Son Dakika Haberler
“width=“1293

YUNANİSTAN GEZİ NOTLARI, SARIYER’DEN FUŞTAN’A.(1) İbrahim Balcı

YUNANİSTAN GEZİ NOTLARI, SARIYER’DEN FUŞTAN’A.(1) İbrahim Balcı
Okunma : 645 views Yorum Yap


ibalci_yunanistanSöylenip duruyordu Yunanistan’a gezi yapılacağı. Gezi süresince Türk Mübadillerin geride bıraktıkları bölgelerin gezileceği… Kimler gidecek? Nasıl gidilecek? Oysa benim bunları düşünmeme gerek yoktu. Ortada Sarıyer Belediyesi, Bahçeköy Lozan Mübadilleri Derneği ve Sarıyer Vehbi Koç Vakfı Lisesi öğretmenlerinden Beyhan Aksop vardı. İşi onlar kotaracak, yemeği pişirecek ve topluca yiyecektik. Öyle de oldu.

            Bir sohbet sırasında Sayın Şükrü Genç birlikte gideceğiz deyince itiraz ettim ama kâr etmedi. Önerinin Beyhan Aksop tarafından yapıldığını, Sayın Belediye Başkanından bu konuda yardım istediğini anlamakta gecikmedim. Tabii benim yalnız olmam kabul değil, Suat Uysallar olmadan adım atmam! Hoş bunu onlar da biliyordu ya! Bu arada Sayın Dr. Ahmet Bekâroğlu’nun “Siz giderseniz, bende sizinle olurum” demesi gerçekten hoştu. İyi bir üçlü oluşturacaktık! Tamam dedim… Dedim ama otobüs listelerini görünce ayrı düştüğümüzü anladık… Oysa Beyhan Hoca torpil yapar üçümüzü aynı otobüse atabilirdi. Her halde onunda bir bildiği vardı ki ayırdı üçlüyü birbirinden!

            Pasaport’um gelince işin gerçekleşeceğine inancım arttı… Kolay değil dış geziye çıkmak; hem zaman ve hem de arpa meselesi!

            Gereken hazırlıkları yaptık, valizler hazırlandı. Maşallah Fatma Hanım eline ne geçti ise doldurdu valize, taşımak için hamal lazım. O da haklı yaş kemale erdi, üşür, üşütür, düşer kalkar, eksiği olmasın diye düşündü!

            Suat Uysallar ile buluştuk ve Yazıcı Market’e uğradık. Kolay yenebilecek bisküvi tarzında bazı şeyler aldık. Artık yola hazırız. Nasuh Aşantuğrul’un temin ettiği minibüs ile Bahçeköy’e yollandık. Ooooo Bahçeköy neşeli, saat 18.45 Bahçeköy Kız öğrenci Yurdu’nun önü ana baba günü… Veliler çocuklarını, hanımlar beylerini, erkekler hanımlarını yolcu etmek için meydanı doldurmuşlar. Meydana iner inmez Beyhan Aksop’un sinsi gülüşüne yanıt vermem gerekti: “Senin başının altından çıktı değil mi?” . Kahkaha atarak yanıtladı “Herhalde İbrahim Amca bu seyahat sensiz olmaz. Ahmet Hoca ile anlaştık, Şükrü Başkandan rica ettik. Eh gelinen nokta bu!”. Söylenecek söz yok. Zira yola revan olmuşuz. Oturalım dedik ama hava soğuk, ayakta direndik bir süre, Mustafa Şen ile Hüseyin Yalaza’yı gördüm. Sarıldık birbirimize… Mustafa dostlarını, Hüseyin kızını yolcu ediyordu. Mehmet Adayı aradı gözlerim yoktu, telefon ettim, gelmedi… Gerisini siz getirin… Hak etmedi mi? Dr. Ahmet Bekâroğlu ile tekrar markete girdik bazı şeyler aldık ne olur ne olmaz diye!  Gittik gidiyoruz derken çalgıcılar geldi. Davul zurna derken, gelen davulla saksafon oldu… Malum ya Bahçeköy, bir ara belediye oldu ise de hala köy havasını henüz üzerinden atmış değil. Üfledi saksafoncu, tokmağı vurup durdu davulcu. Gidelim dediler, birlikte yürüdük Orman Fakültesi bahçesine… Otobüsler sıra sıra… Sarıyer Bel. Bşk. Şükrü Genç geldi 20.55 de. Kontak açtı şoför, bastı gaza ve yolculuk başladı, el sallayanlar arkada kaldı.

            Esmer, kirli sakallı bir genç ön tarafta ayağa kalkıp kendisini tanıttı: Ben Mario! Sizin rehberinizim. İstanbullu olduğunu, Kurtuluş’ta oturduğunu söyledi. Sonra da “Seyahat boyunca birlikte hareket edeceğiz” dedi ve gezi programını kısa başlıklarla anlattı ve “Esas bilgileri gittiğimiz yerlerde vereceğim” demeyi de ihmal etmedi…  Çok geçmeden çay servisine başladı. Bu arada Belediye Başkanı Şükrü Genç kısa bir konuşma ile geziye katılanlara merhaba dedi. Renkli bir sohbeti başlattı Şükrü Başkan, güldük, gülüştük!

            Geziye 29.11.2013 Cuma günü gecesi başladık. Tekirdağ’a ulaştığımızda gün dönmüş ve 30.11.2013 cumartesi gününü yakalamıştık. Tekirdağ çıkışı Metro Tesislerinde yemek yenildi. Tekrar yola koyulduk. Rehber Mario çıkış vergisi paralarını topladı. 15 şer lira toka ettik… İpsala Gümrük Kapısında duruş yaptık. Muameleler olacak, vakit varken herkes alış verişe koştu… Alan alana… Rakı, viski, sigara, koku ya da başka bir şey… Bir saat kaldık İpsala Gümrük kapısında… İşlem tamam ve hareket ettik. Kırmızı-Beyaz bordürler geride bırakılırken Meriç nehrini geçtik ve mavi-beyaz bordürlere merhaba dedik. Bu Yunanistan’a girişimiz demektir. Yine aynı muamele yapıldı. Pasaportlar verildi, ihtiyaçlar giderildi. Burada 1,5 saat bekledik. Ama çok önemli bir hususa da şahit olduk. Efendim… Benim için bir facia! Tuvalete gittim, girmek mümkün değil. Taharet musluğu yok. Yani su yok… Temizlenmek kabil değil. Yapılacak şey varsa eğer asılı tuvalet kâğıdını kullanmak, yoksa cebinde bulunan kâğıt havlu ya da ıslak mendille işi becermek. Benim ne halde olduğu görseler, kesinlikle deli diye bir tarafa götürürlerdi. Küfrün sunturlusu döküldü Hacı Baba’nın ağzından. Ulan sıçma, işeme kültüründe mahrum olanların ülkesinde ne işimiz olabilir ki! Ama bir defa yola çıkmış olduk, geri dönecek halimiz yok ya!

            Yunan tarafında iki bayrak dalgalanıyor. Biri Yunan bayrağı diğeri Avrupa Birliği bayrağı…  Yunan Gümrük Kapısında bir fire verdik. Belediye çalışanı Işıl Hanım, pasaportundaki bir eksiklik nedeni ile geri postalandı… Herkes üzüldü ama yapacak bir şey yok. Gecenin zifiri karanlığında (03.47) bir Türk otobüsüne yerleştirilerek geri gönderildi. Yunan Gümrük Kapısında bir saat kırk dakika bekledik ve 04.10 da hareket ettik. 06.35 de Kavala’ya bağlı Müsteni’de ihtiyaç molası verildi. Kahvaltı yapıldı, zorunlu ihtiyaç giderilirken, Yunanlıların tuvalet kültürüne ağız dolusu küfredildi yine… Karnı acıkanlar karınlarını doyurdu. Şükrü Genç ve Suat’la birlikte peynirli börek yedik. Enfesti. Hem de çift yanlı enfes. Önce tadı güzeldi böreğin, sonra Hacı Mehmet Bayraktar’ın ikramı olduğu için enfesti.

            Müsteni’yi 07.5 de terk ettik. Rehberimiz yolumuz üzerinde ve sol tarafımızdaki Küçük ve Büyük Volvi göllerini seyretmemizi söyledi… Hava kapalı ve soğuk! Yol boyu seyrederek gidiyoruz… Gerçekten iki göl, biri biraz daha büyük ve yan yanalar, sanki bitişik kardeşler! Burada dikkatimi çeken şey toprağın çok verimli görünmesi ve hayvancılık oldu. Köylüler harıl harıl çalışarak toprağı ekime hazırlıyor. Bir de anormal şekilde ağılların çokluğu dikkatimi çekti. Birkaç yüz metre ara ile ağıllar sıralanıyor. Her ağılda yemlenen, bakımları yapılan, sulanan yüzlerce büyük baş hayvan; İnek ve koyun… İmrenerek seyrettim ağılları ve dolaşan inek ve koyunları… Geçen yılkı Edirne gezimizde Kalyoncu Ömer’in çiftliğine gittiğimiz de sormuştum “Bu inekleri nereden aldın” diye. Bana “Yunanistan’dan gidip alıyorum” dediğince şaşırmıştım. “Şaşırma Hacı, Yunanistan da hayvancılık çok ileri boyutta” dediğince inanasım gelmemişti. Hak verdim Ömer Kalyoncu’ya.

            Rehberimiz Mario sık sık ayağa kalkıp bilgi veriyor. İşte yeni bir bilgi: Şimdi Pella’ya giriyoruz bir adı da Yeni Pella’dır. Yani Büyük İskender’in doğduğu yerdir Pella. İleri de bir de antik kendi vardır. Büyük İskender, tarihte çok büyük işler yapmış bir kumandan. Makedonlar İskender’i kendilerinin kahramanı olarak kabul eder, Yunanlılar da aynı iddiayı tekrarlar; Büyük İskender bizim milli kahramanızdır diye… Makedonlar ile Yunanlılar paylaşıp dursunlar Büyük İskender’i biz işimize bakalım. Ama unutmadan çok önemli bir söyleşiden kısa bir pasajı da okurlarla paylaşalım: Efendim: Milli mücadele zaferle sonuçlandıktan sonra bir yabancı basın mensubu yazar Mustafa Kemal’e “Sizi Büyük İskender’e benzetiyorum” der. Mustafa Kemal duraksamadan yanıtı verir: “Benzeyiş o noktada durur. İskender cihanı feth etti ben ise vatanımı cihanın fethinden kurtardım!” Ey büyük kahraman seni çekemeyenler bilmem neyinin benzerini kolye yapıp boyunlarında, bileklerinde taşırlar inşallah!

Devamı Yarın…

Yazan ; İbrahim Balcı

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)