Son Dakika Haberler

VATAN TOPRAĞINI SATANLARA DUYURULUR!-9-

VATAN TOPRAĞINI SATANLARA DUYURULUR!-9-
Okunma : 747 views Yorum Yap

ibalci Aslında savaşlar, bitip tükenmeyen destansı hikâyelerdir. Herkes bu hikâyelerden anlamaz. Çünkü hikâyelerin yaşanmışı anlatmak hikâye yazmaktan binlerce defa daha zor! Yaşananı, o andaki duygularla ifade etmek kolay mı?  Kim kolay derse ve olduğu gibi anlatır yazarım derse hata eder.
Türkiye’nin bağımsız olarak siyasi arenada yer alması, İmparatorluktan Cumhuriyete geçmesi Çanakkale’de verilen büyük savaştan sonra, Anadolu’da verilen  Ulusal Kurtuluş Savaşı ile oldu.  Ama bu hiç de kolay olmadı. İşte onca yıl savaşta olan ve yıllar sonra köyüne dönen Çanakkale Gazisi Hacı Ömer Oğlu Hasan’ıın hikâyesi (Gerçek hayatından alıntıdır);
Mustafa Kemal’in (Atatürk) haberleşme eri olan Hacı Ömer Oğlu Hasan askere bir gitmiş ama pir gitmiştir, Balkan Savaşlarında bulunmuş ve Balkan Bozgununu görmüştür. Üsküp,  Kosova ve Priştine’de savaşmıştır. Çanakkale’ye giderken “Edirne’de soluklanmış, Çorlu ve Keşan’da konaklamış, Çanakkale’ye geçmişti”.”Çanakkale ve Gelibolu… O küçük yarımada kimlere ebedi istirahatgâh olmamıştı. Dört kaynı, biricik ağabeyi Murat’ı o üstü gibi altı da yeşil tepelere hediye etmişti. Daha yüz binlerce vatan evladı oralarda koyun koyuna yatıp kalmıştı..” Sonunda bu savaş zaferle sonuçlanmış, düşman çekilip gitmişti. Köyüne dönüyordu.
Hacı Ömer Oğlu Hasan askerliği boyunca cepheden cepheye koşmuş ve “Yedi asker  urbası (elbisesi) eskitmişti”…  Kara trene binmiş köyüne dönüyordu. Yol boyunca kara vagon içinde yaşadıklarını hatırlamaya çalışıyordu. Kara vagondan inmiş, toz toprak içinde, patika yolları yorgun ayakları ile teperek köyüne gitmeye çalışıyordu. Yüreğini ortaya koşmuş, son gücünü de serf ediyor ve köye ulaşmaya çalışıyordu. “Dağ-tepe demeden yürüyor, savaşı sanki yeniden yaşıyordu. Yıkık-dökük, viran olmuş köylerden geçti. Ara sıra kara sakallarını sıvazlıyor, yıllardır tekdüze hayatı olan acımasız savaşı, iliklerine kadar işleyen kan ve barut kokusunu yeniden duyarak yürüyordu. Çoğu zaman seyyar telefonunun başında zannediyordu kendini. Zaten telefon başında olmasaydım kemiklerim dahi kalmazdı diye düşünüyordu, Mustafa Kemal Paşa’nın hizmetinde olmanın gururunu duyuyordu. Yürürken M. Kemal Paşa’nın o sert, sert olduğu kadar sevecen sesini “Oğlum Hasan sen misin?” deyişini yeniden duyar gibi oluyordu. Her görüşmesinde Paşa’nın kendini sesinden tanımasından duyduğu heyecanı şimdi yine duyuyordu. Arada bir, yıllardır görmediği, hatta soğuk yüzüne hasret gittiği babasını düşünmek istiyor. Yaşadığı acı ve ıstıraplar, vatan topraklarının elden çıkışının verdiği üzüntü babasından üstün geliyordu. Bütün hissiyatı, bütün benliği kan ve barut kokusundan ibaretti. Şehit “Ana kuzularından başka bir şey hissetmiyordu.”
Günler süren yolculuk adeta bitmek bilmiyordu. “Günler sonra Onaç Yakası’na, Akyokuş’a gelebildi. Aşağıda sapsarı ovayı, Bucak Ovası’nı hasretle uzun uzun seyretti. Erkeksizlikten tarlaların çoğu ekilememiş, boş kalarak ota-çöpe karışmıştı. Taşkuyu’ya ya da Deliktaş’a gidecekti. Ailesi oralarda olmalıydı. Deliktaş’a geldiğinde oradaki tarlalarından iki kadının çalıştığını gördü. Tarladaki ekini biçiyorlardı. Kadınlarda askeri görmüşlerdi”…
Hacı Ömer oğlu Hasan hem çalışan kadınlara bakıyor hem de geçmişi hatırlamaya çalışıyordu. Nasıl gitmişti? Nasıl dönüyordu? Aradan yıllar geçmiş yaşı otuzu çoktan devirmişti. Her tarafı yırtık pırtık olan elbiseleri dökülüyor, siyah sakalları ile kaderine boyun eğmiş dervişe benziyordu. Böyle mi dönecektim diye düşündü, gözleri buğulandı. Bir süre sabit bir noktaya baktıktan sonra “Ne var yani, ben böyle olmasaydım, arkadaşlarım, şehit gazi olmasaydı, ülke ne olurdu?” diye söylendi kendi kendine… Geçti beyninden yüreğine kadar inen iç kırıklığı….
Tarlada çalışan ana kız iki kişiydi. Biri Ayşe ana diğeri kızı Meryem’di… Ayşe Ana Meryem’e karşıdan gelen askeri göstererek  “Hadi kızım, şu askere bir parça ekmek ver. Kim bilir nereden geliyordur. Mutlaka açtır, sevap olur” dedi. Meryem Kız, hemen bir parça ekmek alarak askere doğru gitti. Askerin yanına vardığında “Asker Dayı, acıkmışsınızdır, buyur şu bir parça ekmeği yiyiver” diyerek ekmeği uzattı. Hacı Ömer Oğlu Hasan kendisine uzatılan bir tutam esmer yufkayı aldı. Mis gibi vatan toprağı kokan ekmeği kokladı, öptü başına koydu. . Karnının acıktığını öyle hissetti ki… Kendisinde ekmeği yiyecek güç bulamadı…”
Hacı Ömer Oğlu Hasan,  kıza dikkatle baktı. Kız Meryem kendisine bakandan gözlerini kaçırdı, başını yere eğdi… Hacı Ömer Oğlu Hasan “Kıza kimin kızı olduğunu sordu. Genç kız Hacı Ömer Oğlu Hasan’ın kızıyım, babam savaşta” dedi. “Hacı Ömer Oğlu Hasan o anda geçen yılların uzunluğunu hissedebildi.” Yutkundu ve güçlükle konuştu “Sen Meryem misin?” diye sordu. Yanıt beklemedi söze devam etti “Kızım ben senin babanım” diyebildi zorla, yutkunarak… Kız Meryem hızla anasına doğru hem koşuyor hem de “Ana, Ana! Bu asker babammış…” diye bağırıyordu…
NE VAR Kİ ARADAN YILLAR GEÇTİKTEN SONRA O KORKUNÇ GÜNLERİN KIYMETİNİ HAZMEDEMEYENLER VATAN TOPRAKLARINI PARÇA PARÇA SATIYORDU… SON ÜÇ AY İÇİNDE SATILAN VATAN TOPRAĞI 1,1 MİLYON METRE KARE…  BÜTÜN BUNLARIN HESABI GÖRÜLMEYECEK Mİ?

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)