Son Dakika Haberler

ENTELLEKTÜEL FAHİŞELER. Engin CİVAN

ENTELLEKTÜEL FAHİŞELER. Engin CİVAN
Okunma : 785 views Yorum Yap

Son günlerde özgür basın, yandaş medya, hedef gazeteciler, MİT’çi gazeteciler, postal yalayan gazeteciler, şovenist medya gibi bir dizi slogan havada dolanıyor.

 

Bu haftaki analizime bu konuda yayınlanmış tarihi bir örnekle girmek istiyorum. Öncelikle hatırlatmakta yarar görüyorum. Türkiye medyası, padişah Abdülhamit döneminde hızlanan batılılaşma ve değişim ortamından bu yana taraflı olmuştur. Ya iktidardan yana ya dış güçlerden yana olma geleneği kemikleşmiş bir unsurdur. Batı dilinden alıntı ‘Journal‘ gazete anlamına gelen bir kelimedir. Padişaha ‘Jön Türkleri‘ ihbar edenlere ‘Jurnalci’ lakabı takılmasıyla kelimenin evrim geçirmesi tesadüf değildir.

 

Bu satırları takip eden bilinçli okurlar ‘önüne konulanı yemeğe alışkın‘ sürü toplumundan farklı bir toplum mücadelemi bilirler. Bu haftada bu konuyu irdeleyeceğim.

 

Ancak öncelikle yakından takip ettiğim, hiciv yeteneği yüksek genç köşe yazarı Oray Eğin’den bir alıntı yapmak istiyorum. Eğin 3 Ekim 2011 tarihinde Akşam’da ki köşesinde veda yazısında aşağıdaki girişi yazmıştı:

 

‘ Ben bu geneleve 16 yaşında düştüm. Kapıdan girer girmez içerisinin tahmin ettiğimden bile daha kirli, tavizlere daha açık olduğunu anladım. Fakat içeri bir girdin mi bir daha çıkamıyorsun. Bakire kalacağımı düşünecek kadar aptal değildim tabii ki, ama kendimi ‘Ruhuma asla!’ diye teselli ettim, buna sadık kalmaya özen gösterdim.
Gazeteciliğin herkesle yatağa girip kimseden hamile kalmamak olduğunu da erken yaştaki tecrübelerimden öğrendim’

Ya New York’ta ? :

 

Türkiye medyasında ABD’nin yeri ayrıdır. Bir çok yönetmen Amerika muhabirliği, temsilciliği yapmıştır. New York Times ve Washington Post gazeteleri Türkiye’ de ki gazeticilerin bir çoğunun fantazilerini süsler.

Solcu, aynı zamanda Karl Marks’ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880’lerde New York Times’ta yazıyor. Gazete bir Musevi sermaye gurubu tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere onu kürsüye çağırıyorlar. ( Avusturalyalı Musevi Murdoch medya grubuda Türkiye’de alıcı olunca bu hikaye çağrışım yaptı, dayanamadım)

Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok.
Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından…

“Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika’da ‘Özgür, bağımsız basın’diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de…”diye başlıyor sözlerine…

“Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz, çünkü:

Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için bir ücret ödüyor. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır.

Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Çalıştığım gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım.

Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine ve iktidara dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de…

Öyleyse şimdi burada ‘bağımsız, özgür basının(!) şerefine(!) kadeh kaldırmak’saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kuklalarıyız.

Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız… Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı…

Bizler entelektüel fahişeleriz.”

Not: Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti. Gazeteden istifa
etti ve kimseden para almaksızın “John Swinton’s paper”diye tek yapraklı
bir gazete çıkartmaya başladı

Her ne kadar fahişe her yerde aynı fahişede olsa şüphe yaratmamak için konuşmanın İngilizcesini ekliyorum.
Swinton’nun Konuşmasının Orjinali :
In 1880 Swinton was invited to speak at a meeting of journalists in New York City
about the freedom of the press. He outraged his colleagues by arguing:
“There is no such thing, at this stage of the world’s history in
America, as an independent press. You know it and I know it. There is
not one of you who dare write your honest opinions, and if you did, you
know beforehand that it would never appear in print. I am paid weekly
for keeping my honest opinions out of the paper I am connected with.
Others of you are paid similar salaries for similar things, and any of
you who would be foolish as to write honest opinions would be out on
the streets looking for another job. If I allowed my honest opinions to
appear in one issue of my papers, before twenty-four hours my
occupation would be gone. The business of the journalist is to destroy
the truth, to lie outright, to pervert, to vilify, to fawn at the feet
of mammon, and to sell his country and his race for his daily bread.
You know it and I know it, and what folly is this toasting an
independent press? We are the jumping jacks, they pull the strings and
we dance. Our talents, our possibilities and our lives are all the
property of other men. We are intellectual prostitutes.”


John Swinton died on 15th December, 1901.

 

In his obituary, the New York Times claimed: “He
was never afraid to speak what he believed boldly and unreservedly…
It was his boast that he never, no matter what the ideas of his
employers were, wrote a line contrary to his honest convictions as
uttered on the stump… As a man of original ideas and of freedom from
the trammels of conventionality, Swinton had many admirers, even among
those whose convictions were wholly opposed to his own.”

 

29 Mart 2012

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)