Son Dakika Haberler

OdaTv Davasını İzlerken.Mahiye Morgül

OdaTv Davasını İzlerken.Mahiye Morgül
Okunma : 1.033 views Yorum Yap

11 Eylül’de İstanbul Çağlayan Adliyesinde görülen OdaTv duruşmasını izledim. Ankara’dan bir grup, davanın Ankara sanıklarından gazeteci Müyesser Yıldız’a destek vermeye gittik. Eğer Ankaralı sanıklara destek vermeye gitmişsek, davanın baş sanığı Yalçın Küçük de, ODTÜ’de doktora öğrencisi olan sanık Coşkun Musluk da Ankaralı sayılır. Onlara da destek olmaya gittik diyebiliriz.
Yalçın Küçük mahkemede hakimlere hukuk dersi verip durdu. “Durmadan değişen heyetinizin bu kadar sayfayı okuyarak gelmesi mümkün değil, ben size anlatayım” dedi, dinleyenlere de bir çeşit özet yaptı. Notlar aldım:
-Bana soru sorun, sormuyorsunuz, böyle yargılama olmaz, beni yargılayın.
-Genel Kurmay’a yazı yazarak benim Genel Kurmay’dan her hangi bir gizli belge alıp almadığımı sorun.
-Deniz Baykal buraya gelmelidir. Ankara’da alınan ifadesiyle olmaz, Deniz Baykal’ı buraya çağırın, ona çapraz soru sormama fırsat verin. Mahkemenizi Silivri mahkemesinin seviyesinin altına düşürmeyin. Getirmezseniz, ben de “Mahkeme Deniz Baykal’ı benden kaçırdı” diye yazarım.
-Bu resmi de Nejdet Paşa hazretlerine soracaksınız. (Bir gazete açtı, mayolu bir kızın resmini gösterdi) Her denize girişinde üzerinde 16 bin dolarlık mayo taşıyor. Bunlar silah satan firmaların kızları, Süreyya Yalçın. Kitabımda bu resim var. Bu bir ihbardır, lütfen işlem yapın. Türkiye’de büyük silah tüccarları var.
-Mehmet Haberal ile yüzyüze hiç görüşmedim. Aydınlar dilekçesini hazırlayan Hüsnü Göksel’in asistanıydı. Haberal da dilekçeyi imzaladı. Hüsnü Göksel askeri mahkemede yargılandı.
-Suçumuz Cumhuriyeti savunmak. Cumhuriyeti yine kimseye yedirmeyeceğiz, nasıl 1920’de yedirmediysek. Bizi buradan siz çıkartamazsınız. Cumhuriyet canlanıyor ve biz çıkıyoruz.
Sanık Hanefi Avcı’dan notlar:
-Bu nasıl gizli örgüttür ki herkesin kendi adı var, gizli adı, kod adı yok, şifreli tek sözü yok. Bu nasıl iddianamedir, imlası bozuk, anlamlı tek cümlesi yok. Örgüte yardım ile suçlanıyorum, 10 yıldır hiç biriyle görüşmemişim.
Sanık Nedim Şener’den notlar:
-Ergenekon polislerinin aleyhine yazı yazdım, bu nedenle telefonumu dinleme kararı çıktı. 2011 Ocak ayı htt kayıtlarının açıklanmasını istiyorum. Telefon sinyal bilgilerini istiyorum, o saatte Emniyet binasında olup olmadıklarının tespitini istiyorum.

Mahkemede dinlenen bir bayan tanık ODTÜ’de öğretmendi. Yalçın Küçük’ün kitaplarını tez konusu yapan ODTÜ lisansüstü öğrencisi sanık Coşkun Musluk’un tez hocasıydı. Öğrencisinin zeki, çalışkan, iyi bir öğrenci olduğunu anlattı, cesur bir kadındı. Onu dinlerken ODTÜ’nün geldiği halleri düşündüm.
Yalçın Küçük’ü tez konusu yapmak fikri bundan sonra tehlikeli faaliyetler içine girerse hiç şaşırmayacağım. Nede olsa ODTÜ, Taylan Özgür’ün, Sinan Cemgil’in, Hüseyin İnan’ın okulu olmakla, ABD büyükelçisi Komer’in arabasını yakanların okuduğu devrimci geçmişe sahip bir devlet üniversitesi olmakla, küresel efendilere göre potansiyel terör okuludur, buranın cezalandırılarak lağvedilmesi gerekir. Hem Yaşam Boyu Öğrenme diye icad edilmiş modern piyasacı model varken, devlet okullarına ne gerek var, değil mi?
Haddi bildirilmeli ODTÜ’nün. Bundan sonra böyle sakıncalı tezler de olmaz o zaman.
….
Adalet Sarayının içinde postmodern Adalet Heykeli…
Çağlayan Adliyesinin iç avlusunda yürüyen merdivenlerin iki yanında iki tane dev adalet heykeli Şems (Themis) var. Fakat, bunlarda bir tuhaflık var; ayağının altına yılan yapmışlar, yılan çatal dilini uzatmış, rengi de kara kahve, soğuk ve ürkütücü. Heykelin adalet imajı gitmiş.
Fotoğrafını çektim hemen. Oysa yılan bilimin ve tıbbın sembolüdür, adaletle ne ilgisi var, diye düşünürken, burada izlediğimiz davayla nasıl da örtüştüğünü fark ettim.
Sahte belgelerle düzülmüş siyasi davalar var, Cumhuriyet’in savcıları yok, özel mahkemeler var, özel atanmış savcılar var, geçici görevlendirilmiş hakimler var. Belgesiz suçlamalar var. Kara kara yılanlar adaletin içine kadar girmişse, kara yılan adalet heykelinin ayağına da dolanır elbet.
Görmek isteyene her şey çok açık.
Cumhuriyeti bitirdiklerini hiç saklamıyorlar. İşte bugün 12 Eylül darbesinin yıldönümü. Eğitimci gözüyle, öğretmen yetiştirmeyi MEB’den alıp YÖK’e veren darbenin günü. Bugün, öğretmen yetiştirmeyi sokak kurslarına indiren Nabi Avcı çıktı okulları da sokağa indirdiğini Hayat Boyu Öğrenme toplantısında ilan etti. İşte kendi gazeteleri zaman.com.tr’den:
“… artık o doğum koşulları ya büsbütün ortadan kalktığı halde veya radikal bir şekilde değiştiği halde sanki hala o günkü koşullar geçerli gibi varlıklarını sürdürüyor. Genellikle muhafaza edilmek istendiği biçimiyle okul denilen kurumda aslında geriye bakıldığında Fransız ihtilali, endüstri devrimi ve fabrika kültürü doğum koşulları itibariyle bunlarla eş zamanlı ve iç içe bunların dayattığı bir takım talepleri ve zihniyetleri hayata geçirmek üzere örgütlenmiş kurumlar. Oysa şartlar değişti.” şeklinde konuştu. Hala o koşullar sürüyormuş gibi kurumsal yapıların eski biçimleri ile nasıl doğdularsa o koşulların ön kabulleriyle sürdürülmeye çalışıldığını belirten Avcı, “Dünya çok değişti. Okul denilen toplumsal kurum da kendini bu değişikliklere uydurması gerekiyor. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğümüz, bakanlığımız da tutucu okul anlayışının ortadan kalkması ve toplumsal taleplerle formel arzların daha makul bir şekilde buluşması için elinden geleni yapıyor. AB de bu konuda bize destek oluyor.” dedi.
http://www.zaman.com.tr/gundem_avci-hayat-boyu-ogrenmenin-gelistirilmesi-projesinin-kapanisina-katildi_2134202.html
Milli Eğitimin amacını “küresel ekonominin gerektiği eğitim programlarını uygulamak” şeklinde değiştirmenin gerekçesi de bu anlayıştan kaynaklanıyor. Daha açık, diyor ki, Fransız ihtilâlinin getirdiği kurum, örgüt, ahlak, toplumsal dayanak ne varsa artık hükümsüzdür, “milli devlet, cumhuriyet, laiklik” çağı bitti, küresel köleci topluma geçtik, hiçbir işçinin belli bir yerde ikameti olmayacak ki çocuğu orda okusun, istiyorsa internetten öğrensin, okumanın artık yaşı da yok, parası olduğu zaman öğrensin… Hayat boyu öğrenme budur. Küresel efendiler yeni köle pazarı kurdular, bu çağ başka bir çağdır, ilan ediyor Nabi Avcı.
Pek tabiidir ki buna göre adalet modeli de gelecekti. Her tarikat kendi hukukunu koyacak, kendi derslerini okutacak, kendi şeriat mahkemelerini açacak… Bütün bilinen hukuk kurallarını alt üst eden dizi davalar ve dizi operasyonlar dizi iddianameler… Dijital suç belgesi imal etmek, hiç tanışmayan sanatçılarla sanal film yapar gibi hiç tanışmayan insanlarla sanal suç örgütü imal etmek, hiç ortada olmayan bir malı satan sanal şirket kurmak gibi olmayan suçtan dava açmak, hakimin cebinde getirdiği flaş bellek içindeki mahkeme kararını katibe uzatıp hazır metinden yazdırmak gibi…
Yeni küresel sistemin getirdiği adalet ve hukuk modelini de bu davalarla öğreniyoruz.
……
Adalet sembollerinin değiştirilmesine sıra geldi…
Dünyanın en kalabalık barolarından biri olan İstanbul Barosundan kimse bu heykelleri görmedi galiba. Bir tepki verdiklerini duymadım. Ankara’dakini görmüş olan hemen fark eder.
​Ankara’da Yargıtay binasının giriş kapısına çıkan merdivenlerin bir yanında Atatürk, diğer yanında Adalet heykeli bulunur. İlgilenen olsun diye resimlerini vereyim.
Adalet heykelinin sağ elinde kılıç, sol elinde terazi vardır, elbisesinin eteği dökülerek yere kadar iner, ayakları hiç görünmez, bakır rengindedir.
AdaletÇağlayan’daki heykelin ne giydiğini anlamak çok zor; demek ki Küresel Adalet heykeli bu. Daracık eteği bacaklarına dolanmış, ayağı yılana basıyor, kolu havada meşale tutuyor…
İnternete baktım, birbirinden farklı birçok yılanlı heykel gördüm, hepsi de aslına aykırı yapılmış.
Cumhuriyet’in Yargıtay heykeline bakarak karşılaştırıyorum ve diyorum ki:
-Çağlayan adliyesindeki iki heykelden biri Atatürk heykeli olmalıydı.
-Çağlayan’da; teraziyi biri sol elinde diğeri sağ elinde tutuyor, bunlar heykelin aslını unutturur, yanlıştır.
-Çağlayan’da; Şems’in saçları örük değildir; oysa örük saçlar, köleliği yasaklayan Akmenid Oğuzlu kraliçesi Artemis’ten beri “kanun koyucu” sembolüdür.
-Ankara’daki heykel bakır rengidir. Çağlayan’daki ise gridir, soğuktur, kaidesinin rengi kendisinden daha sıcaktır.
– Böyle anlamlı heykeller iç mekâna değil girişe konur. Çünkü, binanın kapı üstünde yazılı olan tabelasıyla birlikte bir anlamı vardır, ikisi birbirini bütünler. Çağlayan’daki heykel iç avludadır.
-Ankara’daki heykelde Şems kılıcını yere indirmiş haldeyken İstanbul’daki Şems kılıcı sapından tutmuş kaldırıyor.
Adalet terazisi yukarıda kılıç aşağıda iken mesajında şu vardır; adalet gelince kılıçlar iner, yani tersinden okursak adalet terazisi yoksa savaş kılıçları kalkar. Bu binada izlediğim OdaTv davasında gördüm ki, adalet yok, hukuk işlemiyor. Demek ki savaş baronlarını kızdıracak bir şey yapmış bu davadaki sanıklar. Anlamaya çalışıyorum, onun için buradayım.
Yalçın Küçük, anlıyorum, onun siyasi geçmişi belli, büyük savaş baronlarını kızdıracak bir şey yapmış olabilir, Türkiye’de silah tüccarları var, diyor. Ona merhaba diyenler cezalandırılabilir. Fakat parlamento muhabiri Müyesser Yıldız, onları kızdıracak ne yapmış olabilirdi ki! Galiba yazdığı “100 Yılın Hesabı ve Türk’ün Tasfiye Projesi” kitabına bakmalıyım.
Ankara Vardiya Bizde’nin etkinliklerini sürekli haber yapar Müyesser Yıldız. Korku nedir bilmeyen bir yiğit kızdır. Biliyor ki bildiklerini halktan saklamak felaketin en büyüğüdür. Böyle durumlarda Niğdeli Oğuzoğlu tıbbın da babası olan bilge Apollonius’u hatırlarım. Demişti ki, “Gerçeği söyledim diye beni hapse attınız, ya söylemeseydim bundan daha kötüsü ne olabilirdi ki!”
Gerçek, düşmanı ürküten en büyük silahtır. O yüzden savaşa giden yol yalanlarla döşelidir. Gerçeği söylemek en büyük silahımızdır.
Pir Sultan gibi; Gerçeğe hü!…
….​
İsyancıların Gota’da Kullandığı Sarin Gazı Tekkim’de Üretildi İddiası
Ağustos 2013’de 400 Gota’lı çocuğa sıkılan Sarin (GB) gazının Türkiye’de Tekkim Laboratuarlarında üretildiği iddia edildi. Eğer bu iddia doğru çıkarsa başbakan R.T.Erdoğan ve Türkiye katliam suçuyla uluslararası mahkemeye çıkar.
Anonymous adlı gizli haberci grubuna ait bir video “Dünyaca ünlü hacker grubu Anonymous Suriye halkına destek videosu yayınladı” üst yazısıyla internette dolaşıyor.
Videodan notlar:
…Terörist bir isyancı olduğu anlaşılan bir kişinin bu kimyasallara sahip olduğunu ve tavşanlar üzerinde bunu denediğini gösteren bir video ortaya çıkartılmıştır. Görüntülerde tavşan bir dakikadan kısa sürede ölüyor. Terörist, “Ne olduğunu gördünüz mü? Siz kâfir Alevilerin sonu da bu tavşanlar gibi olacak. Yemin ederim ki sizi de bu tavşanlar gibi öldüreceğim” demektedir.
ABD vatandaşı CİA çevirmeni Sibel Denis Edmonds;” ABD Türkiye’deki üssünde Suriye’ye karşı savaş hazırlıkları yapmaya başladı. Mayıs 2011’de bu hazırlıkları haberleştirmeye başladık” dedi.
Obama, daha o zaman yalanlarına başladı, Suriye yönetimine kimyasal silahların kullanması hiçbir şekilde kabul edilemez, diye demeçler verdi. Suriye yönetiminin kendi halkına kimyasal silah kullanacağı varsayımıyla dünyayı buna hazırladı.
Obama’nın 2011’de Türkiye’de savaş hazırlıkları yaparken basına konuşurken kimyasal silahtan söz etmesi Anonymous grubunun dikkatini çekiyor. Suriye’de ABD adına savaşan profesyonel teröristlerin eline bu silahı kimin verdiğine ve bu öldürücü kimyasalın Türkiye’de Tekkim laboratuarlarında üretildiğinden söz ediyor.
12.9.2013 /Mahiye Morgül

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)