ile. Tarabya’da azınlık olarak Rum, Ermeni ve Museviler vardı.
Az sayıda da Müslüman Türk. Zamanla ve unutulmayan olaylar nedeni ile
azınlıklar terk ettiler Tarabya’yı. Tarabya’da Rumların önemli bir
ibadethanesi vardı. Metropolitlik 6/7 Eylül (1955) olayları yaşanırken
yakıldı… Sonra Kıbrıs olayları ve azınlıkların Tarabya’yı terki…
Tarabya kıyı boyunda onlarca taverna vardı. İstanbul’un eğlence
merkeziydi yıllar yılı sahil boyu Tarabya! Günümüzde taverna kalmadı,
sadece direnen bir iki balık lokantası var. Tarabya koyu zamanla
marina haline getirildi. Zenginlerin kalbi bu marinada atar. Burun
başındaki Tarabya Oteli yine de tacıdır Tarabya’nın… Koy marina
yapıldı, küçük parkın önünde oltacılara da yer ayrılmış. Usta
oltacıları vardır Tarabya’nın, bir de 60 yıldan beri görev yapan
Muhtarı vardır, ben ona “Anıt Adam” derim (Rafet Üstün).

Tarabya’dan Kireçburnuna gidiş gerçekten çok zevklidir.
Müthiş bir yürüyüş parkuru vardır. Amatör balıkçılar, yürüyenler,
oturup piknik yapanlar, sevdası kolunda fink atanlar karşınıza çıkar.
Yolun üst tarafı alabildiğine yeşil, orman ve korkuluk… Birkaç yabancı
elçilik yazlığı ve Kireçburnu’na girişte lokantalar. Lokantalarda
Tarabya biter Kireçburnu başlar. İlk durak Tabya altıdır. Boşuna tabya
dememişler. Osmanlı döneminde boğaza düşman gemisi girişlerini önlemek
için yapılmış tabyalardan biridir bu tabya. Kireçburnu’na girişte sağ
köşe denize bakan plaj olarak kullanılıyor. Hemen yanında Nazlı Hanım
Yalısı ve ilerisi Memduh Paşa Yalısı. Sonra lokantalar başlar. Balık
lokantaları! Her dem taze balık bulmak mümkündür. Namlı lokantalardır
bu lokantalar. Kireçburnu’da merdivenli mahalle denilse daha iyi
olurdu gibi geliyor bana. Zira hemen hemen her sokak merdivenli? Zira
mahalle kurulurken vadi olmadığı için yüksek alanlar tercih edilmiş.
Kireçburnu’nda mükemmel bir park var. İsmi Haydar Aliyev Parkı. Haydar
Aliyev’in görkemli bir heykeli vardı. Az ilerisinde Atatürk’ün bir
büstü. Hiç yakışmamıştı. Bir heykel ve bir büst! Birkaç kez ikazım
oldu, toplantılarda konuşmam oldu, değiştirildiğine sevindim tabii. Bu
parkta her yıl Sarıyer Belediyesi tarafından Edebiyat Günleri
yapılıyor. Hayli ilgi çekiyor ve Kireçburnu’na hareketlilik
kazandırıyor. Kireçburnu’nun bir de kadın futbol takımı var. Üç beş
azimli, inatçı, futbol aşığı insanın elinde harikalar yaratıyorlar. En
alt ligden en üst lige çıktılar. Yel oldu, fırtına oldu, yağmur oldu
sel oldu ve ligleri teker teker geçerek Deplasmanlı lige yükseldiler.
Ne kadar övünseler azdır. Aman unutmayalım Kireçburnu börekçi fırını
da müthiş, ismi d uyuldukça büyüdü ve şöhreti her yeri tuttu.
Kireçburnu Limanı da mükemmel. Harika bir düzen kurmuşlar. Kooperatife
üye olmayanların Limana girme bağlama hakları yok. Herkes aylık
veriyor, bakımı yapılıyor, ihtiyaçlar gideriliyor.

Kireçburnu’ndan Kefeliköy’e kadar yürüyüş parkuru var.
Harika bir parkur! Hergün yüzlerce insan bu parkta istirahat eder,
ailece toplanır. Hele tatil günleri sabah kahvaltıya gelir gecenin geç
saatinden dönerler. Boğaziçi’nin nefis görünüşünü seyreder, temiz
havasını ve iyot kokusunu teneffüs ederek rahatlarlar. Kefeliköy fazla
gelişmedi. İki önemli yalısı ile dikkat çeker. Birkaç işyeri ve iç
kısımlarda yerleşim bölgesi. Sarıyer İlçesinin en sakin yerlerinden
biridir. Büyük Sarıyer selinde (1913 de) buradaki Uluç Hasan Paşa
Camisi selin şiddetini dayanamadı ve denize gitti, Resimleri var da
kalıntılarından her hangi bir iz yok. Burası mahalle olarak kalmadı,
Cumhuriyet mahallesine bağladılar.

Bu turu da tamamladık. Bakalım, sonrasında hangi konuya
dalacak ve hangi konu üzerinde çalışacağız. Onu da zaman gösterecek

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)